20200630
20200629
İmzalar atıldı... "Kargo İHA" geliyor
İmzalar atıldı... Türk Silahlı Kuvvetlerine bu sefer de "Kargo İHA" geliyor
Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), güvenlik güçlerinin operasyonel kabiliyetlerini artırmak, güncel tehditlere ve ihtiyaçlara yanıt verebilecek ürün ve çözümleri envantere kazandırmak amacıyla çalışmalar yürütüyor.
Bu çalışmalarda insansız sistemler önemli bir yer tutuyor. SSB, son dönemde İHA ve SİHA'lardan etkin şekilde yararlanan güvenlik güçleri için farklı alanlarda ve çeşitli görevlerde kullanılmak üzere yerli ve milli imkanlarla yeni araçlar geliştirilmesini koordine ediyor.
Bu kapsamda bir süre önce Dikey İniş Kalkışlı Kargo İHA Projesi başlatan SSB, 2020 hedefleri arasına Kargo İHA sözleşmesinin imzalanmasını koydu.
TUSAŞ İLE İMZALANDI
SSB Başkanı İsmail Demir yaptığı açıklamada, projeye yönelik değerlendirmelerin tamamlandığını ve Dikey İniş Kalkışlı Kargo İHA Projesi için Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) ile sözleşme imzalandığını bildirdi.
"2021'DE SERİ ÜRETİME GEÇİLMESİNİ HEDEFLİYORUZ"
Operasyon bölgesindeki kullanımlardan sonra Kargo İHA'nın özelliklerinin geliştirileceğini belirten Demir, "Kargo İHA sisteminin 2021 içinde seri üretime geçmesini hedefliyoruz. 50 kilogram faydalı yük taşıyacak Kargo İHA, 1 saatlik uçuş süresiyle özellikle dağlık arazide iki nokta arasında gerek kapalı kargo bölmesinde gerekse askıda yük taşıyarak kahraman Türk askerinin sahada ihtiyaç duyduğu lojistik desteği sağlayacak. 150 kilogram faydalı yük taşıma kapasitesine sahip Kargo İHA projemiz üzerinde de çalışıyoruz." dedi.
Kargo İHA sayesinde sahada güvenlik güçlerinin ihtiyaç duyacağı silah, mühimmat, tıbbi malzeme, teçhizat gibi ihtiyaçlar zorlu hava koşullarında bile çok kısa sürede ve güvenli şekilde ulaştırılabilecek.
Bir süredir döner kanat İHA konusunda çalışmalar yürüten TUSAŞ, geliştirdiği araçların örneklerini yurt içinde ve dışında yakın zamanda gerçekleştirilen fuarlarda sergilemişti.
Platform üzerinde geliştirme çalışmalarını sürdüren TUSAŞ, döner kanat İHA'nın deniz platformlarında ve sivil alanda da çeşitli ihtiyaçların karşılanmasında kullanılmasını hedefliyor.
Eşek Adası'nda neler oluyor?
Yunanistan’ın ilk kadın Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu, bugün Eşek Adası’na gidiyor. Adada 4 saat kalacak olan Katerina’nın ilk ziyaretini Yunan işgalindeki bir Türk adasına yapması dikkat çekiyor.
Eşek Adası, 'egemenliği tartışmalı' yada 'aidiyeti belli olmayan' adalardan değildir. 500 yıldır Osmanlı toprağı olan, egemenliği herhangi bir şekilde Yunanistan'a hiçbir zaman devredilmemiş müstakil bir adadır.
Eşek Adası, Osmanlı'ya ait bazı adaların egemenliğinin devredildiği Londra, Atina, Lozan yada Paris gibi hiçbir anlaşmaya konu olmamıştır. Dahası, İngiltere tarafından 1943'te, ABD tarafından da 1951'de Türkiye'ye ait olduğu haritalarla teyit edilmiştir.
