Kuruluşunun 89.senesinde Türk Tarih Kurumu-1
SELDAĞ ÖZALP
Özgürlük Meydanı•
1908 Jön Türk Devrimi’yle birlikte Türk milliyetçiliği, Türk kimliğini ilk kez açıkça ifade ederek, halkçı, milliyetçi ve devrimci bir program oluşturarak örgütlenmiştir. Devrimden hemen sonra, Aralık 1908’de Yusuf Akçura’nın önderliğinde “Türk Derneği” kurulur ve derneğin amacı şöyle açıklanır: “Türk diye anılan bütün kavimlerin geçmişini ve eserlerini, işlerini, bugünkü durumu ve çevresini öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak; yani, Türklerin eski eserlerini, tarihini, insanlarını, avam (halk) ve havas (saray) edebiyatını… vb incelemek, araştırmak, böylece Türklük bilincini yükseltmektir.”
1912 yılında Askeri Tıbbiyeli gençlerin kurduğu Türk Ocağı Derneği, dönemin bütün devrimci fikir ve faaliyetlerinin merkezi olmuştur. İstiklal Savaşı yıllarında milli mücadeleyi destekleyen Türk Ocakları, toplumun sosyal, kültürel ve fikir hayatını geliştirmeye yönelik faaliyetlerinde çok önemli rol oynamıştır. Bu gelişmenin ve çalışmanın getirdiği noktada 1923 yılının yeri ayrıdır. Açılan bu yol asıl anlamını 1923’den sonra kazanmıştır. Türk Ocakları, Mustafa Kemal’in önderliğinde çalışmalarına devam etmiş, Kemalist Devrimin başarısı için üzerine düşen görevleri yaparak çalışmalarını sürdürmüştür.
Yeni kurulan Türk Devleti’nin siyasi, sosyal ve iktisadi sıkıntıları yanında, kültür politikalarının yeniden yapılandırılması; Türk Milletine kendi tarihi öğretilmeli, belgelere ve bilimsel metotlara dayalı bir tarih anlayışı geliştirilmeli, dünya tarihi içinde Türk tarihinin yeri tespit edilmeliydi. Türk çocuğu kendi tarihini öğrenmeli, milli bir kültür ve terbiye ile yetiştirilmeli, her şeyden önce çocukluktan itibaren kendine güvenerek gelişen bir nesil yetiştirilmeliydi. Mustafa Kemal Atatürk, bunun ortaya çıkmasını sağlayacak gücü tarihte görür ve bu konuyu ifade ettiği sözlerden biri de şöyledir:
“Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve kapsamlı uygarlıklara da sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizler için borçtur.”
BATI’NIN TÜRKLERE BAKIŞI
Batı’da yazılan kitaplarda Türk milletini küçük düşürücü ifadeler kullanılıyor, Türklerin eski çağlarda Orta Asya’dan göç ettikleri bilinmesine rağmen, Batı dünyasında ve dünya medeniyetinde Türklere yer verilmiyordu. Bu düşüncelerini de eserlerinde ve diğer çalışmalarında dile getiriyorlardı. TTK kurucusu Afet İnan bu konuyla ilgili yaşadıklarını şöyle anlatır:
“İstanbul Fransız Kız Lisesi’nde (Notre Dame de Sion) öğrenciyken, bir kitapta, Türklerin sarı ırktan, ikinci derecede (secondaire) ve barbar bir kavim olduğu yazılıydı. Aynı zamanda resimlerde vermiş ve bizlerin tipine hiç benzemeyen kişiler Türk olarak tanıtılmak istenmişti.”
Aynı kitapta:
“Geçmiş zamanlarda zengin ve çok güzel uygarlıkların yurdu olan Küçük Asya, bugün fakir ülke olup 9 milyon nüfusu vardır. Bu çöküşün esas nedeni, Türklerin bu yerleri fethetmesiyle, eski ticaret yollarının ve sulama işlerinin terk edilmiş olmasıdır. Fakat tarım gelişebilir, çeşitli madenlerin işletilmesi şimdiye kadar olduğundan daha iyi değerlendirilebilir ve bu ülke Hindistan yollarını açabilir. Fakat bu, Avrupa’nın büyük devletlerinin desteğini sağlamasıyla mümkündür.”
Afet İnan bu kitapları Atatürk’e gösterdiği sıralarda, Atatürk, Wels’in “Dünya Tarihi”ni inceliyor, bir taraftan da İstanbul Üniversitesi’nde verilen tarih notlarını okuyordu. Afet İnan’ın gösterdiği ders kitabını görünce, “Hayır, böyle olamaz. Bunların üzerinde meşgul olalım” der ve derhal tarihçilerle çalışmaları başlatır. Çalışılacak konu şuydu: “Türklerin dünya tarihinde en eski çağlardan beri gerçek yeri nedir ve uygarlıkta hizmetleri neler olmuştur?”
Alıntı/Kaynak: https://aydinlik.com.tr/haber/kurulusunun-89-senesinde-turk-tarih-kurumu-1-205604