20191031

✍️ 🇹🇷'Neden ‘Muhakkak 29 Ekim günü’ - Taylan Sorgun

 
Neden ‘Muhakkak 29 Ekim günü’
Taylan Sorgun
Aydınlık Gazetesi

Cumhuriyet’in de ilanı ardından Avrupa’da siyasetçiler ve bilimciler şöyle yazıyorlardı: ‘Kemalizm aynı zamanda bir iktisadi devrimdir. Bütün dünyayı etkilemiştir...’

Emperyalizmin iki büyük kolu vardır: Siyasi emperyalizm, iktisadi emperyalizm. İktisadi emperyalizmle hedef alınan yerlerde iktisadiyat çöktürülür, iktisadiyete hâkim olunur, siyasi emperyalizmle de bütün düzenlemeler yapılır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı, devamı, sonucu “Birinci Şark Meselesi”dir. Balkanlar, Anadolu toprakları da o Birinci Şark Meselesi içinde paylaşıma sokulmuştur. Aynı zamanda kapitülasyonlarla müstemlekecilik başlatılmıştır.

Dünyanın üçüncü büyük devrimi olan Milli Mücadele ve Anadolu İhtilâli ve neticeleri karşısında Birinci Şark Meselesi önemli boyutuyla “tarihi yenilgisini” yaşamıştır. Ancak, emperyalizmin Şark Meselesi siyaseti sürmektedir. Geliştirilen siyasi ve iktisadi emperyalist hareketler, Türkiye üzerine de intikal ettirilmiştir. Bu konuda anlatması uzundur ancak bilinmelidir ki, Balyoz ve benzeri hareketler emperyalizmin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ulus devlet esasını bozmaya dayalı olduğu gibi, dünyanın üçüncü devriminin de gücünün başında gelen Milli Mücadele ve Cumhuriyet ordusunu tahrip etmektir. Komutanların ve aydınların hapishanelere doldurulmaları Türkiye üzerindeki İkinci Şark Meselesi’ne dahildir. Ancak bazı kafalar bütün bunlardan habersizdiler.

Irak’ın işgali ve Arap Baharı öncesinde günlük yazılarımda “İkinci Şark Meselesi” diye anlattıklarımın ardından “akılları mabadlarına sıkışmış” bir takım tipler, “Taylan Sorgun demokrat değil” laflarını etmeye başladılar. Aldıkları cevap: “Akıllarınızı mabadınızdan çıkarın” olmuştur. Bugünkü PKK terörü meselesine gelince, bunun başlangıcı yeni değildir. İmparatorluğun son dönemde İngiltere Hükümeti’nce Boş Herif denilen Şerif Paşa’ya Stockholm’de Kürt Teali Cemiyeti kurdurulmuştur ve ondan bir hafta sonra da İngilizler tarafından Ermeni Taşnak Örgütü kurulmuştur. Şeyh Sait ayaklanmasının ardında İngiliz Hükümeti vardır. Önemli siyasi görüşmeler yapılırken başlatılmıştır. Ayaklanan Şeyh Sait ve yakınlarının üzerinde İngilizlerin Stockholm’de kurdukları Kürt Teali Cemiyeti kimlikleri çıkmıştır.

İkinci mesele şudur. Elbette her düşünceden siyasi partiler olmalıdır. Ancak bölge partisi vahim bir hatadır, yanlıştır. Bazıları ellerine kalem alıp Güneydoğu Anadolu coğrafi bölgesi üzerinde haritalar çizmektedirler. Ama bilemedikleri bir husus da şudur: O bölgede Selçuki kökleriyle uzak Asya’dan gelen kökler de mevcuttur. Bir vilayette benim ailemin 600 yıllık imzası vardır. Elbette ki kendisine Kürt diyen vatandaşlarımızla aynı topraklarda beraber yaşmaktadırlar. Ve bu böyle devam edecektir. Cumhuriyet’in kuruluşu ulus devlet esasındadır. Ve bunu bozmak da imkansızdır.

Büyük Fransız Devrimi ve Sovyet Devrimi’nin ardından dünyanın üçüncü büyük devrimi olan Milli Mücadele ve Anadolu İhtilali zaferi emperyalizme büyük tarihi yenilgisini yaşatmıştır. Milli Mücadele ve Anadolu İhtilali’nin ardından Cumhuriyetin ilanı, saltanatın ve hilafetin kaldırılması geliyordu. Devrimler sürecekti...

CUMHURİYET MECLİSİ

1900’den 1938’e kadar olan dönemde Jöntürk hareketi ve İttihat ve Terakki içinde Mustafa Kemal Paşa ile birlikte tarihi süreci bütün yönleriyle yaşamış olanlar, o dönemleri bana bire bir, bilinmeyen yönleriyle anlatmışlardı.

