20190301

🎥 🇹🇷 Ayla ve Türk sinemasının kabuğundan çıkamama problemi

Ayla ve Türk sinemasının kabuğundan çıkamama problemi


SİNAN ÇAKMAK
sinancakmak@gmx.net
Yönetmen       : Can Ulkay
Senaryo           : Yiğit Güralp
Görüntü          : Jean Paul Seresin
Yapımca          : Mustafa Uslu
Kurgu             : Mustafa Presheva
Ülke                : Türkiye, Güney Kore
Oyuncular       : İsmail Hacıoğlu, Ali Atay, Kim Seol, Çetin Tekindor, Meral Çetinkaya, Taner Birsel, Damla Sönmez, Murat Yıldırım, Altan Erkekli, Mehmet Esen, Büşra Develi


Ayla bana göre 2017 yılının en çarpıcı filmlerinden biriydi. Maalesef bunu içeriğiyle ve kalitesiyle değil de, Türk sinemasındaki genel sorunları yansıtması ve tartışmaya açık bırakmasıyla başardı.

Türk sineması birkaç örnek dışında çok uzun bir süredir nitelikli film sıkıntısı çekiyor. Bol aksiyonlu kötü mafyatik filmler, birbirini tekrar eden romantik komediler ve içi boş bile denmeyecek yurdum insani temalı bol küfürlü parodiler, hala temellerini sağlam oturtamamış Türk sinemasını esir almış durumda. Çünkü ülkemizde başarı kıstası bir eserin kalıcı ve nitelikli olmasıyla değil de günün sonunda kasanın içindekiyle ölçülür hale geldi. Hal böyle olunca Ayla gibi büyük bütçeli ve referansları kuvvetli oyuncuların rol aldığı filmler biz sinemaseverleri çölde vaha bulmuşçasına heyecanlandırabiliyor. Bir de bunun üstüne film henüz vizyona bile girmeden çıkan dedikodular (en iyi yabancı film dalında Oscar adaylığı) bu heyecanımı pekiştirdi ve bir an önce Ayla’nın Avrupa da gösterime girmesine odaklandım.

TÜRK FİLMİ VE OSCAR

Bilenler bilir bir filmin iyi ve ya kötü olmasının kriteri o filmin o heykelciği kazanması değildir. Oscar kazanmak benim gibi düşünenler için çok büyük bir önem taşımaz fakat Akademi Ödülleri bir filmi dünya çapında muteber kılabilecek güce sahiptir. Yönetmeninden senaristine o filmde emeği gecen birçok kişiye hayal edemeyecekleri ünü kazandırabilir ve bu başarı bütün ülke sinemasına yansır. Nuri Bilge Ceylan ve filmlerini göz önünde bulundurursak, kendisi Avrupa çapında tanınan ve sektörde çok saygın yeri olan bir isim. Aslında bunun da temel nedeni Avrupalı yönetmenler gibi yabancılaşma ve yalnızlık gibi bu coğrafyada geçerli temaları iyi bir şekilde çekmesi ve yansıtabilmesidir. Cannes film festivalinde aldığı ödüller ve adaylıkları onu Avrupa çapında bir üne kavuşturdu. Son filmi Ahlat Ağacı jüri ve seyirciler tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı. Fakat bir kaç denemeye rağmen asla Oscar adaylığına sahip olamadı. Bu durumu oradaki sistemin farklı işlediğiyle ilişkilendirebilirim çünkü Akademinin kendi içinde değişik kuralları ve lobileri vardır. Bu nedenle Oscar’a uzanabilmek veya aday bile olabilmek çok zordur.

Bugüne kadar ülkemizin yabancı film dalında Akademiye gönderebildiği tek film 1964 yapımı Metin Erksan‘in ünlü filmi “Susuz Yaz.” Üstünden geçen 54 yıl içinde adaylığımız dahi yokken ve bu başarıyı elde etmenin bu kadar kolay olmayacağı açıkken Ayla’nın yapımcıları PR stratejilerini bu temeller üzerine kurdu. Beklentiyi artırdı. Tabii bunda da başarılı oldular. Film Türkiye´de yaklaşık 5,5 milyon kişi tarafından izlendi. Yapımcıları filmden yaklaşık 60 milyon lira hasılat elde etti. Peki, Ayla gerçekten başarılı ve iyi bir film mi?

2000’ler sonrası en iyi yabancı film dalında Oscar kazanmış en iyi 5 film:
1. Die Fälscher (Avusturya)
2. El secreto de sus ojos (Arjantin)
3. Das Leben der anderen (Almanya)
4.The Salesman (İran)
5. Mar adentro ( İspanya)


