Türk Kurtuluş Savaşı
Kurtuluş Savaşı, İstiklâl Harbi ya da Millî Mücadele olarak adlandırılan, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadele. 1919-1922 yılları arasında gerçekleşmiş ve 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona ermiştir.
I. Dünya Savaşı sonrası, Ekim 1918 - Mayıs 1919
I. Dünya Savaşı sonrası, Ekim 1918 - Mayıs 1919
Ayrıca bakınız: Osmanlı Cephesi (I. Dünya Savaşı)
I. Dünya Savaşı'na Almanya ile birlikte giren Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşı'ndaki başarılı savunmaya, Irak'ta Kutü’l-Ammare'de Britanya ordusunu kuşatıp esir almasına ve savaşın son aylarında Kafkasya Cephesi'ndeki başarılara rağmen savaşın son günlerinde Filistin cephesinde Edmund Allenby komutasındaki Birleşik Krallık ordularına karşı Nablus Hezimetine uğramıştı. Yıldırım Orduları Grubunun 18 Eylül 1918'deki bu bozgundan sonra Liman von Sanders komutanlıktan istifa etmiş ve yerine Padişah tarafından kendisine Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyari unvanı da verilen Mustafa Kemal Paşa atanmıştı. Mamafih 1 Ekim 1918'de Şam, 16 Ekim 1918'de Hama ve Humus, 25 Ekim 1918'de de Halep kaybedildi.
Suriye cephesinin çöküşü üzerine İttihat ve Terakki hükümeti 8 Ekim 1918'de istifa etti. Hükümet ileri gelenlerinden Talat, Enver ve Cemâl Paşalar
yurt dışına kaçtılar. Genel af ilan edilerek, sürgün ve hapisteki
muhaliflerin İstanbul'a dönüşüne izin verildi. 30 Ekim 1918'de imzalanan
Mondros Mütarekesi ile Osmanlı hükümeti yenilgiyi kabul etti.
Mondros Mütarekesi gereğince İtilaf Devletleri'ne güvenlikleri gereği istedikleri yerleri işgal etme yetkisi tanınıyordu. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul ve çevresi henüz Ali İhsan Sabis Paşa komutasındaki Türk birliklerinin idaresindeydi. Ateşkesten sonra Britanyalılar, Musul ve Zaho'daki sivil Hıristiyanların topluca öldürüldüğünü iddia ederek Türk birliklerinin Musul'u terk etmesini istediler. Ali İhsan Sabis Paşa, bu isteği reddetti ancak Suriye ve Şam cephesinde Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Yıldırım Orduları grubu daha fazla kayıp vermemek için Adana'ya
kadar çekilmesi neticesinde demiryolu ikmal hatlarının kesilmesi
üzerine ve İstanbul hükümetinin de bu yolda emir vermesinden sonra Musul'u bırakıp Nusaybin'e kadar çekildi. Britanya askerleri hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul'a girdiler. İstanbul'dan benzer bir emir Mustafa Kemal Paşa'ya da Çukurova bölgesini terk etmesi için gelmişse de Mustafa Kemal Paşa Adana'yı boşaltmamış ve Harbiye Nezaretiyle
yaptığı telgraflaşmalarda emrin kanunsuz olduğunu söyleyerek emre
direnmişti. Harbiye nezareti, kendisini görevden alıp karargaha
çağırdığında ordunun bir kısım silahlarını halka dağıtarak düşman eline
geçmesine mani olmuştu. Bazı silahlar ise, Anadolu'da bir düşman direnişinde kullanılmak üzere Teşkilat-ı Mahsusa elemanları tarafından daha güvenli olan doğu cephesine taşınmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a dönmesinden sonra Ali Fuat Paşa, emrindeki 20. Kolordu'yu teçhizatıyla birlikte önce Konya'ya sonra da Ankara'ya getirerek İstiklal Savaşı hazırlıklarına başladı. Bu sırada Kâzım Karabekir Paşa da emrindeki 15. Kolordu'yu terhis etmemiş ve Erzurum'da savaşa hazır tutmaktaydı.