Devre konu adaların uzantısı olduğu yönündeki iddialar da temelsiz. Eşek Adası'nın Batnoz'a uzaklığı 18 mil, Lipso'ya mesafesi 12 mil, İleriye Adası'na uzaklığı ise 13 mildir. Türk sahillerine bu adalardan daha yakındır.
Yunanistan'ın bu adalara asker yerleştirmesi, Cumhurbaşkanı düzeyinde ziyaretler gerçekleştirmesi yada kuzu çevirip pozlar verdirmesi, Türkiye'nin egemenliğinin açık ihlalidir.
Yunanistan, adımlarını atarken Türk Donanması'nın "bir gece ansızın geliverme" kabiliyetini aklından çıkarmamalıdır!
Eşek Adası, 'egemenliği tartışmalı' yada 'aidiyeti belli olmayan' adalardan değildir. 500 yıldır Osmanlı toprağı olan, egemenliği herhangi bir şekilde Yunanistan'a hiçbir zaman devredilmemiş müstakil bir adadır.
Eşek Adası, Osmanlı'ya ait bazı adaların egemenliğinin devredildiği Londra, Atina, Lozan yada Paris gibi hiçbir anlaşmaya konu olmamıştır. Dahası, İngiltere tarafından 1943'te, ABD tarafından da 1951'de Türkiye'ye ait olduğu haritalarla teyit edilmiştir.
Devre konu adaların uzantısı olduğu yönündeki iddialar da temelsiz. Eşek Adası'nın Batnoz'a uzaklığı 18 mil, Lipso'ya mesafesi 12 mil, İleriye Adası'na uzaklığı ise 13 mildir. Türk sahillerine bu adalardan daha yakındır.
Yunanistan'ın bu adalara asker yerleştirmesi, Cumhurbaşkanı düzeyinde ziyaretler gerçekleştirmesi yada kuzu çevirip pozlar verdirmesi, Türkiye'nin egemenliğinin açık ihlalidir.
Alıntı: Tevfik Kadan @tevfikkadan
20200628
20200626
20200625
Yeni kurulmuş düzenli Ankara caddelerininin 1937 yılındaki görüntüleri
Yeni kurulmuş düzenli Ankara caddelerininin 1937 yılındaki görüntüleri enfes.— Sakalar İskitler(Gizlenen Eski Anadolu Halkı) (@Saka_larr) June 25, 2020
Çankaya Köşkü ve Çankaya Köşkü'nde Atatürk'ün çalışma anı ilk kez.
Görüntü kaynağı:
Gettyimages Film Arşivi
Müzik: Ankara'nın Taşına Bak
Video düzenleme ve renklendirme: AkifTanrıkulu pic.twitter.com/YAbdqtV8Uw
20200624
20200622
20200621
Yakut Türkleri'nde ilk insan atasının kim olduğunu biliyor muydunuz?
Yakut Türkleri'nde ilk insan atasının kim olduğunu biliyor muydunuz?
Yakut Türkleri'nin meşhur destanlarından birisi olan Er Sogotoh Destanı Türklerin ilk atası olduğu inanılan Er Sogotoh'u anlatır.
Er Sogotoh şöyle anlatılır:
Er Sogotoh adlı er, yalnız yaşar, dururdu.Bir zaman sonra, yalnızlıktan yoruldu.Düşündü, dedi "Beni kimler doğurdu?"Bu canı bana verip, kimler meydana koydu.Gitti sordu ağaca, benim anam kim diye?Elbet bir atam vardır, benim babam kim diye?Bu destanda hayat suyu ve ağaç motifini de görürüz. Ağaç, hayat suyu ve kuş tasvirleri Türk mitolojisinde çok önemli bir yer tutar.
Ağaç Hakan büyüktü, her şeyin anasıydı.Varlık ona bağlıydı, gökler binasıydı.Kökleri kaplardı, yer altı dünyasını.Zirvesi delerdi, göğün dokuz katını.Tam yedi ayak idi ağacın yaprakları.Ondan daha büyüktü, sarkan kozalakları.