Fahrettin Altay Paşa ile hatıratı üzerinde çalışırken, yazarken şunları da söylemişti: 
“Cumhuriyeti ilan eden, Hilafeti kaldıran İkinci Meclis’tir. Lozan Barışı imzalanmış, ordu yeni şeklini almıştı. Bu arada İkinci Büyük Millet Meclisi seçimi başladı. Beni İzmir’den aday gösterdiler.
Atatürk’ten şöyle bir telgraf aldım:
İzmir’de Fahrettin Altay Paşa hazretleri,
Zati halinizde İzmir’den namzet olduğunuzdan karşınızdaki şahsiyetlerle alakadar olmanız lazımdır.
11.06.1923-Gazi Mustafa Kemal”

Fahrettin Altay Paşa bana bunları anlatırken şöyle devam etti:

“Bu telgraf göstermektedir ki seçim emirle değil doğru olarak yapılıyordu.”

İzmir seçim listesi İkinci Meclis’in İzmir milletvekili adayları ve kazananlar şunlardı: Gazi Mustafa Kemal, Çelebizade Seyit Bey, Mahmut Celal Bey (BAYAR), Mahmut Esad Bey (Bozkurt), Fahrettin Paşa (Altay), Saraçoğlu Şükrü Bey, Necati Bey, Tevfik Rüştü Bey (Aras) ve Rahmi Bey. İzmir seçimlerinde bu kişiler sırayla seçilmişlerdir.

KİMLERDİ?

İzmir listesinde adı geçen adayların hepsi İttihat ve Terakki mensuplarıydı. Meclis’te İttihat ve Terakki mensupları büyük çoğunluktaydı. Mesela Necati Bey aynı zamanda Kuvayi Milliyeci’ydi. İnebolu’ya gizlice götürülen silahları elinde mavzerle Anadolu’ya nakledenlerin başındaydı. Aynı zamanda Köy Enstütileri’nin bakanlarındandı. Altay Paşa bana sonra şunları söyledi:

“İşte bu İkinci Meclis’tir ki Cumhuriyeti ilan edip padişahı lağvederek Gazi Mustafa Kemal’i Cumhurbaşkanı seçmiştir.”


CUMHURİYET’E GELİŞ ÖNCESİ: HARBİYE

Bana o günleri yaşayanlarca bire bir anlatılanlar ve verdikleri tarihi belgelere göre, geçen bir yazımda belirttiğim ve kitaplarımda anlattığım gibi Mustafa Kemal’in daha Harbiye’de öğrenciyken “Kapitülasyonların Anadolu’yu müstemleke hale getirdiğini ve kaldırılması gerektiği” gece gizli toplantılarda arkadaşlarına anlatırken, onun yanında “Avrupa devletleri milli endüstrilerini kurdular. Bize endüstrimizi kurdurmadılar. Bizim topraklarımız ise onların müstemlekesi haline geldi. Ve artık yeni bir idareye ihtiyaç var” derken Mustafa Kemal’in bu konuşmaları o zaman ki Tıbbiyelerde yayılmış ve yankılar uyandırmıştı.

ÇOK YAŞAMA

Mustafa Kemal’in Harbiye’deki konuşmaları Tıbbiye ve öteki mekteplerde yayılmıştı. 1905 yılına gelirken belli zamanlarda her mektepte olduğu gibi Tıbbiyede de öğrencilere “Padişahım çok yaşa” diye bağırtıyorlardı. Böyle bir törende bir gün yine Tıbbiyelilere böyle bağırtmak isteyen komutanlarına sırtlarını dönerek “Çok yaşama” demişler. Bunun da geniş yankıları olmuş...

‘TIBBİYE-HARBİYE-MÜLKİYE

Bu sözler zamanın aydınları arasında yayılmaya başladı. ''Harbiye-Tıbbiye-Mülkiye” hareketi ortaya çıkıyor ve bunlar 1908 Devrimi’nin önde gelenler, olduğu gibi, Cumhuriyet Devrimlerinin de önde gelen isimleri arasında yer alacaklardı. Tıbbiye’yi teşkilatlandıran Diyarbakırlı İshak Sûküti idi ve İttihat ve Terakki’ye katılmıştı. Diyarbakırlı Ziya Gökalp, İttihatçılığın Darülfûnun’daki sözcüsü idi.

‘BÜYÜK İKTİSADİ DEVRİM VE KEMALİZM’

Cumhuriyet’in ilanının ardından Mustafa Kemal’in Harbiye’de söyledikleri ile büyük devrimler yerine getiriliyordu. Cumhuriyet’in ilanının ardından batı dünyasında Avrupa devletleri arasında üniversitelerde “Kemalizm” başlığı altında araştırmalar yapan profesörler vardı. Bana verilen belgelere göre mesela Prof. Konda da “Kemalizm” başlıklı araştırmasında şöyle yazmaktadır: “Kemalizm aynı zamanda büyük bir devrim hareketidir, bütün dünyayı etkilemiştir.”