İstanbul'un işgali, Kasım 1918
Ayrıca bakınız: İstanbul'un işgali
6 Kasım'da Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasım'da işgal güçleri Çanakkale'den geçti. 13 Kasım 1918 günü, İtilaf Devletlerinin 61 parça harp gemisinden oluşan bir donanması, mütareke şartlarının kendilerine verdiği yetkiye dayanarak, İstanbul önlerine gelip demir attılar. Bu donanmada 15 muharebe gemisi, 11 kruvazör, 29 muhrip ve 6 denizaltı gemisi bulunuyordu.[33] Aynı gün Boğazdan 11 harp gemisi ile Yunanların bir zırhlısı daha giriş yapmış ve toplam gemi sayısı 73'e çıkmıştır.[33] 13 Kasım'da İtilaf filosundan 2.616 Birleşik Krallık, 540 Fransız ve 470 İtalyan askeri olmak üzere toplam, 3.626 asker İstanbul'a çıkarıldı.[33]
23 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa yeni hükümeti kurdu. 9 Şubat'ta Hadisat gazetesinde Süleyman Nazif
'Kara Gün' başlıklı bir yazı yazdı. Türk milletinin böyle bir işgali
yaşamadığını ve bunu kaldıramayacağını söyledi. İtilaf Devletleri Türk
halkının tepkisini çekmemek ve işgalin haklılığını kanıtlamak için
işgalin geçici olduğunu amacının Padişahlığı, halifeliği, azınlıkları
korumak olduğu. Padişahlık makamının kaldırılmadığını ve İstanbul'dan
verilecek kararların geçerli olduğunu ilan etti.
Çoğunluğu Britanyalılardan oluşan bir subay grubu ve asker
grubu meclisi bastı ve kapattı. Böylece TBMM açılana kadar halkın sesi
kesildi. Milliyetçi ve milli mücadelenin devamını sağlamak amacını güden
milletvekillerini Malta'ya sürgüne gönderdiler. Bu vekillerin bir kısmı 1921'de bir kısmı da 1922-1923 arasında Anadolu'ya döndüler.
Kuva-yi Milliye
Ayrıca bakınız: Bergama Baskını, Malgaç Baskını, Erbeyli Baskını, Erikli Baskını, Tellidede muharebeleri ve Akbaş Cephaneliği Baskını
İttihat ve Terakki yönetiminin, gizli bir teşkilat olan Teşkilat-ı Mahsusa
vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli'de savaş sonrası bir direniş hareketi
örgütlediği anlaşıldı. Direnişin amacı, doğu illerinin Ermenilere, Ege
bölgesinde bazı yerlerin Yunanlara ve Adana yöresinin Fransa
kontrolündeki Suriye'ye verilmesini öngören girişimlere karşı mücadele
etmekti. Yanı sıra, savaş yıllarında çeşitli yöntemlerle önemli servete
ve yerel iktidara kavuşan İttihat ve Terakki yanlısı zümrelerin
konumlarının korunması, savaş sırasında sürülen gayrimüslim
Osmanlı vatandaşlarının geri dönmesinin önlenmesi, bundan dolayı
çıkabilecek karışıklıklar nedeniyle Müttefik Devletler'in olası
müdahalesine karşı konulması amaçlanmaktaydı.
1919 başlarından itibaren Kuva-yi Milliye
(milli kuvvetler) adıyla silahlanan bazı gruplar, Ege ve Karadeniz
bölgesinde Rumlara, Güneydoğu'da ise Ermenilere karşı çatışmalara
girdiler. Bu grupların çoğu 50 ila 200 kişilik düzensiz kuvvetlerden
oluşmakta ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu bilinen kişilerce
yönetilmekteydi.
1919 Şubat ayında Müttefik İşgal Kuvvetleri Yüksek Komutanı Edmund Allenby, Anadolu'da asayişi sağlamak ve henüz teslim olmamış olan Ali Fuat Paşa komutasında Ankara'daki 20. ve Kâzım Karabekir Paşa komutasında Erzurum'daki 15. kolorduların teslim olmalarına ikna edilmeleri amacıyla, Birleşik Krallık ordusunun Suriye
cephesinde Türk kuvvetlerini kısa sürede nasıl yendiğini bilen üst
düzey bir Türk komutanının özel yetkilerle donatılarak Anadolu'ya
gönderilmesini önerdi. 15 Mayıs 1919'da "Anafartalar Kahramanı" ve
"Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri)" Mirliva Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu komutanı ve Anadolu Genel Müfettişi sıfatıyla, padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderildi.
İzmir'in işgali, Mayıs 1919
İzmir'in işgali düşüncesi 1919'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, Birleşik Krallık başbakanı Lloyd George
tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, I. Dünya Savaşı sonrasında
Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya
çıktı. ABD başkanı Wilson
bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı, ancak 25 Mart olayında daha
esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayısta Birleşik Krallık, ABD ve Fransa,
Yunanistan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık kaldılar.
