İLK ÖĞRETMEN
Bugün 16 Mart, Öğretmen okullarının kuruluşunun yıl dönümü. Mezunu olmaktan onur duyduğum okulumun temeli, Padişah 2. Mahmut’un İslahat Hareketleriyle atılmıştır. Mezun olduğum Niğde Kız Öğretmen Okulu gibi öğretmen okulları, Köy Enstitüleri kapatıldıktan sonra kurulmuşlardır. Bizler, 16 Mart”larda okullumuzun kuruluş yıldönümünü büyük törenlerle ve heyecanla kutlardık. “Öğretmen okulları Marşını” söylerken içimiz titrerdi.
Bugünün anısına can dostlarıma, yazımın başlığına bakarak Cengiz Aytmatof’un ”İlk Öğretmeni” Duyuşen’u anlatmayacağım, mesleğe başladığım ilk bir haftalıkken yaşadığım güzelliği meslektaşlarıma saygı ve selamlarla paylaşacağım:
Bugün 16 Mart, Öğretmen okullarının kuruluşunun yıl dönümü. Mezunu olmaktan onur duyduğum okulumun temeli, Padişah 2. Mahmut’un İslahat Hareketleriyle atılmıştır. Mezun olduğum Niğde Kız Öğretmen Okulu gibi öğretmen okulları, Köy Enstitüleri kapatıldıktan sonra kurulmuşlardır. Bizler, 16 Mart”larda okullumuzun kuruluş yıldönümünü büyük törenlerle ve heyecanla kutlardık. “Öğretmen okulları Marşını” söylerken içimiz titrerdi.
Bugünün anısına can dostlarıma, yazımın başlığına bakarak Cengiz Aytmatof’un ”İlk Öğretmeni” Duyuşen’u anlatmayacağım, mesleğe başladığım ilk bir haftalıkken yaşadığım güzelliği meslektaşlarıma saygı ve selamlarla paylaşacağım:
İlk kez öğretmen olarak Ilgın’ın Çavuşçu köyüne atandım. Göl kıyısında şirin bir yer. Ulaşım sorunu yok. Her gün iki dolmuş ilçeyle bağlantıyı sağlardı. Onu kaçırırsan Trene binersin bir kilometre yürürsen. Gazete ve dergileri getiriyorlar sağ olsun şoförlerimiz. Biri de “Kore Gazisi” idi.
Bir haftalık öğretmenim. Deneyimsizim diye bana 2. Sınıf verdiler. 60 öğrencim var. İçlerinden 5’i hece hece okuyor, diğerleri ya unutmuş, ya da yl içinde okumayı sökememiş. Ama ben farkında değilim bunun. Sınıfın kapısı açıldı Orta yaşa yakın, kibar biri içeri girdi, kendini müfettiş Abidin Ötüken diye tanıttı. Öldüyse sonsuz uykusunda ışıklara yoldaş olsun. Sınıfın en arkasına oturdu. Ben de güya Türkçe dersi yapıyorum. “Aydede” isimli bir parça var kitapta, öğrencilere Aydede sözcüğünü yazdırmak istiyorum. Ama yazdıramıyorum. Gökteki yarım ay, yarım elma diye “D” harfini çağrışımla yazdırmaya çalışıyorum. Boşuna çabam. Duvardan ses geliyor, öğrencilerden ses yok, boş boş bakıyorlar yüzüme. Kan ter içinde kaldım. Yazık deseler, ağlayacağım, o an bende moral sıfır.
