20190504

'Tarih Türklerle Başladı'




Türkler ana vatanı olan Orta Asya topraklarında, tarım yapmışlar, hayvanları ehlileştirmişler, yeraltı madenlerini bularak işlemesini öğrenmişler ve kültürel gelişmelerinin sonucunda da yazıyı bulmuşlardır. Çok uzun sürece dayanan yazının bulunması ve kullanılması, bilgi ve belgelerin gelecek nesillere aktarılmasını mümkün kılmıştır. Dünyada yazıyı ilk kullanan Türkler olduğu için de tarih, Türk’lerin yazıyı kullanması ile başlamıştır.

Asya kıtasının ortasında Baykal ve Balkaş, Issık göllerini, Ala Tau (Tanrı dağlarını) ve en eski yerleşim bölgesi olan Yedi Su’yu da içine alıp kucaklayan ve Hazar Denizine kadar uzanan bugünkü Altay, Tuva, Kazakistan ve Kırgızistan toprakları, ilk yazının ortaya çıktığı yerlerdir.

Mağara resimleri ve Sıntaşlar’dan (anlam ifade eden heykelcik) sonra piktogramlar (resim vasıtası ile düşünceyi belirten yazı) 20.000 yıl önce, petroglifler (Kaya resimlerinin değişmiş ve yazılardaki sembol şekillere dönüşmüş biçimi ) 15.000 yıl önce,

tamgalar (ilk harf sembolleri) 10.000 yıl önce, harfler ve sonunda alfabeye geçişin dünyada ilk örneklerinin olduğu yer Türkistan topraklardır.


Resim-1(Altın elbiseli adamın parmağındaki altın yüzükte, kafasına on adet tüy takılı bir insan kafası bulunmaktadır. On sayısı Türkler için kutsaldır. Resmin yanında bulunan yazıt kurgandan çıkarılan gümüş kap üzerinde yazılıdır.)


KIRIK GÜMÜŞ ÇANAK

 
Altın elbiseli adama ait bir kurgan çizimi (Kazakistan topraklarında halen açılmamış birçok kurgan (mezar) mevcuttur)

 
Kurgandan çıkan Altın Elbiseli Adama ait başlık

 
Altın elbiseli adam, kıyafeti ve kuşandığı kılıç

Türklerin bilinen tarih boyunca Orta Asya topraklarında ve sonrasında bu bölgeden tufanlar başta olmak üzere çeşitli etkilerle dağıldıkları yeryüzünün çeşitli coğrafyalarında üstün medeniyetler kurduklarının kanıtını geride bıraktıkları binlerce eserde bulabiliriz.


— Kırgızistan’ın Talas bölgesinde Çiğimtaş (Çizgili Taş) ve Narın Bölgesindeki Saymalı Taş (nakışlı taş) (3500m yükseklikte, 90.000 kaya resmi), Talas Yazıtı, — Kazakistan’da Essik Kurganlarındaki Altın Elbiseli Adam (Resim-1),

— Tamgalı’da Tamgalısay (ilk Türk tamgaları,10.000 yıllık 1.000 piktoğraf),

— Ceti – Yedi Su yazıtları,

— Yakutistan’da Baykal-Lena yazıtları,

— Tuva’da Uluğ-Kem Sülyek Köyü-Karayüz yazıtı,

— İtalya’da Etrüks yazıtları,

— Moğolistan’da Kül Tigin yazıtları, Yenisey yazıtları (şimdilik bilineni 107 tanedir),

— Rusya Uluğ Kem, Şülyek Köyündeki Yazılıkaya Karayüz yazıtı,

— Altaylar’daki Pazırık Kurganı ve yazıtları,

— Anadolu’da; Antalya Side yazıtı,

— Eskişehir’in Han İlçesinde Yazılıkaya (Resim–3) ve Uçuz yazıtları,

— Ankara Polatlı Yassı Höyük yazıtları,

— Erenköy yazıtı (Resim-4) ,

— Ergani yakınındaki Çayönü yerleşmesi, Gevaruk yaylası Özalp ilçesinde Pegan köyü Resimleri,

