Alıntı: Utku Reyhan'ın
Attila İlhan, Ataol Behramoğlu ve Batıcılık başlıklı yazısından
aydinlik.com.tr, 26.10.2017
Attila İlhan, Ataol Behramoğlu ve Batıcılık başlıklı yazısından
aydinlik.com.tr, 26.10.2017
....
“BATI” SORUNU
Türkiye’nin “Batılılaşma”, “Çağdaşlaşma”, “Modernleşme” gibi kavramlarla ifade edilmeye çalışılan Milli Demokratik Devrim ya da Kemalist Devrim süreci çok sayıda aydınımız tarafından tartışılagelmiştir. Niyazi Berkes, Hilmi Ziya Ülken, Cemil Meriç, Attila İlhan bu isimlerden bazıları. Biz, Ataol Behramoğlu’na “Batıcılık” cevabını, büyük vatansever şairimiz Attila İlhan ve önemli eseri Hangi Batı üzerinden vereceğiz.
Attilâ İlhan Hangi Batı’ya Mustafa Kemal’den aktardığı cümlelerle başlamaktadır. 20 Mart 1923 tarihli konuşmasında Mustafa Kemal, aydın-kitle çelişkisine dikkat çekiyor ve İlhan’ın yapıtı boyunca temel dayanak noktası olacak olan sorunu olduğu gibi ortaya döküyor.
Buna göre Türkiye’de aydınlar, ilerletmek istedikleri çoğunluğun dışındadırlar. O’nun gerçekliğine uzak ve yabancıdırlar. Başka toplumların modellerine sürekli öykünmekte ve bu tutumlarından ötürü çoğunlukla çatışmaktadırlar. Öyle ki, aydın kesim telkinle kabul ettiremediği “hakikati”, cebren bile olsa çoğunluğa kabul ettirmek azmindedir.
MİLLETİN RUH VE VİCDANI
Mustafa Kemal bu çelişkinin sorumluluğunu aydınlara yükler. Çelişki, aydınların sahip olduğu mefkûrelerin milletin “ruh ve vicdanından”alınmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Hatta onlar neredeyse bütün dünyayı tanırlar ancak kendi ülkelerinden habersizdirler.
Mustafa Kemal her türlü bilim ve ilerlemeden istifade etmekle birlikte çözümün, “asıl temeli kendi içimizden çıkarmak” olduğunu belirtir.
Her iki görüş birleştirilmelidir. Bu birleştirme fikri, Attilâ İlhan’ın eseri boyunca işleyeceği “ulusal bileşim” fikrinin de temel dayanak noktası olacaktır. Birleşilecektir ama Mustafa Kemal’e göre bu birleşmenin tarihsel sorumluluğu da aydınlara aittir. Aydınlar halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak göreviyle karşı karşıyadır.
BATIYA GÖRE “BATICILIK”
Mustafa Kemal’in kitabın önsözü niteliğindeki sözlerinin ardından Niyazi Berkes’ten alıntılanan giriş cümleleriyle karşılaşıyoruz. Berkes, Mustafa Kemal’in bahsettiği yabancılaşmanın adını koymuştur: Batıcılık. Bizdeki olumlu anlamının aksine sözcük, Batı’nın kendisinde Batı’ya boyun eğme anlamına gelmektedir. Bu yüzden Batı’ya göre Kemalizm, boyun eğmediği için Batı karşıtıdır. Üstelik kimi aydıncıkların “Batıcılık” olarak adlandırdığı Kemalizm, Batı için “kötü bir ulusçuluk” tan başka bir şey değildir.
İlhan, Hangi Batı’da Paris’te geçirdiği yıllarda edindiği çok sayıda tecrübeden ve sahip olduğu sayısız gözlemden yola çıkarak batıcılıkla hesaplaşmaktadır. Batı’nın sanatımızdan sosyal yaşantımıza kadar toplumumuzu belirleyen merkezi konumunu eleştiri süzgecinden geçirmiş ve ilerlemeye ilişkin kendi çözümünü de bu eleştiriyle birlikte geliştirmiştir.
ATATÜRK SONRASI ATATÜRKÇÜLÜK YA DA “NATOTÜRKÇÜLÜK”
İlhan’a göre çağdaşlaşmayı batılılaşma yapanlar Atatürk sonrasının aydınlarıydı. Kendisinin de okul yıllarında bu Atatürk sonrası “Atatürkçülüğü”nün kalıplarında sıkışıp kaldığını belirtir.
Fakat onca gezip gördükten sonra İlhan’a göre çağdaşlaşma, “çağdaş yöntemlerle ulusal uygarlık bileşimi” yapmaktır. Yoksa batıcıların önerdiği gibi batılılaşmak değildir. İlhan özellikle kendi dil ve sanat dünyamızdan yola çıkarak bunlara Batı usulü gömlekler giydirilmesini eleştirmektedir. Kendi gerçekliklerimizden çıkan akımlar yerine modern açıklamalara girişmeyi alaycı bir dille yerer.