Biraz sonra Abidin Bey, yerinden kalkıp yanıma geldi. Gayet saygılı ”Hoca Hanım kızım, izin verirseniz bu derse ben devam edebilir miyim?” demesi, canıma minnet oldu. Benim gibi o da uğraştı bir süre, öğrencilerde tık yok. Sonra yine “Hoca Hanım kızım, sen bunlara, burayı yazmalarını söyle. Biz biraz çıkıp konuşalım” diyerek sınıftan çıktık. Müdür odası ile öğretmenler odası aynıydı. Müdüre Düriye Hanımdan izin istedi. Sonra da baba sesi ılıklığında başladı konuşmaya: “Sen yaş büyüterek mi öğretmen oldun?” sorusuna o an konuşamadığım için başımı evet anlamında salladım. “Senin çabanı önce deneyimsizliğine yordum, sonra gördüğün gibi ben de aynı akıbete uğradım. Kızım, sen bunlara birinci sınıf metodu uygula.” demesiyle gözlerimden yaşlar indi. O moralsizlikle ilk tepkim “Ben onu bilmiyorum oldu.” Sonra gülümseyerek, “Bilirsin, dosyana baktım çünkü. Tıpkı ilkokul birinci sınıflardaki gibi fiş ver bunlara, önce okumayı söksünler. Sonra da senin istediğini yaparlar. Şimdi asla. Biraz seni yoracak bu, arkadaşlarından fazla çalışacaksın ama yaparsın. Başarırsın sen. Gider gitmez sana ilçeden kitaplar göndereceğim. Oku, şoföre ver, durakların yanındaki kahveye bıraksınlar. Ben alır, sana yenisini gönderirim. Üzülme. Hepimiz böyle yetiştik” derken, sadece saçlarımı okşamamıştı şefkatle.
Meslek dersleri öğretmenimiz Hacı Ömer Yılmaz’ın “öz müfettiş” diye tanımladığı böyle biri olmalıydı kesinlikle. Sonraları “Toz, poz müfettişlerle“ karşılaştım meslek hayatımdı. Müdürlerin içinde de “Öz Müdür, toz müdür, poz müdürlerle” çalıştım. Mesleğimde “özler” örnek tutum ve davranışlarıyla hep yolumu aydınlatanlardı. İdareciliğimde de hep bu öz’leri örnek aldım kendime, pozlarla tozlar zaten liyakatla değil, sadakatle o makama geldikleri için de gözümde hep zavallıydılar. Böylelerinden birine de çok kızdığım için daha çalışabileceğim bir çağda emekliliğimi istedim; “Ben böyle heriflerle çalışmam.” Kararıyla yıl sonunu beklemedim. Emekliliğimi istediğimi öğrenen bir meslektaşım “Senin emekliliğini isteyeceğini rüyamda görsem inanmazdım” diye şaşkınlığını belirtti kararıma.
Doğru, mesleğimi tesadüfen seçtim ben. Öğrencilerim gibi çocuklarımı da çok sevdim. Dünyaya bir kez daha gelme şansım olsa, güzel yurdumun güzel ve zeki çocuklarına yine öğretmen olmak isterim. Bana güzellikler yaşatan öğrencilerim, velilerim ve meslektaşlarımla çok mutlu bir öğretmen oldum çalıştığım sürece. Nice güzelliklere imza atıp paylaştık. Hepsine ayrı ayrı teşekkür eder, gözlerinden öper, hepsine hayatta başarılar ve mutluluklar dilerim. Ama başım yöneticilerle hiç hoş olamadı nedense. Diğer Hanım arkadaşlarım gibi öğretmen olamadım ben. Meslek hayatım toz ve pozlarla hep didişmekle geçti. Açığa alınmalar, mesleğime son verme girişleri… Geri dönme mücadelesi….
Emekli ve öğretmenlik ruhunu içinde hisseden çalışan tüm meslektaşlarım da kabul ederlerse bugününü candan kutlarım, sağlıkla, mutlulukla…
Bir haftalık öğretmenim. Deneyimsizim diye bana 2. Sınıf verdiler. 60 öğrencim var. İçlerinden 5’i hece hece okuyor, diğerleri ya unutmuş, ya da yl içinde okumayı sökememiş. Ama ben farkında değilim bunun. Sınıfın kapısı açıldı Orta yaşa yakın, kibar biri içeri girdi, kendini müfettiş Abidin Ötüken diye tanıttı. Öldüyse sonsuz uykusunda ışıklara yoldaş olsun. Sınıfın en arkasına oturdu. Ben de güya Türkçe dersi yapıyorum. “Aydede” isimli bir parça var kitapta, öğrencilere Aydede sözcüğünü yazdırmak istiyorum. Ama yazdıramıyorum. Gökteki yarım ay, yarım elma diye “D” harfini çağrışımla yazdırmaya çalışıyorum. Boşuna çabam. Duvardan ses geliyor, öğrencilerden ses yok, boş boş bakıyorlar yüzüme. Kan ter içinde kaldım. Yazık deseler, ağlayacağım, o an bende moral sıfır.