— Salyamaç Köyü yakınındaki Cunni Mağarası yazıtları,

— Sat köyü civarındaki Sat Dağı resimleri,

— Van Tirşin yaylası Çilgir köyü yazıtları,

— Çatalhöyük yazıtları,

— Ankara Polatlı da Yassı Höyük’teki Erken Türk yazıtları,

— Hakkari de Gevaruk yaylası Sat Köyü tamğaları,

— Antalya da Beldibi mağarasındaki tamğalar,

— Şanlıurfa Göbekli Tepedeki tamğalar,

— Hakkari Çelo Dağı Kahn-ı Melik ve Taht-ı Melih kaya üstü resimleri,

— Van Bölgesinde Cilo dağı Put Köyünde Kızların Mağarasında ki resimler,

— Başet Dağında Kaya üstü yazıtları,

— Erzurum ili Karayazı ilçesi Salyamaç Köyünde Cunni Mağarası yazıtları,

— Burdur Hacılar Höyüğünde kaya yazıtları

— İstanbul Erenköy yazıtları

— Sinop kalesinde kapı yazıtları,

— Trabzon Mağara Yazıtları,

— Suriye Lazkiye’de Ras Şamra’ da Ugarit yazıtları,

— Ege denizi Lemnos Adası yazıtları(….),

şu ana kadar bulunan ve bilinen eserlerden bazılarıdır.



Erken Türk yazıtlarını okumadan o zamanki yaşam ve medeniyet hakkında fikir yürütmek mümkün değildir. Bu sebeple de bu eserlerin ve yazıların Türklere ait olduğunu, Erken Türk tarihi konusunda yaptığı araştırmalardan tanıdığımız Sn. Kâzım MİRŞAN tarafından bu yazıların okunması ile anlıyoruz. Fakat bu çalışmalar bazı tarihçiler tarafından kabul edilmemektedir. Zira bulunan eserlerin Türkçe okunarak, Türklere ait olduğunun kabul edilmesinin ne kadar büyük bir hadise olduğunu Atatürk’ün henüz daha genç bir subayken Sinop’ta yazmış olduğu şiirden anlıyoruz.

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır Tuna ezelden Türk diyarıdır. Bilinen tarihler söylememiş bunu Kalkıyor örtüler; örtülen doğacak. Dinleyin sesini, doğan tarihin, Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak, Yalan tarihi görüp, doğru tarihe giden. Asya’nın ortasında Oğuz Oğulları Avrupa’nın Alplerinde Oğuz Oğulları, Doğudan çıkan biz, batı’da yine biz, Nerede olsa, ne de olsa kendimizi biliriz. Hep insanlar kendilerini bilseler, Bilinir o zaman ki hep biriz. Türk sadece bir milletin adı değil, Türk bütün adamların birliğidir. Ey birbirine diş bileyen yığınlar, Ey yığın yığın insan gafletleri, Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde, Dünya o zaman görecek, Hakikat nerede, hakikat nerede? Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Tarih Tezi

Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, Türk Tarih Tezinde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getirmiştir. Atatürk 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin 130ncu toplantısının açılış konuşmasının birinci oturumunda yaptığı konuşmada bu hususla alakalı şunları söylemiştir.

“Efendiler, bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk Milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında da tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk Milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef’in oğlu olan kişidir…”

Atatürk öncülüğünde 2 Temmuz 1932 ve 20 Eylül 1937 tarihlerinde yapılan Türk Tarih Kurultayları o devrin en ünlü yerli ve yabancı bilim adamlarının katılımlarıyla yapılmıştır. Fakat ne yazık ki Türk Tarihinin araştırılmasını amaçlayan bu çalışmalar Atatürk’ün ölümünden sonra durdurulmuştur.

Türk ne demektir?

Güneyde Himalaya dağları, kuzeyde Kuzey Buz Denizi, doğuda Kore Denizi, batıda Balkanlar’a kadar uzanan coğrafya ile Asya ve Avrupa kıtalarının yani Avrasya olarak adlandırdığımız karanın milyonlarca kilometre karelik topraklarında, son buzul çağının sona erdiği 12 bin yıl zaman derinliğinde yaşamış insanlar, meydana getirdikleri yazılı eserlerde kendilerini Türk olarak adlandırmışlar ve ortak dil olarak da Türkçeyi kullanmışlardır. Bu insanlar neden kendilerine Türk demişlerdir? Türk kelimesi ne anlama gelmektedir? Bunu, eski Türkçe yazıt olan ve edebi bir dille yazılan Türkistan’daki Orhun Abidelerinden öğreniyoruz.(Resim-5)