İzmir'in işgali kansız başladı. Hatta İzmir'in işgalini 1
gün önceden bildiğinden İzmir'deki Osmanlı Ordusuna karşılık vermemesini
emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı Ordusu hareketsiz kaldı ve
Yunanlara teslim oldu.
İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon
askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk
subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra
araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk Subayı Evzon
askerinin "Zito Venizelos(Yaşasın Venizelos)" diye bağırmasını istediği
halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde
ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk Subayı 22
kez süngülendi ve öldürüldü. Yunanlar daha ilk gün birçok Türk asker ve
vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mâl oldu.
İzmir'in işgali
ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden
kullanılamayan mücadele yeteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım
asker istifa ederek Milli Mücadele'ye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de
kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya
göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin
tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki
milli mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.
"Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek
öldürülüyor, üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale
karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek
tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya
zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise
süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek
öldürüldü. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, yağma, öldürme ve tecavüz
olayları başladı. Türkler'e ait evler ve işyerleri Rumlar
tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen
Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların
temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle
yapılıyordu. Lord Curzon'un
18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında
asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte
Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla
görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlar ilk gün 400
Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün
içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü."
İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil
şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da
işgal edilmiştir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasından sonra Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Sevr Antlaşması ile İtalyan bölgesi olarak kabul edilen Manisa, Uşak, Denizli, Balıkesir, Bursa şehirlerini de işgal etmiştir. Bu sebeple Yunanistan ile arasında ihtilaf çıkan İtalya ise bu işgalden sonra Kurtuluş Savaşı müddetince Ankara hükümetini desteklemiş ve askeri yardım da yapmıştır.
Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920
Ayrıca bakınız: Türk Kurtuluş Savaşı'nın düzenlenmesi
Paris'te toplanan uluslararası Barış Konferansı, o günlerde
açıklanması beklenen Türk Barış Antlaşmasını, 1919 Mayıs başlarında
belirsiz bir geleceğe erteledi. 15 Mayıs'ta Yunan kuvvetleri, Müttefik
Devletler'in kararıyla İzmir'i işgal etti. Ulusal bir felaket olarak görülen bu olay, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı. 23 Mayıs'ta Fatih ve Sultanahmet'te
Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri
düzenlendi. Direniş fikri, İttihat ve Terakki yandaşlarının görüşü
olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı.
21 Haziran'da Mustafa Kemal, Anadolu'daki en önemli askeri birliklerin komutanları olan Kâzım Karabekir, Refet ve Ali Fuat Paşalar ve Ege bölgesinde asayişi sağlamakla görevlendirilen Rauf Bey ile Amasya'da buluşarak Amasya Tamimi'ni
yayımladı. Bildiri, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun "azim ve iradesi"
ile sağlanacağını vurgulayarak, ülke çapında bir direniş hareketinin
işaretini vermekteydi Kâzım Karabekir'in öncülüğünde Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Kongresi,
askeri görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal'i kongre başkanı seçti.
Kongre, Doğu illerinin Ermenistan'a verilmesi olasılığına karşı direnme
kararı alırken, Türkiye'nin kalkınması için Amerikan mandası fikrine
açık kapı bırakmamaktaydı.
4 Eylül 1919'da Türkiye'nin her yanından gelen delegelerin katılımıyla Sivas'ta toplanan kongrede, genel seçimler yapılıp yeni Mebusan Meclisi
kuruluncaya kadar İstanbul hükümetiyle tüm resmi bağların kesilmesi
kararlaştırıldı. Ülke çapında yeni bir idari ve siyasi örgütlenme kurmak
amacıyla bir Heyet-i Temsiliye kuruldu.
Kasım ayında Adana, Maraş, Antep ve Urfa'nın Fransızlarca
işgali üzerine, Heyet-i Temsiliye tarafından yönlendirilen direniş
hareketi başlatıldı. Direniş umulmadık bir hızla başarıya ulaşarak 1920
Mayısı'nda Fransızları ateşkese zorladı.
Osmanlı Meclisinin açılması ve Misak-ı Milli, Kasım 1919 - Ocak 1920
Aralık ayında yapılan genel seçimler sonucunda son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) oluştu. Meclise Anadolu'dan sadece Milli Mücadele yanlısı milletvekili adayları seçildi. İki ayrı ilden milletvekili seçilen Mustafa Kemal Paşa'nın hakkında çıkartılan tutuklama emri sebebiyle İstanbul'a gitmemesi üzerine, Sivas Kongresi başkan vekili olan Rauf Orbay Meclis reisliğine seçildi. 28 Ocak 1920'de Mebusan Meclisi daha sonra Misak-ı Milli adıyla anılan “Ahd-ı Milli Beyannamesi”ni kabul etti. Beyanname, Mondros Mütarekesi sınırları içinde tam bağımsızlık sağlanıncaya kadar mücadeleye devam etmeyi öngörmekteydi.
