Silistre’deki eğitimin ardından babasının karşı çıkmasına rağmen Tonguç İstanbul’da eğitimine devam etmek istedi. 1914 yılında tek başına İstanbul’a gelen Tonguç uzun uğraşların ardından Maarif Bakanı Şükrü Bey ile görüşerek okuma arzusunu ona da anlattı. Şükrü Bey ona kendisini Kastamonu Öğretmen Okulu’na parasız yatılı olarak kaydettirebileceğini, okuldan memnun kalması durumunda ise İstanbul’daki en iyi okullardan birine kayıt ettirebileceğini söyler. Son derece mutlu olan Tonguç ertesi gün İnebolu’ya gidecek gemiye binmek için Galata rıhtımına gider. Fakat Tonguç’un Kastamonu’ya hareket için seçtiği tarih 30 Ekim 1914’tü ve Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı’na girdiğinden Tonguç Kastamonu’ya karayolu ile gitmek zorundaydı.
Kastamonu Öğretmen Okulu’ndaki eğitim yaşamı 1,5 yıl süren Tonguç Maarif Nazır’ı Şükrü Bey’e mektup yazarak sözünü anımsattı ve eğitimini İstanbul’da sürdürmek arzusunu belirtti. Tonguç için sıkıntıyla geçen birkaç haftanın sonunda mektuba nihayet olumlu yanıt geldi ve 1916 Mayıs’ında Tonguç Moda’da bulunan İstanbul Öğretmen Lisesi’nde eğitim görmek üzere yola çıktı.
Mezuniyetin ardından okulu başarıyla bitiren 20 öğrenciyle birlikte 1918-1919 yıllarında Almanya’nın Karlsruhe kentindeki Ettlingen Öğretmen Okulu’nda sekiz aylık bir programa devam etti. 1919 Nisan ayında resmi bir yazı ile yurda dönülmesi bildirilince Tonguç zorunlu olarak ülkesine dönmek zorunda kaldı.
Yurda döndükten sonra, 62 sicil numarası ile 11 Eylül 1919 tarihinde Eskişehir Erkek Öğretmen Okulu Resim-Elişleri ve Beden Eğitimi öğretmeni olarak meslek yaşamına ilk adımını attı. Fakat Eskişehir’in Yunan saldırısına uğraması nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı aralarında Tonguç’un da bulunduğu bazı öğretmenleri yarım kalan eğitimlerini tamamlamaları için tekrar Almanya’ya yolladı. Tonguç 1921–1922 yılları arasında Karlsruhe Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda eğitim gördü.
Dönüşünden sonra 1922-25 yılları arasında Konya, Ankara, Adana gibi yurdun çeşitli illerinde öğretmenlik yaptı. Ankara Erkek Öğretmen Okulu’ndaki müdür yardımcılığı görevi ise Tonguç’un ilk yöneticilik deneyimi oldu. 1925’te beş aylığına mesleki eğitim kurumlarında incelemeler yapmak üzere yeniden Almanya’ya gitti. Almanya yanında İngiltere ve Fransa’da da incelemeler yaptı.
10 Temmuz 1926 ile 26 Ağustos 1926 tarihleri arasında, ilköğretim müfettişleri ve ilkokul öğret-menleri için Ankara’da açılan “İş İlkesine Dayalı Öğretim Kursu”nda, yabancı öğretim üyeleri ile birlikte çalışarak, daha sonra Köy Enstitülerinin temel ilkesi, sloganı durumuna gelecek “iş için, iş içinde, işle eğitim” anlayışını geliştirdi.
26 Ocak 1927’de ilkokul öğretmeni Nafia Kamil ile dünya evine giren Tonguç’un 1928’de ilk çocuğu Engin Tonguç, 1936 yılında da ikinci çocuğu Yalım Tonguç dünyaya geldi.
1935’te dönemin Kültür Bakanı Saffet Arıkan’a “Köy Enstitüleri”nin temelini oluşturacak bir rapor sundu. 1936 da Eskişehir, Mahmudiye’de Köy Enstitülerinin önceli sayılan “Eğitmen Kursu”nu açtı. 1938’de ilköğretim kurumlarını incelemek üzere Bulgaristan’da, Macaristan’da ve Almanya’da bulundu.