Er Sogotoh görünüş olarak da eşsizdir; on büyük karış boyunca, dört karış eninde, sağlam bilekli, attığını vuran bir insandır. Donmuş ağaçları kıracak kadar kuvvetlidir.
Cennet, Er Sogoth'un çadırının doğusundadır. Çünkü kutsal ağaç ve bengü suyu orada bulunmaktadır.Bu ağaç, yerin dört kat altına kadar girmiş köklü, dokuz kat göğün dokuzuna varan dallı, yedi kulaç yapraklı, dokuz kulaç kozalaklıdır.
Er Sogotoh, sözcük anlamı olarak yalnız olan kimse anlamına gelmektedir. Doğada her canlının çift olduğunu gören Er Sogotoh kendi soyunu, atalarının kim olduğunu merak etti. Ve onu yaratan kutsal ağaca soyunu sordu.
Yakut efsaneleri ve destanları Türk mitolojisi açısından büyük önem arz etmektedir. Çünkü içerik bakımından zengindir ve Türklerin inanışlarının açıklanmasında büyük bir yarar sağlamaktadır.
Alıntı: Sosyal medya
20200618
✍️🇹🇷 Güneş Dili'nden Türeyen Diller-Doç. Dr. Haluk BERKMEN
GÜNEŞ DİLİNDEN TÜREYEN DİLLER
Doç. Dr. Haluk BERKMEN
Kadim Bilgelik
Maya-Mısır-Asya-Anadolu Ortak Kültürü 39
WWW.ASTROSET.COM
Ön-Türkçe'den türeyen dilleri bir tablo halinde göstermek gerekir. Bu tabloyu inceleyebilirsiniz. Bu tablodaki isimleri Türkçe yazmadım. Bunun nedeni diğer sitelere de göndermek mümkün olsun diye. Birçok İnternet sitesi dillerle ilgileniyor. Kök dili araştırıyor ve hepsi de kendilerine göre bir kaynak dil buluyorlar.
Örneğin, bu aralar Rus dilcilerin ileri sürdüğü Nostratic adlı kök dil oldukça taraftar toplamış durumda. Macarların ileri sürdüğü bir kök dil var. Onlar bu kök dile 'Turanian' diyorlar. Her iki isim de aslında aynı Ön-Türkçe dile gidiyor. Çünkü bilimsel araştırmalar hep Asya çıkışlı bir kök dil olduğu görüşünde birleşiyor.
Ancak, bu dile verilen isim konusunda anlaşmazlıklar var. Nedeni de her bir kültürün bu dile sahip çıkmak istemesi. İlginç olan da şu: Bu kök dil çalışmalarında her nedense Türkçe ya hiç yok, veya kenarda kalmış önemsiz bir dil olarak var. Bu durum, asıl kaynağı örtmek ve onun önemini küçümsemek gayretinden başka bir şey değil. Eğer bizim dilcilerimiz, Türkologlarımız bu konuya eğilmezler ve Güneş diline sahip çıkmazlarsa yakında tüm dünya Nostratic adlı bir dilin gerçekten bir zamanlar konuşulmuş olduğuna inanacak.
Bu bakımdan isim çok önemli. Güneş diline SUN LANGUAGE dersek belki daha kabul görebilir. PROTO TURKISH dediğiniz anda bilin ki hiçbir yerde onay görmeyeceksiniz. Maalesef, dünyada dilci olarak tarafsız, adil, gerçekçi, dürüst ve cesur bilim adamı parmakla sayılacak kadar az kaldı. Bazı bilgili bilim adamları yok değil. Ama, hem bilgili hem cesur olan pek az. Ya ret edilmek ve belli ortamlarda küçümsenmek korkusu içindeler. Veya, kesin kanıt aradıkları için şimdilik bildiklerini bekletmeyi, batılı bilim adamları ilan edene kadar ortaya kendi fikirlerini atmamayı tercih ediyorlar.,
Tabloda 2 belirgin dil gurubu bulunuyor. I ile belirttiğim gurup Dene-Kafkas, Afrika-Asya ve Avrupa-Asya dil guruplarını içeriyor. Bu dil guruplarında Güneş dili çok belirgin etkilere sahip. Hem sözcükler hem de kültürel gelenekler açıkça Asya kökenli Güneş dilinden ve bu dili konuşan kültürden türediği görülüyor.