TÜRK SİNEMASI İÇİN UMUT VERİCİ AMA KLİŞELERDEN KURTULAMAYAN VASAT BİR FİLM
Ayla’da İkinci Dünya Savaşı sonrasında çıkan Kore Savaşı’nda, Güney Kore’de gerçeklesen bir saldırı esnasında ailesini kaybeden küçük bir kız ve zor şartlar altında onu sahiplenen bir Türk subayı Süleyman’ın günümüze kadar uzanan hikâyesi anlatılıyor. Aslında Ayla için, ‘bir sevgi filmi’ de diyebiliriz. Film boyunca küçük yaşına rağmen oyunculuğunu çok samimi ve tatlı bulduğum küçük Koreli kızın kendini bütün bir tabura sevdirmesini bazen gülerek ama çoğu zaman duygulanarak izliyoruz. Esasen ilk duyduğumda hadi bakalım tepkisi verdiğim ve çok ilginç bulduğum bir hikâyeydi. Çünkü genel olarak ülkemizde tarihsel anlamda senaryolaştırılmaya muhtaç çok fazla ilginç öykü ve olay var. Türk sineması için bu tarz filmlerin daha çok desteklenmesi gerektiğini düşündüğümden dolayı çok sert eleştirenleri anlamıyorum. Maalesef ülkemiz birçok konuda olduğu gibi sinema sektöründe yavaş yavaş ilerliyor dolayısıyla böyle böyle filmler çekerek, zamanla niteliğin de artacağı kanaatindeyim.
Ayla´ya gelecek olursak, beni bir parça hayal kırıklığına uğrattı. Öncelikle bana göre iyi film, onu izledikten bana bir şeyler katan, dünya görüşümü küçük de olsa değiştirebilen ve bana bir şeyleri sorgulatabilen filmdir. Ayla, maalesef bu kriterlerime uyacak bir şey vermiyor bana. Birçok konu açıkta kalıyor ve bazı karakterleri film boyunca oturtamamış veya derinleştirememiş film ekibi. Sinemada şöyle bir kural var; bir şeyi yapıyorsan iyi bir şekilde yap, tüm detaylarıyla işle ve seyirciyi doyur ya da tamamen bırak. Mesela Murat Yıldırım’ın oynadığı komünist asker karakteri… Belli ki, oradan bir mesaj vermek, hikâyeye derinlik katmak ve yeni bir çatışma yaratmak hedeflenmiş. İzlerken içimden, “çok sağlam temelleri olan asıl hikâyenin yanında buna ne gerek vardı” diye sormadan edemedim. Çünkü iki konuyu bağlamaya zaman bile yetmiyor. Açık bırakılıyor ve karakter boşlukta kalıyor. Bu sebeple, Murat Yıldırım’ın oyunculuğuna da yazık edilmiş oluyor.

İkinci sorun ise, filmde çok ciddi kurgusal hatalar olması. Güney Kore bölümlerini beğendim diyebilirim, kendini izlettiriyor fakat olay günümüze geldiğinde birçok detay açıkta kalıyor. Sanki filmi iki yönetmen çekmiş ve iki bölüm de birbirinden apayrı bir sinematografiye ve anlatıma sahip…

Ve gelgelelim en çok eleştirdiğim noktaya. Artık bıkmadık mı, olayları tek taraflı anlatıp, “biz her zaman iyiydik, karşı taraf çok kötüydü” gibi ucuz hamaset kokan anlatımlara? Bu bir filmin kalitesini o kadar düşürüyor ki bunu Amerikanlar da yapsa Fransızlar da yapsa bu kötü duruyor. Çünkü bir olgunun iyi ve ya kötü olduğuna filmin yönetmeni veya yapımcısı değil seyircinin kendisi karar vermeli. Ayla’da ise bize resmen “Bu iyidir bakın” ve “Bu da kötüdür” deniyor, ama karşı taraf hakkında hiçbir bilgi verilmiyor.

Biz maalesef hikâye anlatmayı hala beceremiyoruz, tam olarak. Yaptığımız filmlerin de teknik açıdan iyi ama anlatım açısından vasat olmasının bir nedeni de bu. Çünkü prodüksiyon satın alınabilir bir şey artık. Çoğu iyi filmin görüntü yönetmeni yabancılardan oluşuyor fakat anlatım satın alınabilecek bir olgu değil, yetenek isteyen bir iş…

Filmin sonuna hikâyenin gerçek kahramanlarını koymalarını ise çok olumlu ve sıcak buldum. Onların bugünkü hallerini görmek çok görkemli bir duygu seli yaşatıyor izleyicilere. Oyunculukları çok başarılı buldum diyebilirim, her biri kendi çapında zaten iyi olan oyuncular ve filmi belli bir yere kadar toparlamışlar. Taner Birsel, Çetin Tekindor, İsmail Hacıoğlu ve Mehmet Esen´i alkışlıyoruz. Ali Atay ise henüz Leyla ve Mecnun´daki rolünden sıyrılamamış bir görüntü veriyor ve eğreti duruyor. Fahir Atakoğlu’nun yaptığı müzikler başarılı ama biraz fazla buldum.

Artık sinemamızın biraz daha kabuğunu kırması, bazı sınırları yıkması gerekiyor. İşte tam da bu yüzden Ayla maalesef klişelerden kurtulamamış ve çok daha iyisi olabilecekken vasatı aşamamış. Birçok hatası ve açığı olmasına rağmen Ayla gibi filmlerin sayısının artması ve desteklenmesi gerekiyor ki, zamanla hatalarımızdan öğrene öğrene sinemamız da dünya çapında üne kavuşsun ve nitelikli bir sektöre dönüşsün.
Yolumuz açık olsun.

Görsellerin kaynağı:https://boxofficeturkiye.com/film/ayla-2013844?filmop=resim


Alıntı/ Kaynak: https://tunadergi.com/kultur-sanat/sinema/ayla-ve-turk-sinemasinin-kabugundan-cikamama-problemi

📖 Hakas tarihi, gelenekleri ve Türk runik alfabesi

Hakas Devlet Üniversitesi Tarih 1. sınıf öğrencileri için Sibirya Türklerinden Hakasların atalarının MÖ 7.yy'da inşa ettiği kurganların ...