Nathri Efendi’nin doğduğu yıllarda ülke, Afrika Ulusal Kongresinin (ANC) idaresine geçmişti. ANC hükümeti son derece ırkçı bir kanun yürürlüğe sokarak halkı siyah, beyaz ve melez diye sınıflara ayırmıştı. Nathri Efendi hayatının bu dönemini Aydınlık’a anlattı.
DR. HALİM GENÇOĞLU/CAPE TOWN ÜNİVERSİTESİ
Irkçılık mefhumu, şüphesiz sadece Afrika kıtasına ait değildir; lakin Afrika'daki sistematik katliamların ve ırkçılığın kökenlerine baktığımızda hepsinde o "Medeni" Avrupa'nın izleri görülür. 1960 yılında Harward Üniversitesi’nde sömürgecilik üzerine bir doktora tezi yazan Fatma Mansur, ırksal ayrımcılığın en şiddetli olduğu iki Afrika ülkesinin Güney Afrika ve Kongo olduğunu söylemekten kendini alamamıştır. Hakikaten 1960’lı yıllar Güney Afrika'da Apartheid rejiminin en zirvede olduğu yıllardı. İşte Güney Afrika'da doğup büyümüş bir Osman kökenli Türk Nathri Efendi böyle bir dönemde Cape Town'da doğdu. Aslen bir Osmanlı âlimi Mahmud Fakih Efendi'nin torunu olan Nathri Efendi Apartheid dönemiyle ilgili kitaplarda yazılmayan hatıralarını bizle paylaştı.
APARTHEİLD NEDİR?
Apartheid rejimi Güney Afrika'da 1948 yılından 1994 yılına kadar süregelen zaman diliminde son derece ırkçı bir dönem olup, tüm Afrika kıtasında ırkçılığın resmen en son olarak yıkıldığı anayasal düzenin adıdır. Öyle ki, 1948 yılından önce gayri-resmi olarak toplumda hissedilen ırkçılık 1948 yılında Ulusal Parti'nin resmi devlet politikası olarak uygulamaya koyduğu düzenle artık resmen toplumu siyah, melez ve beyaz olarak sınıflara ayırlmış olup yalnızca kendilerine tahsis edilen yeni semtlerde ikamete zorlanmışdı.
Bu haksız muamaleye maruz kalan ailelerden bazıları da Güney Afrika'da doğup büyüyen Osmanlı kökenli ailelerdi. Osmanlı kökenli aileler Müslüman olmaları hasebiyle ikinci sınıf vatandaş olarak sınıflandırılmışlardı. İşte bu aile mensuplarından olan Nathri Efendi bu ırkçı dönemi yaşayan bir mualif olarak bizimle paylaştı.
NATHRİ EFENDİ KİMDİR?
Nathri Efendi 1956 yılında Cape Town’ın Müslüman mahallesi Bo-Kaap’ta 71 Wale Sokağı üzerindeki evde doğdu. Babası Güney Afrika’da Müslüman Rugby sporunun ilk duayen hocalarından Mahmud Efendi ve dedesi bölgedeki Müslümanlara İslami eğitim veren son Osmanlı alimlerinden İmam Muhammed Derviş Efendi’dir. Ailesi Efendi unvanını daha sonra soyismi olarak kullanmıştır.(1)
Nathri Efendi’nin ailesi, Güney Afrika’da aynı soyismini kullandığı için bölgeye Sultan Abdülaziz tarafından gönderilen Erzurumlu İslâm alimi Seyyid Ebubekir Efendi’nin Cape Town’da yaşayan torunları ile karıştırılır. Lakin bu ikinci aile aslen Mekkeli olup, merhum Seyyid Ebubekir Efendi’nin ölümünden sonra onun bıraktığı yerden Cihan Harbi’nin başına kadar Cape Town Osmanlı İslâm Mektebinde bölge Müslümanlarına hizmet etmiştir. (2)
Nathri Efendi’nin doğduğu yıllarda ülke, Afrika Ulusal Kongresinin (ANC) idaresine geçmişti. ANC hükümeti son derece ırkçı bir kanun yürürlüğe sokarak halkı siyah, beyaz ve melez diye sınıflara ayırmıştı. Nathri Efendi hayatının bu dönemini şöyle anlatıyor:
“Apartheid döneminde sadece bize ayrılan otobüs ve tirenlerde seyahat edip yine bizlere tahsis edilen bölgelerde oturmaya zorlandık. Hastalanınca bile bizden birini hastahaneye götüren ambulans ayrıydı. Size şöyle bir olayı anlatmak isterim: Yıl 1970’ler, ben liseye giderken Ebubekir Efendi’nin torunlarından Hişam Nimetullah Efendi bizim okulda öğretmendi. Evinden okula gelirken bir gün geç kaldı. Evinin önünde bir Amerikalı turisti birisi bıçaklamış, Hişam Efendi de ambulansı aramıştı. O bölge siyahilerin bölgesi olduğu için gelen ambulans yanlıştı ve Amerikalı yaralıyı almadı. Yaralı yeni ambulansı beklerken kan kaybından öldü. Amerika’dan gelen bir yazar bunu kitap olarak kaleme aldı. Biz bu ülkede böyle saçmalıklar içerisinde büyüdük.”
