Meliha Ünlü
İranlı şair Ömer Hayyam; XI. Yüzyılda yaşamış bir bilge. Şiir sanatının yanı sıra mantık, felsefe, matematik ve astronomiyle de ilgilenmiş. Selçukluların, İran’da hüküm sürdüğü bir dönemde yetişmiş bu ünlü şair; Horasan’daki bilim merkezlerini gezmiş, Bağdat’a da gitmiştir. Söylendiğine göre,Büyük Selçuklu hükümdarıSultan Alpaslan’ın veziri Nizamilmülk’le aynı okulda okumuştur. Yine başta Melikşah olmak üzere dönemin sultanlarınca çok iyi karşılanmıştır. Edebiyat dışında ilgilendiği bilim alanlarında da eserler vermiştir. Ömer Hayyam’ın sanat anlayışında içinde yetiştiği sentez kültürün (Türk, Hint, Arap, Çin, Bizans) etkisi büyüktür doğrusu.
Ömer Hayyam’ı asıl ölümsüz kılan rubaileridir. Şiiri ve estetiği bilimle süslemiştir. “Ömer Hayyam” denince duygu ve felsefi düşüncenin, bilimin şiir diliyle dışa vurumu geliyor akla. Bu usta şairden birkaç dize okuyunca geçmiş zamana yolculuk ediyor insan.
Bir ömür biriktirip hayatttan, bunları dörder dizelere sığdıran bu bilge,Akıcı, anlaşılır bir dille döker dizlere duygularını, yaşadıklarını. Sezgisel bir yaklaşımla bakar hayata. Yalnız duygu değil sağduyu ve gerçeklik hâkimdir dizlerine:
Rubailerinde akıl ve sağduyuyu yapmacığa başvurmadan işler:
Özgürlük yoluna girmezsen,
Bu yolda koşmazsan var gücünle,
Yıkamazsan yüzünü yüreğinin kanında,
Yarın avucunu yalarsın.
Ona göre akıl; en yanılgısız ölçü, en iyi yol göstericidir. İnsanı insan kılan asıl özellik de akıldır:
Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin.
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi.
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Çağının haksızlıklarını, yüzsüzleri, din istismarcılarını, doyumsuzları alaycı bir dille yerer:
“Bu zorbalar ne biçim adamlar?” dedim;
- Kurt, köpek, çakal, makal dedi.
“Ne dersin bu adamlara?” dedim;
- Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar dedi.
** **
İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tesbih, post, seccade güzel:
Ama Tanrı kanar mı bunlara?
** **
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkânlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır, bu sel yatağına?
Bu rüzgârlı yerde mum mu yanar?
** **
"Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır,
Yüzünden aldatmaca, sahtekârlık yayılır.
Şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama:
Yedikleri yanında şarap meze sayılır."
İnsanın, dünyadaeşit koşullarda olmaması da alay konusudur Hayyam için:
Felek ne cömert aşağılık insanlara!
Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.
Kendini satmayan adama ekmek yok:
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya!
İnsana öğüt verir,iyilik etmenin erdemini vurgular:
En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
İyilik seven kötülük edemez zaten.
Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur:
Düşmanınsa dostun olur, iyilik edersen.
Hayatı, koca bir ömrü dört dizeye sığdırır felsefî bir anlatımla:
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz
Kuklacı felek usta, kuklalar da biz
Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer;
Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz
** **
Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti;
Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.
Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?
Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?
Dinî yorumları da felsefi bir bakış açısıyla özgürce dile getirir:
Kim görmüş o cenneti, cehennemi?
Kim gitmiş de getirmiş haberini?
Kimselerin bilmediği bir dünya
Özlenmeye, korkulmaya değer mi?
** **
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu rahmetine bağlamışım ben.
Hayyam’a göre insan hayatının ana teması, aşk ve yaşama sevincidir:
Aşk ki gerçek değilse, tutkusu olmaz.
Ateşi köze döner, kokusu olmaz.
Âşık olan gün, gece, ay ve yıl yanar;
Güneş, ışık, rahat ve uykusu olmaz.
** **
Gönül, aşk ve sevgiyle yoğrulmaz ise,
Ne cami paklar onu, ne de kilise.
Ama aşk kitabında adı olanlar,
Cennet ve cehennemden hürdür isterse!