20181225

✍️ 🌱Sürdürülebilir akıllı tarım 🌻🌻🌻

Sürdürülebilir akıllı tarım



ASLI ÇEVİK
aslcvk@gmail.com

Domates, limon, erik, patlıcan, patates ve daha niceleri… Evet, 2018 senesinin zam şampiyonları karşınızda. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, gıda enflasyonu şampiyonu yüzde 58’lik oran ile kuru soğan oldu. Mutfağımızda hemen hemen her yemeğin ana lezzet unsurlarından biri olan kuru soğan, yıllık yüzde 12,15’lik enflasyonu da geride bırakarak zeytinyağlı dediğin bol soğanlı olur savını destekleyenleri bir kez daha düşündürmeyi başarıyor. Nükteyi bir yana bırakırsak, alım gücünün yeterince dengesiz olduğu memleketimizde, hayat pahalılığı vatandaşın belini bükmeye devam ediyor. Basit bir örnekleme yaparsak; biber, yumurta ve domates kullanarak hazırlanan iki kişilik menemenin maliyeti bir sene içerisinde yüzde 30’luk bir artışla 5,5 liradan 6,1 liraya yükselmiş ki, menemen soğanlı mı olur soğansız mı olur sorunsalına değinmek bile istemiyorum. Peki, neden? Tüm bu fiyat dalgalanmalarının sebebi denildiği gibi kurdaki yükselişten mi kaynaklanıyor? Yoksa üretimin ithalata bağlı olduğu bir tarım politikası izlemenin sonuçlarına mı katlanıyoruz? Ya da stokçular, komisyoncular veya aracılar mı bu işin sorumlusu?
Tüm bu soruların aslında tek bir cevabı var: “Yerli üretim”. Globalleşen ve serbest piyasa ekonomisinin benimsendiği bir dünyada kur dalgalanmaları veya ambargo uygulamalarının, dışarıya bağlı ülkelerde ne gibi problemler çıkardığını bizzat tecrübe ettiğimiz şu dönemde, gıda alanında kendi üretimimizi yapamadığımız vakit sonucun açlığa kadar gidebileceğini de öngörmemiz gerekmektedir. Hâlbuki ülkemizin üçte biri ekilebilir alanlardır. Sadece 12 bin yıllık Anadolu’nun yoğurdu bu topraklarda yetişen binlerce yöresel ürüne ya da bir diğer deyişle coğrafi işaretli ürüne sahibiz; fakat uluslararası alanda sadece Antep baklavası, Aydın inciri ve Malatya kayısısı tescilli olarak bu kültüre aittir denildi. Peki, geride kalan 3 bine yakın yöresel ürünün ve bunların işlenmesi durumunda, ülkemizin kanayan yarası kırsaldan kente göçün önüne geçebilecek 15-20 milyar dolar değerinde bir pazar yaratılabilecek olmasının bir önemi bulunmuyor mu? Potansiyelimiz çok ama bize ait olan üretim ile katma değer yaratmadan, markalaşmadan ve bunu pazarlamadan yaşanılacak ekonomik dalgalanmaların olumsuz sonuçlarını bertaraf etmek çok da mümkün olmayacaktır.
Bu yolda ilerlemeyi engelleyen sorunlarımız oldukça kronik. İthalata bağlı yüksek girdi maaliyetleri, fiyatlamalardaki denetimsizlik, pazarlama sorunları, üreticinin motivasyonunun bozulması gibi sebepler ülke tarımının değişmeyen problemleri olarak süregeliyor. Bu çıkmazdan kurtulmak için sonuçtan değil, en baştan bir üretici yapılanması modeli geliştirmeli, destek ve teşvikler bu model üzerinden gerçekleştirilip yeniden üreten, kendi kendine yetebilen duruma gelinmeli. Yukarıda da bahsettiğim gibi, bugünlerde domates yine zam şampiyonu ve bununla ilgili tek suçlu bilindik sebeplere bağlanıyor ama işin doğası bambaşka.