En sağda okları takip ederseniz, Elam, Sümer, Etrüsk ve Girit dillerinin Türki (Turkic) dilleri oldukları ve bu dillerden Hitit dilinin türediği görüşü var. Hitit dili de bugünkü Avrupa diline kaynak olmuş.
İkinci gurup dilleri II ile gösterdim. Bu ikinci guruba Orta ve Güney Amerika yerli dilleri ile Maya dilleri ve Güney doğu Asya dilleri de giriyor. Ancak, bu dil gurupları asıl Güneş dilinden daha eski tarihlerde ayrılmış olduklarından ilişkiler bir miktar bulanıklaşmış. Sadece mimari yapılarda ilişki halen görülmekte. Sözcük düzeyinde de birçok bağlantı bulmak mümkün. Fakat, diğer guruba oranla daha az sayıda ortak sözcük var.
Bu tabloyu istediğiniz siteye benim adımı vererek yollayabilirsiniz. Bu tabloda bir tek güney Afrika dilleri bulunmuyor. Çünkü o diller yerel kalmışlar ve dünya dilleri ile ilişkileri yok denecek kadar az. Eğer bu tablo kabul görürse, ki pek fazla ümidim yok, Güneş dil kuramı da kabul görmüş olacaktır. Bu durumu çok iyi bilen yabancı uzmanlar asla bu tabloya destek vermeyeceklerdir.
Ancak, güneş balçıkla örtülemez. Bir miktar, bir süre gerçekler örtülebilir. Er geç bir cesur dilci çıkacak güneşin balçığını silip atacaktır.
Alıntı/Kaynak: http://www.astroset.com/bireysel_gelisim/kadim/k39.htm
✍️ 🇹🇷 🌅 Güneşin Dili Türkçe - 'Güneş Dil Teorisi'
Güneşin Dili Türkçe
Cumhuriyetin İlk Yılları, Rabia Nur Ağar
11 Haziran 2020, 04:55
Jean Bethke Elshtain Identity kitabında 20. yüzyıl için “milliyetçilik çağımızın büyük tutkusu” demiştir. Bu büyük tutkuyu her zaman var edebilmek için özellikle yeni kurulan ulus devletler için milliyetçilik ateşi harlanmalı ve bir daha sönmemesi şartıyla yanmaya devam etmelidir. Devletler ve örgütler varlık sebeplerini anlamlandıran, açıklayan fikirler çerçevesi üzerinde hareket ederler. Bu fikirlerin bütünü devletin resmi ideolojisini oluşturur. Türkiye Cumhuriyeti de ilk kurulduğu tarihten bu yana bu fikirler bütününü oluşturmak için birçok dil-tarih tezleri üzerinde çalışma yürütmüştür. İşte bu üzerinde çalışılan tezler arasında Güneş Dil Teorisi de vardır. Güneş Dil Teorisi, Türkçenin kökenine inerek öz Türkçeye ulaşabilmek ve Türk tarihini daha kapsamlı araştırabilmek için ortaya çıkmıştır.