Biraz sonra Abidin Bey, yerinden kalkıp yanıma geldi. Gayet saygılı ”Hoca Hanım kızım, izin verirseniz bu derse ben devam edebilir miyim?” demesi, canıma minnet oldu. Benim gibi o da uğraştı bir süre, öğrencilerde tık yok. Sonra yine “Hoca Hanım kızım, sen bunlara, burayı yazmalarını söyle. Biz biraz çıkıp konuşalım” diyerek sınıftan çıktık. Müdür odası ile öğretmenler odası aynıydı. Müdüre Düriye Hanımdan izin istedi. Sonra da baba sesi ılıklığında başladı konuşmaya: “Sen yaş büyüterek mi öğretmen oldun?” sorusuna o an konuşamadığım için başımı evet anlamında salladım. “Senin çabanı önce deneyimsizliğine yordum, sonra gördüğün gibi ben de aynı akıbete uğradım. Kızım, sen bunlara birinci sınıf metodu uygula.” demesiyle gözlerimden yaşlar indi. O moralsizlikle ilk tepkim “Ben onu bilmiyorum oldu.” Sonra gülümseyerek, “Bilirsin, dosyana baktım çünkü. Tıpkı ilkokul birinci sınıflardaki gibi fiş ver bunlara, önce okumayı söksünler. Sonra da senin istediğini yaparlar. Şimdi asla. Biraz seni yoracak bu, arkadaşlarından fazla çalışacaksın ama yaparsın. Başarırsın sen. Gider gitmez sana ilçeden kitaplar göndereceğim. Oku, şoföre ver, durakların yanındaki kahveye bıraksınlar. Ben alır, sana yenisini gönderirim. Üzülme. Hepimiz böyle yetiştik” derken, sadece saçlarımı okşamamıştı şefkatle.
Meslek dersleri öğretmenimiz Hacı Ömer Yılmaz’ın “öz müfettiş” diye tanımladığı böyle biri olmalıydı kesinlikle. Sonraları “Toz, poz müfettişlerle“ karşılaştım meslek hayatımdı. Müdürlerin içinde de “Öz Müdür, toz müdür, poz müdürlerle” çalıştım. Mesleğimde “özler” örnek tutum ve davranışlarıyla hep yolumu aydınlatanlardı. İdareciliğimde de hep bu öz’leri örnek aldım kendime, pozlarla tozlar zaten liyakatla değil, sadakatle o makama geldikleri için de gözümde hep zavallıydılar. Böylelerinden birine de çok kızdığım için daha çalışabileceğim bir çağda emekliliğimi istedim; “Ben böyle heriflerle çalışmam.” Kararıyla yıl sonunu beklemedim. Emekliliğimi istediğimi öğrenen bir meslektaşım “Senin emekliliğini isteyeceğini rüyamda görsem inanmazdım” diye şaşkınlığını belirtti kararıma.
Doğru, mesleğimi tesadüfen seçtim ben. Öğrencilerim gibi çocuklarımı da çok sevdim. Dünyaya bir kez daha gelme şansım olsa, güzel yurdumun güzel ve zeki çocuklarına yine öğretmen olmak isterim. Bana güzellikler yaşatan öğrencilerim, velilerim ve meslektaşlarımla çok mutlu bir öğretmen oldum çalıştığım sürece. Nice güzelliklere imza atıp paylaştık. Hepsine ayrı ayrı teşekkür eder, gözlerinden öper, hepsine hayatta başarılar ve mutluluklar dilerim. Ama başım yöneticilerle hiç hoş olamadı nedense. Diğer Hanım arkadaşlarım gibi öğretmen olamadım ben. Meslek hayatım toz ve pozlarla hep didişmekle geçti. Açığa alınmalar, mesleğime son verme girişleri… Geri dönme mücadelesi….
Emekli ve öğretmenlik ruhunu içinde hisseden çalışan tüm meslektaşlarım da kabul ederlerse bugününü candan kutlarım, sağlıkla, mutlulukla…
Alıntı / Kaynak: Emine Azboz Facebook- Sosyal Medya