Bu yazıtta Türk, yaratana inanan anlamında kullanılmıştır. Fin Uygur Derneği Coğrafya Cemiyetinin 1890 yılında yayınladığı, Orhun yazıtlarının ilk çözümünü kapsayan, tahrif edilmemiş, aslına en uygun olan “Fin Atlası” kitabında birinci taş, doğu yüzü 38. satırda “Ökük Türök” yani “Rabbani Türük “, “Tanrı Türü” denilmektedir. Türklerin Orhun Yazıtlarından önceki binlerce yıllık tarihinde, Asya’nın milyonlarca kilometre kare topraklarına yayılmış yaşarlarken kendilerine verdikleri ad; “töreye uyan” “yaratanını bilir”, “Rabbani Türk”, “Tanrısını tanır”, “Yaratanına bağlı” anlamlarında “Ökük Türök” dür. “Ökük Türök ” deki “Ök” (tanrı, yaratan) Türkçe deki ses uyumundan dolayı “ük” olmuş ve kelime böylece “türük” olarak okunmuş, günümüze de Türk olarak gelmiştir

Yani günümüzden binlerce sene önce Türk kelimesi, o bölgede ve sonrasında tüm dünyaya yayılmış, yaratana inanan insanları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır ve hiçbir zaman bir ırkı tanımlamak için kullanılmamıştır. . Dünyanın dört bir tarafına yapılan göçler (Resim–6) neticesinde ırklar, insanlar, medeniyetler karışmıştır, hakim kültür egemenliğini devam ettirmiştir. Bu büyük göçlerin neticesinde ise ortak kültürlerinde mevcudiyetlerini devam ettiren ana unsurun adı hep Türk olarak tarih boyu yaşamıştır. Bu büyük göçlerin neticesinde ise inançlarında asimile olmayarak Tanrısına inanan grupların adı hep Türk olarak kalmıştır.


Etrüskler, Türk müdür?


Orta Asya’dan dünyanın diğer yerleşik yerlerine yapılan göçler sonucunda, Orta Asya’da gelişen medeniyet ve özellikle de yazı Avrupa’ya taşınmıştır. Binlerce sene süren göçler, ilk olarak M.Ö. 5.000’lerde İskandinav ülkelerine doğru başlamıştır. ETRÜSK olarak adlandırılan bu toplum İtalya’ya gelmeden önce, Fransa’da, Glozel’de ve Avusturya’da (M.Ö. 4.000) yaşamışlardır. Etrüskler’in M.Ö. 1.500’lerde Po ovasına oradan da maden bakımından zengin olan Etrürye denilen Toskana bölgesine yerleştikleri buralarda bulunan kalıntılardan anlaşılmıştır.(Resim-7)


Etrüsklerin hâkimiyeti kuzeyde Po ovasından Roma şehrinin güneyine kadar hem karada hem de denizde üstün bir medeniyet olarak sürmüştür. M.Ö. 600 yıllarında en güçlü oldukları dönemde Roma şehri M.Ö. 743 de Etrüsk’ lü Romulus tarafından kurulmuştur. Roma şehrinin simgesi olan ve Roma şehrinin değişik yerlerinde bulunan heykel, Türk’lere Ergenekon’da yol gösteren efsanevi hayvan dişi kurt Asena’nın memelerinden süt emen iki çocuk simgesidir. (Resim-8 ) 

 
Resim-8Roma şehrini kuranların Etrüskler olduğu ve bunların da Türk oldukları, 2004 yılında Etrüsk mezarlarındaki kemiklerin genetik araştırmalarından da anlaşılmıştır.

İtalya’da Ferrara Üniversitesi Genetik bilimci Prof. Guido BARBUJANİ, Firenze Üniversitesinden Prof. Davit CARAMELLİ, Bologna Üniversitesi Prof. Loredana CASTRY, Parma Üniversitesi Prof. Antonella CASOLİ, Pisa Üniversitesi Prof. Francesco MALLEGNİ, İspanya Barselona’da Pompeu Farba Üniversitesi Prof. Carles LALUEZA imzalı raporda yaşları 2700 ile 2300 arasında değişen 80 Etrüks iskeletinin genetik araştırması sonucunda Etrüsklerin Doğulu olduğu sonucu açıklanmıştır.

