Doğu Perinçek
Aydınlık Gazetesi, 6.5.2019
Teori dergisinin bayilerde bulunan 1 Mayıs 2019 tarihli sayısında, 19 Mayıs’ın tarihsel anlamı ve İstiklâl Savaşımızda Arap kurtuluş hareketleriyle dayanışma konularında önemli yazılar yer alıyor. Şule Perinçek’in Atatürk ve Arap Dünyası başlıklı yazısı ile Prof. Dr. Mustafa Budak’ın Misak-ı Millî ve Ortadoğu konulu yazısı yanında, Cemil Gözel’in Osmanlı’yı Sürdürme Programı ve Arap Dünyası konusunu işleyen yazısı ve Prof. Dr. Sina Akşinile söyleşi özellikle dikkat çekici. Bilim insanlarımız, Türk-Arap ilişkileri tarihinin önemli bir dönemini aydınlatmakla kalmıyor, bugün için de ufuk açıcı bilgiler veriyorlar.
ARAP DÜŞMANI ÖNYARGILARIN TEMELSİZLİĞİ
İstiklâl Savaşı yıllarında ise, Türkiye-Suriye-Irak Konfederasyonu tasarımı bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından Arap Devrimci hareketlerine öneriliyor ve bu konuda anlayış birliğine varılıyor. Elbette bu Konfederasyon’un kurulması, Suriye ve Irak’ın da bağımsızlıklarını kazanmasına bağlıydı ve konu 1930’lu yıllarda da gündeme geldi.
Özetle Türk ve Arap kurtuluş hareketleri arasında 20. yüzyılın en başından beri gelişen bir dayanışma var. Yakın tarihimizde Araplara düşmanlık kışkırtmak için elverişli malzeme yok. Bu nedenle uydurmalardan medet umuluyor. Araplara karşı olumsuz bir iklim yaratma gayretlerini hele Atatürk’e dayandırmak için gerçeklere karşı savaş açmak gerekiyor. Atatürk, Arap dostluğunda en cesur tarihsel kişilik olarak öne çıkıyor. Çünkü Büyük Devrimci Önder, stratejisini emperyalizme karşı Mazlum Milletler dayanışması üzerine kurmuştu.
BÖLGE MİLLETLERİNİN MİSAK-I MİLLİSİ
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak, Teori’de çıkan yazısında, 28 Ocak 1920 günü Meclis-i Mebusan’da kabul edilen Misak-ı Milli’nin Araplara kendi ülkelerini bağımsız olarak yönetme hakkını tanıdığını tarihsel kanıtlarıyla açıklamaktadır. Bu açıdan baktığımız zaman, Misak-ı Millî yalnız Türk Milleti için değil, Araplar için de kendi geleceğini belirleme hakkını içermektedir. Misak-ı Millî, gerçi Batı Asya’nın sınırlarını Türk ve Arap milletlerinin bağımsız yaşama iradesini esas alarak belirlemek istemiş, fakat emperyalist işgal kendi bölücü sınırlarını çizmiştir. Prof. Dr. Budak Hocamız, bu tarihsel olguyu vurgulayarak, Türklerin ve Arapların ortak düşmanını gün ışığına çıkarmaktadır.
ATATÜRK DEVRİMCİLİĞİ’NİN ARAP DÜNYASI’NDAKİ ETKİSİ
Prof. Dr. Sina AkşinDostumuzla söyleşi ise, Türk Devrimciliği’nin Arap Dünyası’ndaki etkisini daha 1908 Devrimi öncesinden başlayarak somut tarihsel bilgilerle işliyor. Özellikle Kurtuluş Savaşımız, Arap ülkelerinde de İngiliz ve Fransız emperyalistlerine karşı mücadeleyi ateşlemiştir. Kuşkusuz Türk-Arap dayanışmasının düşmanları bugün olduğu gibi o zaman da vardı. Onlar, emperyalizmin denetimi altındaki bir takım feodal ve bozguncu unsurlardı.
Prof. Dr. Sina Akşin, bu söyleşide Atatürk Devrimi’nin 1945 sonrası serüvenine de değiniyor. Hocamız, çok partiye geçme girişimlerinin Atatürk zamanından beri devrimci süreci zaafa uğratma yönündeki etkileri üzerinde duruyor.
MİLLİ DEVLET DAVASI İLE İMPARATORLUK ÇELİŞKİSİNİN ARAP DÜNYASI’NA YANSIMASI
Cemil Gözel’in yazısı ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı kavimleri bir arada yaşatma yeteneğinin 18. yüzyıldan sonra artık tutucu bir rol oynadığına işaret ediyor. Devrimci Millicilik ile dağılması kaçınılmaz İmparatorluk kurumlaşması arasındaki çelişki, kuşkusuz Arap Dünyası’na da yansıyor. Tarihsel süreç, en sonunda Türk Devrimci Milliyetçileri ile Arap Devrimci Milliyetçilerini buluşturuyor. Bu buluşma bugün insanlığın geleceğini belirleyen bir önem kazanmıştır.