Çok partili döneme geçiş ile birlikte İsmail Hakkı Tonguç için de sıkıntılı günler başladı. Köy Enstitüleri ile adının özdeşleşmesi yüzünden hakkında birçok dedikodu çıkarılan ve iftiralara maruz kalan Tonguç, seçimleri kaybetmek istemeyen İsmet İnönü tarafından gözden çıkarıldı ve bir zamanlar en yakın arkadaşlarından biri olan Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer tarafından faal görevden alınarak Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine getirildi. Sonraki Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu ise bunu bile fazla bularak ömrünü eğitime adamış böyle bir eğitimciyi Ankara Atatürk Lisesi’nde Resim-İş öğretmeni olarak görevlendirdi. 11 Eylül 1950 tarihinde ise yeni Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Tonguç’u Bakanlık emrine aldı. 1953 yılında emekliliğini isteyen Tonguç, 1956 yılında işlemlerinin tamamlanması ile emekliye ayrıldı. 1958 yılında hastalanan Tonguç, 1960 yılında dünyaya gözlerini yumdu.
Tonguç’ta Eğitim Anlayışı
Hayatından anlaşılacağı üzere İ. Hakkı Tonguç bir eğitim bilimci olabilmek için eğitim kurumlarında gerekli eğitimi alarak “bilimsel bilgiye” sahip olmuş, eğitimle yoğrulmuş, işini severek yapan bir kişi. Klasik tabiriyle “alaylı” değil “mektepli” olarak alanında “aydın” sayılabilmek için ilk önkoşul olan “bilimsel bilgiye” ulaşmış. Ancak Tonguç, bilimsel bilgiye ulaşmakla kalmamış bir başka çaba içinde daha olmuş: Sahip olduğu bilginin aydın olmanın diğer bir koşulu olan çağdaş, evrensel bilgi olabilmesi için yabancı ülkelere gitmiş, yabancı uzmanlarla çalışmış. Yani sadece bilimsel bilgiye değil, çağdaş bilgiye sahip olmak için de çaba harcamış.
Eğitim devrimcisi Tonguç için bu da yeterli olmuş mu? Hayır. Sahip olduğu çağdaş ve bilimsel bilginin gerçeklerden kopuk bir bilgi olmamasına özen göstermiş. Ülkesinin gerçeklerinden yola çıkarak sahip olduğu bilgiyi yerel koşullarla zenginleştirerek uygulanabilir, ülke gerçekleriyle uyumlu bütünsel bir bilgi haline getirmiş. Dünya görüşünü, yerel ve evrensel bilgilerim bir araya getirerek çağdaş, bilimsel ve bütünsel bir bilgiyle oluşturmuş.
Böyle bir birikime sahip eğitimci olarak İsmail Hakkı Tonguç, tüm yaşamı boyunca eğitimi sadece dar bir eğitim faaliyeti olarak görmedi. Eğitimle ilgili bilgisini bir yandan ülkemizin birçok yerinde çalışarak ülke gerçeklerini ve gereksinimlerini diğer yandan da yabancı ülkelerdeki gelişmeleri ve bilgileri dikkate alarak zenginleştirdi. Bu çalışmalarının sonucunda da ülkesinin gerçeklerini görerek, gereksinimlere uygun evrensel bilgiler ve deneyimlerle uyumlu bir eğitim modeli yarattı.
Kısacası, İsmail Hakkı Tonguç tüm yaşamında gerçek bir aydın örneği oldu. Çağdaş, bilimsel ve bütünsel bir bilgiyle elde edilmiş dünya görüşüyle uyumlu davranışlar geliştiren tutarlı bir kişi olarak yaşadı.
İ. Hakkı Tonguç’un vurgulamamız gereken bir başka önemli özelliği ise oluşturduğu eğitim modelinin çıktısı ile ilgilidir. Sayın Tonguç’un ilk Kültür Bakanlarından Saffet Arıkan’a sunduğu ve sonrasında da sürekli geliştirerek uygulamaya soktuğu Köy Enstitüleri, başlı başına bir aydınlanma hareketi ve aydın yetiştirme projesiydi. Bu eğitim modeli ile Tonguç kendi edindiği aydın özelliklerinin bu okullardan yetişecek öğrencilerde de bulunmasına çaba harcadı. Köy Enstitülerinde çağdaş ve ülke gerçekleri ve gereksinimleriyle bütünleşmiş bilimsel bilgiye sahip öğrenciler yetiştirmek ana amacı oldu. Bir diğer deyişle yaşamında da sadece eğitimli kişiler değil davranışları tutarlı gerçek aydınlar yetiştiren yolu açtı. Köy Enstitülerinden yetişen binlerce kişi tüm yaşamlarında üretim ve tutarlı davranışlarıyla ülkemizin gerçek aydınlar ordusunu oluşturdu.
Türkiye’nin kalkınma hamlesinin altında, çağdaşlık adına yapılan ne varsa İsmail Hakkı Tonguç’un Köy Enstitülerinden yetişen bu gerçek aydınların emeği, bilgisi ve üretimleri vardır.
Tonguç Nasıl Bir Çaba İçindeydi?