Antalya’da bir çiftçi domatesi sıfır liradan teslim etse; ambalajı, ıskarta ürünün ayıklanması, lojistiğiyle üç buçuk lira gibi en baştan sabit bir masrafla markette yerini alıyor. Gelin bunu baştan kurgulayalım. Çiftçi ürününü en yakın yerdeki merkeze götürsün, standart şekilde paketlemesi yapılsın, soğuk hava deposuna konulsun, gerekirse elektronik ortamda satış-mezat sistemi ile Türkiye veya dünyanın her yerinden saate basarak alsın, lojistik talimatla da daha önceki evrelerde ürün fiziki olarak yer değiştirmemiş şekilde son tüketicinin kullanacağı yere gitsin. Şu anki geleneksel döngümüzü düşünürsek; üretici ne kadar ürün toplarsa onu kasalayıp komisyoncuya getiriyor, komisyoncu sınıflandırıyor ve zayiatları ortadan kaldırıyor. Zaten girdi maaliyetleri burada başlıyor ve kısır döngü şeklinde devam ediyor. İşte tam da bu noktada ülkemizin tarım ekonomisinde devrim şart hale geliyor. Bizim değişimimiz tarımsal envanter oluşturmakla, ne ürettiğimizi - üretebileceğimizi, çiftçinin sosyolojik durumu, bilgisi, eğitimi vb. gibi konularda veri temin etmekle başlamalı; iyi, sürdürülebilir tarım ile doğal ve kaliteli ürün elde etmekle de son bulmalı.
Kürselleşme ile beraber kapitalizmin gıda sektöründe de, gıda güvencesinden daha çok talebi karşılamaya yönelik seri üretimi benimsemesi; tüketicileri sağlıklı, organik ve yöresel ürünlere yöneltti. Ve tüketici ne yediğini bilerek, sentetikten uzak, doğal ortamında yetişmiş organik ürünlere fazla fiyat ödeyerek ulaşmaya hazır durumda. Anadolu’nun bizlere sunduğu bu fırsatı değerlendirmek ve ülkemizi organik tarım ile yetişen yöresel ürün pazarında hak ettiği konuma getirmek, tarımdaki hedefimiz olsa gerek! Tabii ki bu talebe teknoloji kullanmadan yetişebileceğimizi düşünmek gerçekci bir yaklaşım olmayacaktır. Rekabet edeceğimiz ülkelere baktığımızda, teknolijiyi sektöre çok iyi entegre ettiklerini ve olağanüstü başarılar elde ettiklerini görüyoruz ki biz daha yolun başında, emekleme aşamasında, tarımsal alanda bilgi veya veri toplama yolundayken.

TARIMDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN AKILLI TEKNOLOJİ
Tüketim çılgınlığının bizi getirdiği nokta; dünyadaki öz kaynakların bu gidişle önümüzdeki elli sene içersinde tükeneceği yönünde. Mahvettiğimiz yerküreyi daha yaşanılabilir hale getirmek ve hayatımızın sürdürülebilirliğini sağlamak için teknoloji ile birlikte enerji üretim ve tüketim kaynaklarında bir dönüşüm gerçekleştiriliyor. Hepimizin yakından bildiği ve gördüğü üzere artık yeşil enerji kullanılarak doğaya zararsız elektrik üretimi sonucunda; elektrikli arabalar, scooterlar, motorsikletler veya akıllı evler hayatımızın olağan döngüsüne girmeyi başardı. Her şeyin akıllısı çıkmaya başladığı gibi traktörün de akıllısı veya hassası çıkmaya başladı.
Teknoloji sadece sanayinin değil tarımın da vazgeçilmez bir parçası olma yolunda hızla ilerliyor. Sürdürülebilir bir yaşam için kaynakların yeterli, dengeli ve tekrar tekrar kullanılabileceği bir ekolojik tarım, yani sürdürülebilir tarım modeline duyulan ihtiyaç gün geçtikçe yükseliyor. Organik tarım ise sürdülebilir tarım ile karıştırılmakta. Aslında ikisi birbirine bağlı, iç içe geçmiş iki kavram. Günümüz koşullarında gerçek anlamda organik tarım yapmak oldukça meşakkatli bir iş. Çünkü özünde organik tarım, hiçbir kimyasal kullanmadan öz tohumun ekilerek, toprağın size verdiği kadarını yetiştirme, kabul etme ve bunu sertifikalandırmaktır. Dünya nüfusunun 7 milyar olduğu ve her geçen gün arttığını düşünürsek, organik tarım yaparak arz ve talep dengesini tutturmak mümkün olmayacaktır. İşte burada devreye sürdürülebilir tarım giriyor. Kavramla ilgili çok farklı tanımlamalar olsa da işin özü: aynı toprakta seneye de, ondan sonraki dönemlerde de ekim yapabilmeniz ve sonuç alabilmeniz anlamına geliyor. Aslında, toprağın verimini kaybetmediği, üretilen ürünlerin insan sağlığına faydalı olduğu, ekolojik dengeye zarar vermediği bilakis katkı sağladığı, çevredeki ekosistemin (bitki böcekleri ve çeşitli haşereler) tahrip edilmesinin önüne geçildiği, salatalığın salatalık, karpuzun karpuz olduğu, mümkün mertebe mevsiminde üretim yapmaya sürdürülebilir tarım deniyor. Eğer bir de bu üretim şeklini sürdürülebilir enerji ile destekleyebilir ve kıt kaynaklardan maksimum verimi, israfsız bir şekilde karşılayabilirsek sadece ülkemiz sınırlarında değil dünya genelinde insanlık için bir dönüşümü başlatabiliriz. Peki, bunu yapan ülkeler yok mu? Almanya, İngiltere, ABD, Fransa, Belçika, İspanya, İtalya, İsrail gibi ülkeler çok büyük yatırım teşvikleri ile bu sorunu çözümlemeye çalışıyorlar ama hiç biri Konya Ovası büyüklüğündeki Hollanda kadar müthiş bir basarı yakalayabilmiş değil!