ARAP DÜŞMANI ÖNYARGILARIN TEMELSİZLİĞİ
Suriyeli konuklarımız nedeniyle sözde Milliyetçi çevrelerin ısrarla Arap düşmanlığı körüklediğine tanık oluyoruz. Bu çevrelerin ABD çıkarlarını seslendirdiği gözden kaçmıyor. Ama daha önemlisi, Arap düşmanlığının Birinci Dünya Savaşı anılarına ve özellikle Atatürk’e dayandırılmasıdır. Oysa Mustafa Kemal’in Arap Dünyası’na karşı tavrı, hiç de sözde Milliyetçilerimizin yansıttığı gibi değildir.
Şule Perinçek’in 27-28 Şubat 2008 günleri Dimaşk (Şam) Üniversitesi’nde yapılan uluslararası sempozyuma sunduğu bildiride bütün kanıtlarıyla ortaya koyduğu üzere, Mustafa Kemal daha 1908 Devrimi öncesinde Arapların kendi ülkelerini yönetme hakkını savunuyordu. Hatta bu nedenle kendisine bu tür görüşleri pek açıklamaması uyarısı da yapılıyor. Hem de kurşuna dizilme tehlikesi hatırlatılarak.
Özetle Türk ve Arap kurtuluş hareketleri arasında 20. yüzyılın en başından beri gelişen bir dayanışma var. Yakın tarihimizde Araplara düşmanlık kışkırtmak için elverişli malzeme yok. Bu nedenle uydurmalardan medet umuluyor. Araplara karşı olumsuz bir iklim yaratma gayretlerini hele Atatürk’e dayandırmak için gerçeklere karşı savaş açmak gerekiyor. Atatürk, Arap dostluğunda en cesur tarihsel kişilik olarak öne çıkıyor. Çünkü Büyük Devrimci Önder, stratejisini emperyalizme karşı Mazlum Milletler dayanışması üzerine kurmuştu.
BÖLGE MİLLETLERİNİN MİSAK-I MİLLİSİ
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Budak, Teori’de çıkan yazısında, 28 Ocak 1920 günü Meclis-i Mebusan’da kabul edilen Misak-ı Milli’nin Araplara kendi ülkelerini bağımsız olarak yönetme hakkını tanıdığını tarihsel kanıtlarıyla açıklamaktadır. Bu açıdan baktığımız zaman, Misak-ı Millî yalnız Türk Milleti için değil, Araplar için de kendi geleceğini belirleme hakkını içermektedir. Misak-ı Millî, gerçi Batı Asya’nın sınırlarını Türk ve Arap milletlerinin bağımsız yaşama iradesini esas alarak belirlemek istemiş, fakat emperyalist işgal kendi bölücü sınırlarını çizmiştir. Prof. Dr. Budak Hocamız, bu tarihsel olguyu vurgulayarak, Türklerin ve Arapların ortak düşmanını gün ışığına çıkarmaktadır.
ATATÜRK DEVRİMCİLİĞİ’NİN ARAP DÜNYASI’NDAKİ ETKİSİ
Prof. Dr. Sina AkşinDostumuzla söyleşi ise, Türk Devrimciliği’nin Arap Dünyası’ndaki etkisini daha 1908 Devrimi öncesinden başlayarak somut tarihsel bilgilerle işliyor. Özellikle Kurtuluş Savaşımız, Arap ülkelerinde de İngiliz ve Fransız emperyalistlerine karşı mücadeleyi ateşlemiştir. Kuşkusuz Türk-Arap dayanışmasının düşmanları bugün olduğu gibi o zaman da vardı. Onlar, emperyalizmin denetimi altındaki bir takım feodal ve bozguncu unsurlardı.
Prof. Dr. Sina Akşin, bu söyleşide Atatürk Devrimi’nin 1945 sonrası serüvenine de değiniyor. Hocamız, çok partiye geçme girişimlerinin Atatürk zamanından beri devrimci süreci zaafa uğratma yönündeki etkileri üzerinde duruyor.
MİLLİ DEVLET DAVASI İLE İMPARATORLUK ÇELİŞKİSİNİN ARAP DÜNYASI’NA YANSIMASI
Cemil Gözel’in yazısı ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı kavimleri bir arada yaşatma yeteneğinin 18. yüzyıldan sonra artık tutucu bir rol oynadığına işaret ediyor. Devrimci Millicilik ile dağılması kaçınılmaz İmparatorluk kurumlaşması arasındaki çelişki, kuşkusuz Arap Dünyası’na da yansıyor. Tarihsel süreç, en sonunda Türk Devrimci Milliyetçileri ile Arap Devrimci Milliyetçilerini buluşturuyor. Bu buluşma bugün insanlığın geleceğini belirleyen bir önem kazanmıştır.