Nathri Efendi’ye göre Osmanlı kökenli ailelerin Apartheid döneminde yaşamı diğer yerlilerden daha zordu. Şöyle ki, ten rengi beyaz olduğu halde dini inançlarından ötürü siyah olarak addedildiler. Meselâ bir market sırasında beklerken güvenlik görevlisi tarafından uyarılıp yanlış sırada neden durduğu sorulduğunda kimliğini gösterdiği zaman güvenlik görevlisini dahi şaşkına çeviriyordu. Zira bu aileler Türk kanı taşıdıkları için beyaz tenliydiler. Fakat Apartheid döneminde İslâm dininin tanınmaması yüzünden, Müslümanlar beyaz ten reklerine rağmen Melez (Coloured) olarak sınıflandırıldılar. Ülkede bütün imkân ve kazançlı işlerin beyazlara verilmiş olmasından ötürü bu şekilde Müslüman aileler gittikçe fakirleştiler. Nathri Efendi’ye Apartheid döneminde Nelson Mandela’nın mücadelesini sorduğumuzda ondan kitaplarda yazılmayan bir hikâye dinledik:
MANDELA’NIN HİKAYESİ
“Nelson Mandela muhakkak Güney Afrika’da demokrasi için savaştı. Hayatını ortaya koydu. Fakat o hapisteyken dışarıda biz savaştık. Babam Mahmud Efendi kurduğu Rugby klubünü Apartheid rejimine karşı bir kışla gibi kullandı. Çok önemli Rugbyciler yetiştirdi fakat ömrünü Nelson Mandela’nın eylemlerini organize etmeye adadı. Onun gibi birçok Müslüman lider Güney Afrika’ya demokrasi gelmesi için hayatlarını kaybettiler ya da yurt dışına kaçarak eylemlerine orada devam ettiler. İmam Abdullah Harun bu ölenlerden birisidir. Benim kuzenim Prof. Dilaver Khan İngiltere’de okurken babamın verdiği talimatlarla Birmingham Üniversitesi’nde arkadaşlarıyla yürüyüşler düzenliyorlardı. Apartheid hükümetinin insani olmayan bir rejimle halka zulmettiğini İngiltere kamuoyuna taşıyan babamın organize ettiği eylemlerdi. Benim 1978’de Cape Town’da katıldığım bazı eylemlerden ötürü polis tarafından arandığımı duyunca babam beni Durban’a göndererek sakladı. Oradaki Rugby klubunün başkanı oldum ve hatta şampiyon olduk. Bizim camiada bir söz vardır. “Rugby berduş adamların oynayıp centilmenlerin izlediği, futbol ise centilmenlerin oynadığı ve berduşların izlediği bir spordur” derler. Hakikaten oyunumuzu seyretmeye şehir dışından gelen zengin seyirciler olurdu. Fakat bizi asıl Rugbici yapan Apartheid rejimidir. Orası Apartheid rejimine karşı savaşan bir komando okuluydu. Ülke genelinde tüm bunların organize edilmesi babamın marifetiydi. Nelson Mandela hapisten çıkınca herkesin umudu oldu. Ülkeye demokrasi geldi. Fakat anayasaya Siyahileri Güçlendirme Siyaseti (BEP) adında bir yasa getirildi. Bu yasanın içerisinde biz Müslümanlara yer yoktu. Elbette Mandela’ya yakın Ahmed Katrada, İbrahim Patel gibi birkaç kişi bir yerlere geldi. Lakin siyahiler için çıkarılan bir yasa gibi siyahilerle beyazlar arasında kalan bizim gibi kesim için genel manada bir şey yapılmadı.Hatta doğup büyüdüğümüz evimizden zorla çıkarıldığımız zaman, Apartheid hükümeti 1978 yılında o evi müze yapmıştı. Apartheid’den sonra bile müzede çalışanlar siyahi Hristiyanlardı. En azından Bo-Kaap semtinin Müslüman mahallesi olmasından ötürü sadece hürmeten o bina çalışanları Müslümanlardan seçilebilirdi. O ev sıradan birisinin değil, Osmanlı kökenli Professör Mahmud Fakih Efendi’nin eviydi. Anlayacağınız Nelson Mandela’nın önderliğinde siyahi hükümet idareyi ele alınca biz Müslüman kesim unutulduk.”