Tonguç’un eğitim alanında yaptıklarını biraz daha ayrıntılı incelemek istersek karşımıza ciddi bir arayış çıkar. Yaptığı bir arayıştır. Neyi aramıştır? Öncelikle İsmail Hakkı Tonguç hayatı boyunca Türkiye’nin eğitim alanında temel gereksiniminin ne olduğunu araştırmıştır. Kolaya kaçmadan, bir takım bilgileri aktaran bir eğitim sistemi yerine ülkemizin gereksindiği adamı yetiştirecek bir eğitim sisteminin arayışı içinde olmuştur.
Arayışının özünü “Türkiye’nin o yokluk yıllarında nasıl bir insana, adama gereksinimi olduğu” oluşturmuştur. Bir diğer deyişle; ülkenin kalkınabilmesi, aydınlanma hareketinin başarıya ulaşabilmesi için “nasıl bir insan yetiştirmeliyiz?” sorusuna yanıt araştırmıştır.
Arayışının ikinci aşamasını “ülkenin gereksindiği insanı yetiştirecek eğitim sisteminin arayışı oluşturmuştur. Bu özelliği ile de Tonguç sadece çağdaş bilgi aktaran bir eğitimci ve eğitim sistemi kuran birisi olmamış, araştıran ve bulduğunu uygulayan bir eğitimci olmuştur.
İsmail Hakkı Tonguç’un bu arayışının altında bir başka önemli özelliği yatmaktadır: Gerçek bir aydın olarak Tonguç demokrasiye inanan, halk yönetimine inanan bir demokrat, bir devrimcidir. Bu özelliğini “Köy Eğitim ve Öğretiminin Amaçları” başlıklı 1944 yılında Ankara Maarif Matbaası’nda basılan “Köy Enstitüleri II” isimli yapıtta yayınlanan yazısındaki aşağıdaki cümleleri net bir şekilde ortaya koymaktadır: “Halka medeni bir insan topluluğu halinde yaşamanın ilk bilgilerini öğretme ve bir memlekette halk idaresini gerçekleştirme şartlarının en önemlisi, geniş anlamlı ilköğrenimi parasız ve mecburi kılmaktır. Bireyleri bu çarktan tamamen geçirilememiş milletlerde halkın kendi kendisi idare etmesi mümkün olamamıştır. Bir ulus halk idaresini kuramadığı takdirde onun mukadderatı tek insanın veya küçük bir insan kümesinin eline geçer.” Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere o sadece bilgi aktarmayı amaçlayan bir eğitimci değil aynı zamanda demokrat, halka inanan ve güvenen ilerici bir eğitimcidir.
Yine Tonguç eğitimi bir ülkenin temel harcı olarak görmüş ve bu nedenle çok ciddiye almıştır. Bu noktada da yukarıda belirttiğimiz yazısındaki şu sözleri önemlidir: “Osmanlı İmparatorluğunun süratle çöküşü bazı sebeplere dayanır. Bunlar arasında ilköğrenimi tahakkuk ettirmek yolunun tutulmamış olması önemli bir yer alır. ”
Tonguç’un kâğıda döktüğü bu düşünceleri onun sadece bir eğitim çabası içinde olmadığını, aydınlanma hareketinin bir önemli kişisi olarak halkın çağdaş değerlerle eğitilerek demokratik bir halk idaresinin kurulabilmesi için de yoğun bir çaba içinde olduğunu göstermektedir.
Demokratik bir halk idaresinin kurulabilmesi için ortaya koyduğu yoğun çaba kapsamında önce toplumsal yapıyı incelemiş, ülke gerçeklerine bakmıştır. Nüfusunun % 80’inin köyde yaşadığı ülkemizde ilköğrenim çağında okula giden çocuklarımızın sadece % 19’unun köylerde bulunduğunu, buna karşılık ilköğretim eğitimi alanların % 81’inin kentler ve kasabalarda bulunduğunu saptamış ve ülkemizde doğru olanın bu yapının gereksinimini karşılayan bir eğitim sistemi kurmak olduğunu görmüştür.
Dolayısıyla eğitimin ana alanının köy olduğunu ve ülkenin o dönemde köylerden yetişecek aydın köy adamlarına gereksinimi olduğunu keşfetmiştir. Yani “nasıl bir insan” sorusuna yanıtı “aydın köy adamı, üreten, öğreten, uygulayan, seven, köy adamı” olarak vermiştir.
Köy Enstitüleri Sistemi
Bu adamı yetiştirecek sistemin nasıl olacağı sorusuna yanıtı ise kendi ifadesiyle “bilimsizliğin en çok yayıldığı köylerimize öğretmen ve lüzumlu diğer mesleklerin erbabını yetiştirecek” Köy Enstitüleri Sistemi diyerek vermiştir. Sistemi oluştururken toplumun % 80’ini oluşturan köyü tanımak, köylünün temel gereksinimlerini ve sorunlarını saptamak en önemli öncelik olmuştur.