Üstelik Batı’nın hayal ettiğimiz yer olup olmadığı da İlhan’a göre şüphelidir. Bütün dünyanın gıpta ile baktığı Paris’in aslında büyük oranda bir yanılsamadan ibaret olduğunu öne sürer. Ve aslında gerçek Paris olan “Parisçik”i anlatmaya koyulur.
İlhan, biz özeneduralım, Batı’nın kendisinin ulaştığı düzeyden memnuniyetsiz olduğunu belirtir. Yani İlhan’a göre ne Batı bizim zannettiğimiz gibi bir yerdir ne de Batı’nın ulaştığı nokta özenilecek bir noktadır.
ÇAĞDAŞ OLMAK, BATILI OLMAK MIDIR?
İlhan’ın tartıştığı soru modern olmak mı Batılı olmak mı sorusudur: Cevabı ise eski bir Fransız sömürgesi olan Senegal’den Paris’e gelmiş siyahi teknisyen üzerinden verir: “Senegal’in modern bir ülke olmasını isterim elbet, ama Batılı değil.”
Batı, Attilâ İlhan’a göre evet, Goethe’yi ya da Mozart’ı yaratan coğrafyadır. Ama aynı zamanda bütün zenginliğini dünyanın geri kalanını haraca bağlayarak edinmiş bir emperyalist bloktur da. “Hangi Batı” sorusunu Attilâ İlhan tam da bu noktada sorar. İlhan’ın Batı’sı, ikincisi gibidir. Batı’nın emperyalist niteliğini sayfalarında sık sık hatırlatır.
İlhan, Mozart’ın Itri’den, Leonardo’nun Mimar Sinan’dan, Dante’nin Mevlana’dan büyük olmadığını bize hatırlatarak, divan edebiyatına burun kıvırıp, kötü çevrilmiş yabancı klasikleri baş tacı ederek kültür emperyalizminin ilmeğini boynumuza geçirdiğimizi anlatmaya çalıştı.
TAKLİTÇİLİK
40 ve 50 kuşağı sanatçı ve aydınlarının muhasebesini yapan İlhan, bunların yeni olmayı, kendilerini Türk kılan geleneklerle bağları koparmakla karıştırdıklarını belirtir. Toplumsal gerçekçi sanat da, varoluşçu sanat da bizde kötü kopyalardır. Hem Avrupa’nın özel iktisadi ve toplumsal koşullarında ortaya çıkan akımları taklit etmenin anlamı nedir?
İlhan’a göre bu bir ezilmişlik duygusudur. Üretim güçlerini, teknolojiyi oldukça geriden takip ederken, buradaki açığı kültürel taklitlerle kapamaya çalışmaktır. Batılılaşma, gerçek anlamda bir modernleşme değil, taklit sürecidir. Ülkeyi kültür emperyalizminin saldırılarına açık hale getiren bir süreç.
Attilâ İlhan’ın 1972’de yayınladığı Hangi Batı çok sayıda soruyu da beraberinde getiriyor. İlhan, “Hangi” soru zarfıyla başlayan diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de mevcut anlayışla kendi görüşlerini karşı karşıya konumlandırıyor.
MİLLÎ OLMAK
Böyle bakıldığı zaman İlhan’ın ezber bozma olarak nitelendirilebilecek bir görev üstlendiğini söyleyebiliriz. O’nun özellikle bu iki eserinden yola çıkarak siyasal görüşlerinin temel niteliklerini şöyle sıralayabiliriz:
- Millî
- Yerli
- Çağdaş
- Kemalist
Anılan bu dört özelliğin toplamı Attilâ İlhan’ın ömrünün son dönemlerinde sürdürdüğü “Devrimci-Türkçü” diyaloğunun da kavramsal altyapısını oluşturmaktadır.
İlhan Hangi Batı’da Türkiye solunun başarısızlığının faturasını kendi toplumunun değerlerinden kopuk olmasına bağlar:
“Siz bir kere içtenlikle ondan yana olduğunuza onu inandırmaya bakın; şiirinizde, müziğinizde, resminizde bin yıllık sesini, çizgisini, deyişini bulabilsin. Laikliğin, bilimciliğin onun yüzyıllardır uğruna gık demeden öldüğü, kılıç üşürüp at kopardığı kavramların üzerine işemesin. Önce Türk olsun, Türk!..”“Yoksa, Allahın günü dinlediği müziğe söv, ezberinde çağdan çağa taşıdığı ozanları karala, eğlencesini kına, töresini aşağıla, kısacası kişiliğini yok say, sonra da seni soyuyorlar, kurtarsam kurtarsam ben kurtarırım diye bangır bangır bağır, sesin kof kof dağlardan döner, görüp görebileceğin rahmet budur.Bu sözüme mim koyun.”
....
...
Alıntı/Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/attila-ilhan-ataol-behramoglu-ve-baticilik-utku-reyhan-kose-yazilari-ekim-2017