Kemalizmin Cumhuriyet’le beraber getirdiği büyük iktisadi ve sosyal devrimler emperyalizmin müstemlekesi olan yerlerde müstemlekecilere karşı ayaklanmalar başlatmıştı. (O dönemleri yaşayanların bana anlattıkları.) Ayaklanmalar Kuzey Afrika’da yayılmaya başlamış ve öteki müstemleke ülkelerine de isyanlar başlatacaktı. Avrupa’daki gözlemcilere göre Kemalizm sosyal hareketler ortaya çıkarıyordu.

SELANİK: YENİ BİR İDARE

Mustafa Kemal’in, daha öncede belirttiğim gibi Harbiye’deki konuşmaları nedeniyle Yıldız’daki mahkemede, mahkeme edilmiş Bekirağa Bölüğü Hapishanesi’ne konulmuştu. Aradan iki ay gibi bir zaman geçmişti. Mustafa Kemal’in üç öğretmeni Mektepler Nazırı’na gittiler. Mektepler Nazırı’na söyledikleri şuydu:

“Mustafa Kemal istikbal vaadeden bir Erkan-ı Harpdir. Serbest bırakılmasını istiyoruz.”

Öğretmelerden birinin eli silahının kılıfı üzerindeydi. Mektepler Nazırı Saray’a giderek Abdülhamid’e durumu anlatmıştı. Mustafa Kemal serbest bırakılmış önce Suriye ordusuna sürgün olarak gönderilmiş, ardından öğretmenlerinin faaliyetleriyle İttihat ve Terakki’nin merkezi haline gelmiş olan Selanik’te 3. Ordu’ya tayin edilmişti. Mustafa Kemal İstanbul’da olduğu gibi orada da gece toplantılarında şöyle diyordu: “Artık yeni bir idare lazımdır.” Bu sözlerin ardından yavaş yavaş “Galiba ileri zamanlarda tarih 1908’in de ötesinde yeni bir büyük inkılabı önümüze getirecek” diyorlardı. O öğretmenlerden birini Altay Paşa’nın evinde tanımıştım. Çok yaşlanmıştı.

MODROS’UN HESABI BÖYLE GÖRÜLDÜ

Cumhuriyet’in ilanına gidilen günlerdeydi, Mustafa Kemal, Mahmut Celal (Bayar) ve Fahrettin Altay Paşa’ya ve komutanlara şöyle diyordu: “Cumhuriyet’in ilanı muhakkak ve mutlaka 29 Ekim günü yapılacaktır. Ve muhakkak böyle olacaktır.” Etrafındakiler bu ısrarın sebebini anlıyorlardı.

30 EKİM MONDROS

Osmanlı İmparatorluğu devletine “emperyalizm” 30 Ekim 1918 günü Mondros teslimiyet anlaşmasını imzalatmıştı. Mustafa Kemal Paşa, Adana’da Yıldırım Orduları Grubu Komutanı’ydı. Kurmay heyeti emrinde o dönem albay olan Fahrettin Altay ve Ali Fuat Paşa da vardı. Günlerden 7-8 Kasım 1918 o gece yarısı bana şöyle anlatıldı: Mustafa Kemal Paşa İstanbul’da Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya gönderdiği şifrenin sonunda şöyle diyordu:

“Bu mütareke ahkamını (şartlarını) kabul etmiyorum. Kendi karakterime uyacağım İskenderun’da sahile çıkacak İngilizlere ateş açılması için orduma emir verdim.” Mondros sonrası Mustafa Kemal Paşa’ya ve öteki komutanlara Sadrazam Ahmet İzzet Paşa tarafından gönderilen şifrede sahile çıkacak İngiliz orduları için “Misafireten gelmekteler” deniliyordu.

Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Altay’a dönerek “Öteki komutanlarına da bu şifreyi gönderiniz” dedi. Şifre bütün komutanlara gönderilmişti. Komutanlar Mustafa Kemal Paşa’nın bir büyük ihtilale hazırlandığını konuşmaya başlamışlardı. Ve “Emrindeyiz” şifreleri gönderiyorlardı.