Ayrıca, Etrüsklerin Orta Asya’dan gelen ama Hazar kuzeyinden gelip Avusturya’daki İnsburg bölgesi üzerinden İtalya’nın Po ovası bölgesine inen bir halk olduğunu, Sn.Kazım MİRŞAN’ın Etrüsklerden kalma üzeri yazılı belgeleri okumasından da anlaşılmaktadır. İtalya’da 1995 yılında Etrüsk konusunda en yetkili bilim adamı olan Floransa’dan Prof.Dr. Giovannangelo CAMPOREALE, Sn Mirşan ile bir hafta süren görüşmeleri sonrasında Etrüsk yazıtlarının Erken Türkçe olduğunu kabul etmiştir. Ayrıca araştırmacı yazar rahmetli Adile AYDA, “Etrüskler Türk mü idi?” (Ankara 1974), kitabında da aynı konu işlenmiştir. Adile AYDA bu araştırmalarında özellikle Türkçe ve Etrüskçe arasında söz benzetmeleri yapmıştır.

Türkler ilk defa Anadolu’ya ne zaman girmişlerdir?

Türklerin Anadolu’ya ilk defa 1071 de Malazgirt zaferi ile girdiğini iddia etmek doğru değildir! Türklerin Orta Asya’dan başlayıp Avrupa içlerine kadar uzanan izlerine rastlanmasından anlaşılacağı üzere Anadolu topraklarının 7000 yıllık sahibi Türk’lerdir ve en köklü medeniyete sahip olan Türkler Orta Asya’dan Avrupa ve Anadolu’ ya, bir kısmı yine Avrupa’dan tekrar Anadolu’ya gelmişlerdir. Bunu İsveç, Norveç, Danimarka, Almanya, İsviçre, Romanya, Fransa gibi coğrafyalarda, bırakmış oldukları birçok tarihi eserlerde yer alan yazıların okunmasından biliyoruz. Milattan önce Anadolu’da yaşamış ve çok gelişmiş kültürleri ile çevrelerindeki insanlara medeniyet aşılamış bir topluluk olan ve bugün “Frigler” olarak adlandırılanlar, Erken Türklerdir. Bunların AFYON-ESKİŞEHİR-ANKARA-UŞAK çevresinde bıraktıkları eserler hala ayaktadır. Frig’lerin günümüze kadar kalan en büyük eserlerinden biri Eskişehir ili Han Kazası Yazılıkaya Köyündeki “Yazılıkaya” anıtıdır. Etrüskçeye benzeyen Erken Türkçe ile yazılan Yazılıkaya Yazıtı 1965 yılında Etrüsk yazıtlarını okuyup 1970 yılında “Proto-Türkçe Yazıtlar” adlı kitabını yayınlayan Sn. Kazım Mirşan tarafından 1994 yılında okunmuştur. Etrüsk yazıtlarının Etrüsk alfabesine göre (Resim-9) Türkçe okumasının yanı sıra 1998 Yılında “Etrüsklerin Tarihleri, Yazıları ve Dilleri” kitabını yazan Sn. Mirşan, Etrüsklerin dil ve inanç yapılarını da inceleyerek Etrüsklerin Türklüğü konusunu açıkça ortaya koymuştur.

 
Resim-9 (Etrüsk Alfabesi)

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Sn. Kazım MİRŞAN’ın yeni kitabı olan “İSKANDİNAVYA’DAKİ TÜRK YAZITLARI” kitabını yayınlamıştır.

Bu kitap, İskandinav coğrafyasında M.Ö.2300-2700 yıllarına ait eserler üzerlerinde “FUTHARK” yazısı olarak bilinen yazıların Sn. Kazım MİRŞAN tarafından “ERKEN TÜRK YAZITLARI” olarak okunmasını kapsamaktadır.

Çin’deki Beyaz Piramitler.

Doğu Türkistan’da Himalaya Dağı eteklerinde Tibet sınırına yakın Shensi Bölgesinde Çin hükümeti tarafından dünyadan gizlenen Beyaz Piramit (Resim-10) ve civarındaki 100 kadar diğer piramitler Türk’ün Orta Asya’daki geçmiş tarihinin birçok sırlarını içlerinde saklamaktadır. Meksika’daki ve Mısır’daki piramitlerin bazı araştırmacılar tarafından atası kabul edilen bu Beyaz Piramit’in Mısır’daki büyük piramitten iki misli büyüklükte ve yaşının 5000 yıl dan fazla olduğu bilinmektedir.