TÜRKÇENİN SADELEŞMESİNDE GÜNEŞ DİL TEORİSİNİN ROLÜ
Mustafa Kemal Atatürk, Medeni Bilgiler kitabında da millet olmanın koşullarını sayarken ortak bir dilin de var olması gerektiğinin üstünde durmuştur. Arapça ve Farsça dillerinin karışımından var olan Osmanlı Türkçesi “millet” kavramının şartlarından olan dil şartını karşılamamaktadır. Bunun sebebi ise Osmanlı Türkçesinin yerel halk dışında kullanılmasıydı. Ulus bir devlet olan ve yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti ortak bir dilde buluşmalıydı bunun için de öncelik Türkçenin sadeleştirmesiyle yabancı sözcükler yerine Türkçe sözcükler bulunmasıyla olurdu. Aynı zamanda bir milletin tarihine ancak o milletin dilini bilerek ulaşabiliriz. İşte bu sebeplerin tamamı bize Güneş Dil Teorisi’nin kapılarını açmıştır.
Birinci ve İkinci Dil Kurultaylarında dilimizi yabancı sözcüklerden arındırmak için birçok yabancı sözcüğü kökenbilimsel olarak inceleyerek sözcük köklerinden Türkçe sözcük çıkartılmaya çalışılmıştır. Ancak bu çalışmada sadeleştirme hareket aşırıya gitmiş bazı sözcükler Türk milletinin sözcük dağarcığına dahi yerleşememiştir. Güneş Dil Teorisi, Türkçenin sadeleştirme hareketlerinin aşırıya gitmesinde hem bir kopuş hem de süreklilik haline gelmiştir. Güneş Dil Teorisi ile aşırılılıktan vazgeçildiğini şöyle bir durumla da açıklayabiliriz, dil kurultaylarında kabul edilen her sözcüğü halkın sözcük dağarcığına yerleştirmek için o sözcüklerin propagandasını en başta Mustafa Kemal Atatürk yapmıştır. Üçüncü Türk Dil Kurultayı sonrasında yani Güneş Dil Teorisi’nin kabulünden sonra Atatürk; anlamlı olmaktan uzak sözcüklerden uzak durmuştur. Necmi Dilmen ise Güneş Dil Teorisi’ni “rahatlama” olarak tanımlar. Çünkü artık Türkçeye yabancı zannedilen birçok sözcüğün Türkçe kökenli olduğu kabul edilmiştir.
HEDEF: TÜRKÇEYİ YABANCI SÖZCÜKLERDEN ARINDIRMAK
Türkçe, tarihten önce de tarihten sonra da kültür kavramını göç yoluyla neredeyse dünyanın tamamındaki dillere yayan çok eski ve çok büyük bir kültür dilidir. Güneş Dil Teorisi aslında tarih tezinin başlıca şu hedefini gösteriyordu: Türkçenin ve Türklerin sürekliliğini ispatlamak…
Türk Dil Devrimi’nin başlıca sebebi Türkçeyi Arapça ve Farsçanın etkisinden kurtarmak olmuştur. Cumhuriyet, alfabenin değişiminden Türkçenin sadeleşmesine kadar topyekûn Dil Devrimi’nde iki şey hedeflenmişti: Türkleşmek ve laikleşmekti. Yani Güneş Dil Teorisi ile Türkçe, Arapça ve Farsça dillerinin boyunduruğundan kurtulabilecekti.
GÜNEŞ DİL TEORİSİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Bu bilgilerle birlikte Türkçenin sadeleşme hareketinin tek amacının aydınlanmak olmadığını görebiliyoruz. Çünkü yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin çözmesi gereken başlıca sorun laik ve çağdaş bir Türkiye inşa etmek olmuştu.
Güneş Dil Teorisi, Türkçenin dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu kanıtlamak için hazırlanan bir dil teorisidir. Teori 1930 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizzat desteklendi ve geliştirildi. Güneş Dil Teorisi’nin asıl amacı şu olmuştur, Türkiye Cumhuriyeti’nde var olan halkın vatanını diliyle, tarihiyle sahiplenmesi ve laik, çağdaş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sağlamlaştırmaktır.