‘ÇEKTİĞİM AZABI BİLİRSİN’

Mustafa Kemal Paşa’nın 29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilanında ısrar etmesinin sebebi kendisi tarafından Altay Paşa’ya, Mahmut Celal Bey’e (Bayar), Ali Fuat Paşa’ya şöyle anlatılmıştır: 
“30 Ekim gecesi benim öfkemi iyi bilirsiniz sizlerin de aynı öfkeleri duyduğunuzu çok iyi biliyorum. Mondros 30 Ekim’dir. 29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilanıyla emperyalizmle bir yeni hesaplaşma ortaya çıkacaktır. Bozkırda yaktığımız ateş devam edecektir.”

BAŞKAN OLSUN

Cumhuriyet’in ilanı günleridir. Dört mebus Mahmut Celal Bey’e (Bayar) giderek şöyle demişler: “Bizde de Amerika’daki gibi başkanlık olsun. Mustafa Kemal Paşa da başkan olsun.”

Mahmut Celal Bey’in bana anlattığı cevabı dört mebusa şöyledir:

“Sakın haa... Böyle bir teklif, istek yapmayanız, ağır bir cevap alırsınız.”

Dört mebus, ertesi gün Mustafa Kemal Paşa’ya giderler. Mustafa Kemal’in yanında Altay Paşa ve iki mebus daha vardır. Dört mebus, Mustafa Kemal’e, “Paşam, Amerika’daki gibi başkanlık olsun, siz başkan olunuz...” derler. Mustafa Kemal’in cevabı şöyledir:

“Erzurum Kongresi nedir? Meclis’tir... Sivas Kongresi nedir? Meclis’tir... Geriye dönüp bakınız 1908 inkılabında hareketimizin esası Meclis-i Mebusan idi. Yani esas olan Meclis’tir. Bir daha böyle bir şey teklif etmeyiniz, Meclis’te de bunu konuşmayınız...”

HİLAFETİ KALDIRMA TOPLANTISI

Dünyanın üçüncü büyük devrimi yaşanırken, Hilafet’in kaldırılmasının da günü gelmişti. Zaten 9 Eylül’de İzmir’e girildiği gün Mustafa Kemal yanındaki kadrosuna, “Artık saltanatın da, Padişah’ın da, Hilafet’in de sonu gelmiştir” demişti. Hilafet’in kaldırılması günlerinde İzmir’de komutanlarla harp oyunları toplantısı yapılıyordu. Ve toplantının devamı sırasında Mustafa Kemal kararını açıklayacaktı. Bana anlatıldığına göre Mustafa Kemal önemli bir karar açıkladığı zaman önce herkesin gözlerinin içine bakar, sonra gereğini söylermiş. Toplantıda bulunan Altay Paşa’nın bana anlattığına göre yine öyle yapmış ve birdenbire, “Artık hilafeti kaldırma zamanı geldi, düşüncelerinizi söyleyiniz” demiştir. Komutanlar, “Emredersiniz, münasiptir” cevabını vermişlerdi. Mustafa Kemal, “Zaten Hilafet ve Saltanat ve Padişahlık Anadolu’yu müstemleke haline getirmiş halk yoksul ve fakir yaşarken Padişah da çevresi de zengin ve mesut yaşamışlardır. Halk bu kararımızı kabul edecektir” demiştir. Toplantıda Hilafet’in kaldırılması kararı verilmişti. Toplantı bitiyor salonda çıkıyorlardı. Kapının önünde süvari yüzbaşıları vardı. Mustafa Kemal, süvari yüzbaşısına “Çocuk Hilafet nedir söyle bakalım?” dedi. Süvari Yüzbaşısı yüksek sesle şu cevabı veriyordu: “...Paşam biz Anadolu’da taaaam istiklâl için savaşırken, vuruşurken Hilafet orduları bizi arkamızdan vurdular. İşte Hilafet budur Paşam...” Mustafa Kemal yanındaki komutanlarına döner, “İşte inkılapların sahipleri bu çocuklar” der.

GİZLİ KARARGAH

Mustafa Kemal Paşa’nın 7-8 Kasım 1918 günü gecesi Ahmet İzzet Paşa’ya gönderildiği şifreli mesajın ardından ordusu lağvedilmiş, kendisi İstanbul’a çağrılmıştı. 13 Kasım günü İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa’nın Şişli’deki evi göstermeliktir. Beyoğlu Havva Sokak’ta gizli bir karargah kurmuştur. Bu karargahta Teşkilat-ı Mahsusacı’ların dahil olduğu bir büyük teşkilat vardır ve bunlara “Esir Şehrin Fedaileri” de denmiştir. Teşkilatın başında Yüzbaşı Dayı Maksut, Yüzbaşı Eczacı Celal, İttihatçı Doktor Fahri gibi isimler de bulunuyordu. Bu teşkilat önemli görevler üstlenmişlerdi. Mustafa Kemal’e karşı hazırlanan üç suikastı de önlemiş ve suikastçıları vurmuşlardır.