Psikolojik Savaş faaliyetleri altında Batının Türk tarihine bakışı

1000 yıldan fazla süren İslamlık-Hıristiyanlık davalarının doğurduğu düşmanlık duygusu içindeki tutucu tarihçiler, bu davalarda asırlarca İslâm’ın öncülüğünü yapan Türklerin tarihini, kan ve ateş maceralarından ibaret göstermeye çalıştılar. Türk ve İslâm tarihçiler de Türklüğü ve Türk medeniyetini İslâmlık ve İslâm medeniyeti ile kaynaştırdılar; İslâmlıktan önceki binlerce yıla ait devreleri unutturmayı Ümmetçilik siyasetinin icabı ve din gayreti vecibesi bildiler. Daha yakın zamanlarda Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bütün unsurlardan tek bir millet yaratmak hayalini güden Osmanlılık cereyanı da, Türk adının anılmaması, milli tarihin yalnız ihmal değil, yazılmış olduğu sayfalardan kazınıp silinmesi yolunda üçüncü bir etken halinde diğerlerine eklenmiştir. Bütün bu olumsuz cereyanlar, tabii olarak, mektep programları ve mektep kitapları üzerinde bile etkisini göstermiş ve Türklüğün, çadır, aşiret, at, silah ve savaş kavramlarıyla eş anlamlı tutulması geleneği mektep kitaplarımıza kadar girmiştir. 18. yüzyıldan sonra üretilen Avrupa merkezci tarih teorisi, insanlık tarihini, eski Yunan-Roma uygarlıkları ekseninde açıklamış ve uygarlık mirasını da Asyalı ve Ortadoğulu kaynaklardan kopararak, Avrupa’ nın tekelinde göstermiştir. Batı Avrupa dışındaki halklar, bu arada Türkler uygarlık yaratan değil, uygarlık yağmalayan ikinci sınıf “barbar” ırklardan sayılmıştır. Bu hususta 8nci Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın 1988 yılında, kaleme aldırdığı “La Turquie İn Europe” isimli eserinde şu ifade yer almaktadır. ”Bizi Türk sayarak dışlıyorsanız bilin ki, bizim Türk denecek bir şeyimiz yoktur, uygarlık adına neyimiz varsa hepsini Yunanlılardan aldık, bizim kültürümüz Yunan kültürüdür, oğlumun adı olan Efe bile, Yunancadır; Bu nedenle, Avrupa Birliğine girmemiz için kültürel engel yoktur(….) Biz tepemizde Türk olmayan yöneticiler bulunmasını yadırgayan bir toplum değiliz, Avrupa Birliğine alınmamıza bu açıdan da herhangi bir engel yoktur” .Gerçek Türk tarihi bize şunu söylemektedir:

· İlk Alfabetik yazıyı Türkler buldu. · 12 Hayvanlı Türk Takvimi Dünyadaki ilk takvimdir. · İlk Ödüsleri (Devletleri) Türkler kurmuştur. · Pusulayı, anahtarı, saati, kağıdı ve matbaayı Türkler bulmuştur. · Avrupa medeniyetinin temelini oluşturan Etrüskler Türk’tür. · Türk Topraklarının en eski sahibi Türklerdir.

Kaynaklar:

a. Kâzım Mirşan · “Türk Metriği“Kitabı · “Prototürkçe Yazıtlar” Kitabı · “ALTI YARIQ TİGİN” Kitabı · “Prototürkçeden Bugünkü Kürtçeye” Kitabı · “Urgun-Selene” Kitabı · “Anadolu Prototürkleri” Kitabı · “Astrofizik” Kitabı · “BOLBOLLAR” Kitabı · “Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları” Kitabı · “Alfabetik Yazı Başlangıcı” Kitabı · “Etrüskler” Kitabı · “Türk Takvimi” Kitabı · “Erken Türk Devletleri ve Türük Bil” Kitabı · “Sölgentaş Mağarası” Kitabı · “İskandinavya’daki Türk Yazıtları” Kitabı

b. Turgay Tüfekçioğlu “Şeytan Üçgeni” Kitabı c. Haluk Tarcan “Ön-Türk Uygarlığı” Kitabı

HAZIRLAYAN: YILMAZ KARAHAN

Alıntı/Kaynak: https://yenidenergenekon.com/52-tarih-turklerle-basladi/

📰✍️Gâzî Mustafa Kemâl Atatürk’e saygımın perspektifi, bilinen klasiklerden hayli farklıdır..!

Gâzî Mustafa Kemâl Atatürk’e saygımın perspektifi, bilinen klasiklerden hayli farklıdır..! Eğer îzahatine girersem yazı oldukça uzar. Ârif ...