Güneş Dil Teorisi’nin ortaya çıkışı da şöyledir:
Şüphesiz Üçüncü Türk Dil Kurultayı’na damgasını vuran, Dr. Phil H. F. Kvergic’in Atatürk’e gönderdiği Türk dilinin başka dillerle ilişkisi konusunda yeni bir teoriye zemin hazırlayan La Psychologie de quelques elements des langues turques (Türk Dillerindeki Bazı Ögelerin Psikolojisi) adlı çalışmasından ilhamını alan Güneş-Dil Teorisi’dir. Güneş-Dil Teorisi’nde iddia edildiği gibi bütün dillerin Türkçeden geldiğine dair bir tez ortaya koymayan, daha ziyade Antropoloji ve Freud’un psikanaliz yöntemlerinden faydalanarak Türkçenin başka bazı dillerle akrabalığı olabileceğini ileri süren Dr. Kvergic’in Avrupa’da bastıramadığı kırk yedi sayfalık bu tezde Atatürk, kardeş Türk Tarih Tezi ile Türk Dil Tezini taçlandıracak mükemmel bir müttefik bulmuştu. Atatürk’ün talimatıyla Güneş-Dil Teorisi hemen Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde okutulmaya başlandı ve İbrahim Necmi Dilmen, Hasan Reşit Tankut, Saim Ali Dilemre, Agop Dilâçar, İsmail Hami Danişmend, Ragıp Hulûsi Özdem gibi dilciler bu konu üzerinde çalışmaya başladılar. Hatta İbrahim Necmi Dilmen, İkinci Tarih Kurultayı’nda “Güneş-Dil Teorisi’nin Tarih Tezindeki Yeri” başlıklı bir bildiri sundu. Kvergic’in tezinin zamanlaması kusursuzdu ve artık bütün tezler birbirini destekliyordu.2
GÜNEŞ DİL ÜZERİNDEN YAPILAN HATALI DÜŞÜNCELERİN SEBEBİ
Günümüzde ise Güneş Dil Teorisi üzerinden birçok hatalı düşünceler vardır. Her şeyden önce söz konusu olan, taşıdığı evrensellik fikrinin ağır gelmesidir.3 Dilin kaynağına ulaşması her zaman kesin olmamışken Güneş Dil Teorisi kesin bir çözüm önerisi sunmaktadır. Dil teorilerine yönelik temel sınıflandırma çok kaynaklı “poligenesis” ve tek kaynaklı “monogenesis”dir. Pek çok ulus devlet ilk ulus ve ilk dil olma ideaları dolayısıyla monogesis teorileri temel almaktadır.4 Güneş Dil Teorisi de monogesis bir teoridir. Tarihte ilk ulus, ilk dil olma unvanını Türkiye Cumhuriyeti’ne sunmaktadır.
DİL ULUSAL BİRLİĞİN HARCIDIR
Güneş Dil Teorisi bugün dahi okunması ve incelenmesi gereken bir çalışmadır. Dil ulusun ve resmi ideolojinin oluşturulmasında tarihle beraber her daim ilk araçtır. Ulusal birliğin kurulmasında Güneş Dil Teorisi’nin de önemli bir rolü vardır. Güneş Dil Teorisi uluslaşmanın bir parçası olmuştur. İşte bu yazımızdan alacağımız sonuç ise şudur: Türk dilinin gelişmesi ve olumlu yöne ilerlemesi için çalışmalara devam edilmelidir.
Hoşçakalın Türkçe Kalın!