Gençlik yıllarında yaşadığı ve unutamadığı bir anısını paylaşmasını istediğimde Nathri Efendi yine Apartheid rejiminin ırkçılık tarafını ortaya koyan ilginç bir hatırasını anlattı. Apartheid rejimi döneminde beyaz sayılan kesimle beyazlardan başka kimsenin yasal olarak evlenememe yasası vardı. Nathri Efendi bu konuyu izah ederken sözlerine şöyle başladı:
EVLİLİK YASAĞI
“Unutamadığım hatıralarım Güney Afrika’nın tarihinin bir parçasıdır. Yaşadıklarımız şahsi çıkarlarımız için değil, doğup büyüdüğümüz vatanımızın istikbali içindi. Apartheid Hükümeti ırklar arası evliliği yasaklamıştı. Bunun için kanun vardı. Bir beyaz bir siyahla ya da Hintliyle evlenemezdi. Biz Osmanlı kökenli Türkler de Malay olarak sınıflandırılmıştık. O dönemde benimle Durban şehrinde Rugby oynayan Fırtına Tarık adında bir arkadaşımız vardı. Takım kaptanı bendim. Fakat Tarık’da muhteşem bir oyun kurma yeteneği vardı. O zaman Apartheid hükümeti de bazen bizim kulübu denetliyordu. Bir gün yine hükümet yetkilileri gelip maçımızı seyrettiler. O dönemde Güney Afrika milli takımı da çok başarılıydı, fakat ırkçı politikalardan ötürü sadece beyaz oyunculardan oluşuyordu. Ogün öğrendik ki, milli takımın bazı elemanları sakatlanmıştı ve denetlemeye gelen yetkililerin arasında Rugby kaptanları da vardı. Maç sonunda o kaptanlardan birisi beni buldu. Takım kaptanı sen misin dedi, Evet dedim. Milli takımın İngiltere’yle maçı var, sizin Fırtına Tarık bu maçta bizle oynasın dedi. Yok deme gibi bir şansımız zaten yoktu. Tarık bavulunu topladı gitti. Bir ay milli takımla çalıştı. İngiltere’ye gitti ve çok iyi bir maç çıkardı. Milli takım onu bırakmadı. Biz de onunla gurur duyuyorduk. Hem de bize hükümet hakkında istihbarat bilgisi gönderiyordu. Ramazan bayramında Durban’a ailesinin yanına geldi. Bizim kulübü de ziyaret etti. Bana Johannesburg’da takım kaptanının kızını sevdiğini ve onla evleneceğini söyledi. Tarık bu yasal olarak mümkün değil, dedim. Yok kız babasına diyecekmiş, babası tanınmış bir kaptan o halledecek, dedi. Aklımız yatmadı. Bir ay sonra haber geldi. Tarık kızla evlenemeyince üzüntüsünden intihar etmiş dediler. Kızı arayıp buldum görüştüm. O da perişandı fakat biz Fırtına Tarık’ın intihar ettiğine inanamadık. Ne oldu bilinmez lakin, Apartheid dönemi böyle fail-i meçhul cinayetlerle doludur.”
ARAFAT’IN İLGİSİ
Nathri Efendi bunları anlatırken çok hüzünlendi. Sanki bir filmin içerisine girip çıkmış gibi oldum. Halbuki anlattıkları 40 yıl önce yaşadığı anılarıydı. Nathri Efendi daha benzer birçok hatırasını benimle paylaştı. Apartheid döneminde Filistin lideri Yaser Arafat’ın sürekli Nelson Mandela ile münasebetler kurduğu ve özgür bir Güney Afrika için her daim destek olduğunu söyledi. Nathri
Efendi bu sebeple Filistinlilere de minnet borçlu. Kendi geliştirdiği bir su arıtma projesini Filistin’e bedava vereceğini sözlerine ekledi. Apartheid rejimi sona erdiği halde bunun toplumdaki sancılarının uzun yıllar devam edeceğini söyleyen Nathri Efendi, evinde Türk bayrağı ve dedesinden kalan siyah fesiyle nereden geldiğinin bilinciyle yaşıyor. Diğer Osmanlı kökenli aileler gibi onun da tek arzusu bir gün Türkiye’ye Türk pasaportuyla gidebilmek.
Notlar:
(1) Gencoglu, Halim. “The Forgotten Effendi: Ottoman Muslim Theologian, Mahmud Fakih Emin Effendi, and the Real Story of the Bo-Kaap Museum, C. 1894-1978.” New Contree: A Journal of Historical and Human Sciences for Southern Africa, No. 73, P. 162-180: Ill (2015). http://hdl.handle.net/10394/15330.
(2) Gençoğlu Halim. Ottoman Traces in Southern Africa: The Impact of Turkish Emissaries and Muslim Theologians. 1. ed. History, 220. Osmanbey, İstanbul: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık, 2018.
https://aydinlik.com.tr/irkci-rejime-karsi-bir-muhalif-turk-nathri-efendi-209500#1