TEKNOLOJİ BU İŞİN NERESİNDE?

Tam kalbinde! Nasıl ki günümüzde akıllı telefonlarımız olmadan bir saat bile geçirmiyorsak, aynı teknoloji, tarım sektörünün dönüşümünün tam merkezinde. Uydu ile uzaktan saha, hava-iklim değişikliklerinin takibi, sensörler ile zararlı haşare izlenimi gibi yöntemlerle büyük bir veri havuzu oluşturuluyor ve buna “BIG DATA” deniliyor. Bu bilgiler teknoloji sayesinde işlenip analiz ediliyor ve üretici doğru tarım konusunda yönlendirliyor.
Düşünsenize, ülkemizde ne ekmesi gerektiğine kendi kendine karar veren, toprağını tanımayan ve çiftçilik hayatı boyunca asla saha analizi yaptırmamış yüzde 58’lik orana sahip üreticimizin, işlenen bu veriler doğrultusnda yönlendirilmesiyle sektörde oluşabilecek katma değerin büyüklüğünü!
Akıllı dümenleme, tohum ekiminde drone kullanımı, damla sulama, sensör takibine sahip traktör kullanımı gibi yöntemlerle de maksimum verim sağlanabiliyor. Hassas ve akıllı tarımın en hızlı gelişen ve yaygınlaşan teknolojisi akıllı dümenleme. Bu teknoloji sayesinde, ekilmemiş veya üst üste binmiş bir tohum ekimi yapmadığınız için, boşta kalan yer olamadığından maksimum verimi yakalıyor ve üstüne yakıtta litre bazında yüzde 13, tohumda yüzde 4 civarında bir tasarruf sağlıyorsunuz ki, dünyanın en pahalı mazotunu kullandığımızı düşünürsek bu teknolojinin yüksek maaliyetine rağmen talep edileceğini öngörebiliriz. Otomatik dümenleme sadece ekim için değil aynı zamanda gübreleme ve ilaçlama konularında da kontrollü kapama özelliği sayesinde büyük bir tasarruf sağlıyor.
Tüm bu teknolojik gelişmeler, ekolojiye zarar vermeden, besin kaynağımız toprağın daha verimli şekilde işlenerek kaliteli hasata maksimum seviyede ulaşmasını sağlıyor. Sonuç olarak; Hollanda rol modellimize geri dönersek, 2017 senesi ülkenin tarım ihracatı 91,7 milyar avro, tarım teknolojisi ihracatı 9,1 milyar avro olarak açıklandı. Bu başarı şans eseri yakalanmış olamaz. İşin içinde öncelikle bilinçli eğitim, teknoloji, kooperatifleşme, Ar-Ge, pazarlama ve bir strateji oluşturmak var. En önemlisi ise uzun vadeli, sürdürülebilir tarım politikalarının kararlılıkla uygulanması var.
Ülkemiz, daha tarım teknolojileri kulvarında rekabet edecek durumda değil çünkü sürdürülebilir tarım için bir planlamaya ve bu doğrultuda doğru veriye ihtiyaç duyuyor; ama organik tarım ve ürün konusunda elimizdeki hazineyle farkındalık yaratacak hareketler sergileme çabası içerisinde. Her şeyden önce ortak akıl, birlikte rekabet, katma değer yaratmak ve markalaşmak, tarımda ki teknoloji çağını yakalamak için ilk hedeflerimiz olmalı.

Bu doğrultuda çok dikkat çeken bu iki uygulama bir sonraki yazıda: Yöresel Ürünler Fuarı (YÖREX) ve Güneydoğu Anadolu Projesi Organik Tarım Küme Projesi (GAP ORGANİK).
Alıntı/ Kaynek: https://tunadergi.com/bilim/saglik/surdurulebilir-akilli-tarim

⚽️🇹🇷10 Kasım ve Futbol... Galatasaray'dan ve Fenerbahçe'den10 Kasım'a özel koreografi ve müzikler

   🎞️ RAMS Park'ta muhteşem taraftarımızdan muhteşem #10Kasım koreografisi! ♾️ Galatasaray'dan 10 Kasım'a özel koreografi ve mü...