Rabia Nur Ağar
DİPNOT:
1-Gökhan Yavuz Demir, “Türk Tarih Tezi ile Türk Dil Tezinin Kavşağında Güneş Dil Teorisi”, U.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler, 11, 9. 2010, s. 392
2-Demir, s. 391
3-Özlem Şendeniz, Erken Cumhuriyet Dönemi Dil Politikaları
4- Demir, s. 387
KAYNAKÇA:
1- Gökhan Yavuz Demir, “Türk Tarih Tezi ile Türk Dil Tezinin Kavşağında Güneş Dil Teorisi”, U.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler, 11, 9. 2010
2-Agop Dilaçar,Dil Yazıları, Türk Dil Kurumu Yayınları
3-Özlem Şendeniz, Erken Cumhuriyet Dönemi Dil Politikaları
4-Cumhuriyet, 25.08.1936
5-Ömer Demircan, Güneş Teorisi
6-Dil, Tarih Coğrafya Fakültesi, Güneş Dil Teorisi Üzerine Ders Notları
7-Özlem Bayraktar, Güneş Dil Teorisi: “Batı” ve “Türk” Arasındaki Sınırı İdare Etmek
Alıntı/Kaynak: http://inciraltitarihcemiyeti.com/gunesin-dili-turkce/
Atatürk’ün unutturulan Güneş Dil Teorisi kitabı 84 yıl sonra yayınlandı!
84 yıl sonra Alaca Yayınları tarafından kitaplaştırılan bu yazılar Güneş-Dil Teorisini yeniden tartışmaya açıyor.
2 Aralık 2019
Viyana Üniversitesinde Doğu Filolojisi doktorası yapmış olan Hermann F. Kvergié’in, 1935 yılı ocak ayında Viyana’da hazırlayıp Atatürk’e göndermiş olduğu “Türk Dillerindeki Bazı Öğelerin Psikolojisi” (La Psychologie de quelques éléments des langues turques) adlı yazısını Atatürk, 1935 yılının Şubat-Ağustos aylarında yakından ilgilenmiş ve onu incelemiştir.
İncelemeler sonrası Atatürk, önce Güneş-Dil Teorisinin ana hatlarını belirttiği Etimolojik, Morfolojik ve Fonetik Bakımından Türk Dili kitabını Ulus Basımevinde imzasız olarak yayımlar ve ardından da 2 Kasım – 7 Aralık tarihleri arasında Ulus gazetesinde “Ulus’un Dil Yazıları” başlığı altında Güneş-Dil Teorisince incelediği kırkı aşkın sözcüğü yine imzasız olarak yayımlar.
Atatürk, Afet İnan’a 25-26 Kasım’da gönderdiği mektup da bu konu hakkında şöyle bahsetmektedir:
“…Ben bildiğin gibi dil ile meşgul oluyorum. Sen giderken basılmış olan ilk broşürü tashih ve tadil ettirerek yeniden bastırttım. Bunun bir de ufak özetini broşür halinde bütün Ulus okurlarına dağıttılar. Sen de almış olacaksın. Bunlardan sana yeniden beşer tane gönderiyorum. Bunlarla beraber şimdiye kadar teorinin tatbikatı olmak Üzere Ulus’a yazdığım yazıların da kupürlerini toplu olarak gönderiyorum. Henüz basılmamış olanların suretleri de beraberdir. Buna dair arada çıkacak bazı arkadaşların yazıları da enteresan olacaktır. Bunları takip edecek olan yazıları sen toplar ve hepsini incelersin. Bence Güneş-Dil Teorisi isabet etmiştir. Hint-Avrupa dillerine de tatbiki mümkündür. Sen kendin gönderdiğim tatbikat notlarıyla teoriyi kavramaya çalış. Anlaşılmayan yerleri sor, izah edeyim. Ondan sonra belki lengüistik profesörünle beraber inceler ve eleştirir, onun da görüşünü bana bildirirsin. Kısa dediğim broşürü senin için Fransızcaya tercüme ettiriyorum, göndereceğim…”
84 yıl sonra Alaca Yayınları tarafından yeniden kitaplaştırılan bu yazılar Güneş-Dil Teorisini yeniden tartışmaya açıyor.