Tonguç’un Kazandırdıkları
Çalışmalarını “Köylüye bir şey öğretebilmek için ondan birçok şey öğrenmeli” ilkesine göre gerçekleştirmiş ve köy kültürü kaynağından yararlanmıştır. Bir eğitim devrimcisi olarak köyden öğrendiğini köye aktaran İsmail Hakkı Tonguç’un çalışmaları esas olarak köy yaşamının fiziki koşullarının iyileşmesine büyük katkıda bulunmuştur. Tonguç’un çalışmalarının bir diğer önemli sonucu ise Türk köylüsünün düşünsel olarak gelişimine katkıda bulunarak kendine güvenmesini sağlamak ve kişilik kazandırmaktır. Bu noktayı Köy Enstitülerinden yetişerek Türk edebiyatının saygın ve unutulmaz isimleri arasına giren Mahmut Makal, İvriz Köy Enstitüsü’nde eğitimine devam ederken İ. Hakkı Tonguç ziyarete gelir. Öğrenciler arasından Mahmut Makal’ı konuşturmak amacıyla seçerek bir soru sorar. Heyecandan konuşamaması üzerine “600 yıldır baskı altında yaşamış bu halk elbette bir gün düşünmeye ve konuşmaya da başlayacak. Konuşturun bunları: Konuşturun ve düşünmeye, düşündüklerini rahatça söylemeye alıştırın.” diyerek eğitim çabalarının bir önemli amacının da köylerde düşünsel gelişmeyi sağlamak olduğunu belirtir. Dolayısıyla İ. Hakkı Tonguç’un çalışmaları aydınlanma hareketine ve köy yaşamının ve Türkiye’nin genel gelişimine büyük katkılarda bulunmuştur.
Kuşkusuz Cumhuriyetin kurulması sürecinde gerçekleşen aydınlanma hareketinin eğitim alanındaki tek mimarı İsmail Hakkı Tonguç değildir. İsmail Hakkı Tonguç’un kişiliğinde ve yaptıklarında somutlaşan “gerçek aydın” özelliği o dönemlerde daha birçok Cumhuriyet kurucusunda da bulunmaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kültür ve Milli Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel gibi isimler ilk anda akla gelebilenlerdir. Bu değerli aydınlanmacıları da burada saygı ile anmak onlara olan borcumuzdur. Onların özverili, aydınlık ve yurtsever çalışmalarının ürünleri bugün bile ülkemize ışık tutmaktadır.
Köy Enstitülerinin Kapatılması
Tonguç’un Köy Enstitüleri 1954 yılında kapatılana kadar öncülü olan Köy Eğitmenleri Kursları ile birlikte 27 bin eğitimci yetiştirdi. Bu eğitim kurumlarının kapatılmasından sonra ne yazık ki Türk Milli Eğitimi her geçen gün çağdaş ve laik eğitimden uzaklaştı. Bugün ülke olarak yaşadığımız tüm ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların altında bilimsel ve laik çağdaş eğitimden uzaklaşarak din eksenli eğitimin arttırılma çabaları ve bu yüzden eğitim sistemimizde farklı uygulamaların ve yaklaşımların egemen olması yatmaktadır. Birleştirilmiş eğitim yok edilmiş durumdadır. Oysa ne demişti Atatürk? “Farklı mektepler, farklı insanlar yetiştirir.” Bunun için eğitim birleştirilmiş ve “Kuvvetli cumhuriyetçi, milliyetçi ve laik vatandaşlar yetiştirmek eğitimin her derecesi için mecburi özen noktasıdır’’ ilkesi eğitimin temeli haline getirilmişti.
Bugün Türkiye yine bu eğitimcileri arıyor. İçine düştüğümüz girdaptan çıkmak için o 27 bin eğitimci gibi aydın adama gereksinim her geçen gün daha da artıyor. İ. Hakkı Tonguç’un mimarlarından olduğu aydınlanma devriminin eğitim anlayışının ve kurumlarının ülke koşullarına ne denli uygun ve yararlı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. Bilimden yana, laik ve çağdaş eğitimin yeniden tesisi her geçen gün kaçınılmaz bir zorunluluk haline geliyor.
Not: Bu yazı Prof. Dr. Mehmet Tomanbay’ın 50. Ölüm Yıldönümünde İsmail Hakkı Tonguç başlıklı yazısının biyografi bölümüne eklemeler yapılarak hazırlanmıştır.
Kaynak: Serenti | 20 Mart 2012 http://www.serenti.org/egitime-adanmis-bir-yasam-ismail-ha…/
Alıntı: ÖğretmenSitemiz.com