Alıntı/Kaynak: https://veryansintv.com/ataturkun-unutturulan-gunes-dil-teorisi-kitabi-84-yil-sonra-yayinlandi/
20200617
''Filmde ben yoksul bir gençtim. Gönül Yazar zengin bir kızı oynuyordu.''
Aldığım üç beş kuruşla, borçlarımı kapattığımdan, aslında filmde olduğum gibi hayatta da yoksuldum. Genç, güzel, şöhretli bir kadın yanımda kırmızı spor araba altımda bir hayali yaşıyordum. Tahta kulübenin önünde Gönül Yazar’la bir sahnemiz vardı.
Münir ve Tanju da dert ortaklarımızdı. Sahne, Gönül Yazar’ın ısrarlı sorunlarıyla başlıyordu. Ben az konuşan, asla kendini açık etmeyen bir kişiliktim. Ama bir yerde Gönül yazar öylesine can evimden vuruyordu ki, ister istemez yaralı yüreğimi sonuna kadar açtım.
Açlıklarımız, toprağı kazıp çıkardığımız acı köklerle karnımızı doyurmaya çalışmalarımız, cehalet, yoksulluk, çaresizlik, açlık işte bunları tek tek yaşayarak konuşmaya başladım. Senaryodan çıkmış artık düpedüz kendimi anlatıyordum. Çıt yoktu. Set etkilenmişti.
Gözyaşlarımı silip sustum. Kamera da sustu. Münir Özkul bir garip kalktı, içeri girdi. Onu takip ettim. Pencere kıyısına oturmuştu. Yüzünde deniz vardı. Ağlıyordu. Yanına oturdum. Elini tuttum.
Öteki eliyle beni sardı. ‘kardeşim’ dedi. ‘sen ne korkunç acılar çekmişsin, nasıl dayandın, nasıl yaşayabildin. Ben nasıl bir hayvanım ki, birazcık olsun sezmedim.’
Başımı omuzuna koydum. Çocuğuna yaptığı gibi, kocaman bir merhametle, usul usul saçlarımı okşadı..
Paylaşımla ilgili hangi film olduğunu çok kişi sormuş..
''Fakir bir kızı sevdim'' Filmi
🎬
Münir ve Tanju da dert ortaklarımızdı. Sahne, Gönül Yazar’ın ısrarlı sorunlarıyla başlıyordu. Ben az konuşan, asla kendini açık etmeyen bir kişiliktim. Ama bir yerde Gönül yazar öylesine can evimden vuruyordu ki, ister istemez yaralı yüreğimi sonuna kadar açtım.
Açlıklarımız, toprağı kazıp çıkardığımız acı köklerle karnımızı doyurmaya çalışmalarımız, cehalet, yoksulluk, çaresizlik, açlık işte bunları tek tek yaşayarak konuşmaya başladım. Senaryodan çıkmış artık düpedüz kendimi anlatıyordum. Çıt yoktu. Set etkilenmişti.
Gözyaşlarımı silip sustum. Kamera da sustu. Münir Özkul bir garip kalktı, içeri girdi. Onu takip ettim. Pencere kıyısına oturmuştu. Yüzünde deniz vardı. Ağlıyordu. Yanına oturdum. Elini tuttum.
Öteki eliyle beni sardı. ‘kardeşim’ dedi. ‘sen ne korkunç acılar çekmişsin, nasıl dayandın, nasıl yaşayabildin. Ben nasıl bir hayvanım ki, birazcık olsun sezmedim.’
Başımı omuzuna koydum. Çocuğuna yaptığı gibi, kocaman bir merhametle, usul usul saçlarımı okşadı..
Paylaşımla ilgili hangi film olduğunu çok kişi sormuş..
''Fakir bir kızı sevdim'' Filmi
🎬
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şii...
-
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik...
-
* Kün-Ay tamgası ile Türklerle ilgili Göbeklitepe'de T şeklindeki dikilitaşlarda görünen Kün-Ay tamgası, Türk kavimlerinin bayrakla...