Osmanlı Meclisinin kapatılması, Mart 1920
16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan da dahil olduğu halde
Babıali ve bütün hükümet daireleriyle beraber İstanbul, Britanyalılar
tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. Birleşik Krallık
birlikleri İstanbul'da bulunan, başta Rauf Bey
olmak üzere önde gelen Milli Mücadele yanlısı milletvekillerini
tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de işgal altına alınmış ve resmi
makamlar arasında iletişim imkânı kalmamıştı. Bu şartlara göre, Anadolu,
İstanbul ve resmi makamlarla ortak hareketten mahrum kalmıştı.
İstanbul’daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devletinin
kimin idaresi ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu
ortaya çıkarmıştır. Bu durumda Mustafa Kemal, Temsil Heyetinin başkanı
olarak: "Bu hareketin Anadolu’da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü
engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere
Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan
kanun dışında hiçbir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle
yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır [34].
Bunun üzerine Meclis 18 Mart 1920 tarihinde toplanarak
kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini feshettiği açıklaması
padişahın 11 Nisan 1920'de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini açıklaması
ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'ın, "Padişah ve Halife
kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kâfir ilan eden ve katlinin
vacip" olduğunu bildiren fetvası "Takvim-i Vekayi"de yayınlandı. Padişah
Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış ve kendi
otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin (millî kuvvetleri) devlet
karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükümetler Osmanlı
devletinin idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdi.
Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922
Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri karşı
taraflara Anadolu'yu kendisinin temsil ettiği ve onun içinde olmadığı
hiçbir barışın geçerliliği olmadığını kabul ettirmesi çabasıdır. Bir
yandan uluslararası destek ve yardım arayışına girilerek, Batum'un geri verilmesi karşılığında Sovyetler Birliğinden
mali yardım sağlandı. Öbür yandan Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki
düzensiz direniş gruplarını tasfiye ederek düzenli bir ordunun kurulması
için adımlar atıldı. Askeri olarak karşısına çıkacak bütün güçlerle baş
edebilecek düzeyde olduğunu kanıtladı.
Büyük Millet Meclisi açılması, 23 Nisan 1920
Osmanlı Meclisinin fesh edilmesi yeni bir meclisin, bir
kurucu meclisin, gerekliliğini doğurmuştu. Kurucu Meclis ve seçimlerle
ilgili 19 Mart 1920'de bir bildiri yayınladı. Sultan İstanbul'da idi ve
Mustafa Kemal "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim
etti. Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun
her yerinde seçimler yapıldı. 16 Mart 1920'deki baskından kurtulan
milletvekilleri gizlice Ankara'ya geçtiler. Bolu Düzce, Hendek
bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan ayaklanma
olayları oldu. Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün
gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı.
Büyük Millet Meclisi
23 Nisan 1920'de Ankara'da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplandı. Bu
tarihten itibaren İstanbul hükümetinin etkisi İstanbul kenti ve
çevresiyle sınırlı kalırken, Ankara'da oluşturulan Meclis ve hükümet,
fiilen Türkiye'nin yönetimini ele aldı. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de
Meclis Başkanı seçildi.
İç Cephe
Ayrıca bakınız: İç Cephe-Ayaklanmalar
1920 yılında Kurtuluş Savaşı ve sırasında ayaklanma çıkaran
ve yağmaya girişenleri, bozguncuları, orduya ait silah ve mühimmatı
çalanları, casusları, asker kaçaklarını, Millî Mücadele'yi engelleme
amacıyla propaganda yapanları yargılamak için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Yine Ağustos 1921'de Tekalif-i milliye Kararları
yayımlandı ve halk ulusal yükümlülüklerini yerine getirmeye teşvik
edildi. Bazıları Anadolu topraklarının bir bölümünde yeni bir devlet
kurmayı amaçlayan, bazıları ise saltanat ve hilafet yanlısı olanlar
tarafından çıkarılan isyanlar bastırıldı. Ülke içindeki Ermeni ve Rum
azınlıkların dış destekli isyanları da büyümeden bastırıldı.
Doğu Cephesi
Ayrıca bakınız: Kurtuluş Savaşı Doğu Cephesi
Dünya Savaşı sonunda Kuzeydoğu Cephesi Müttefik
Devletler'in talebi doğrultusunda 1914 Osmanlı-Rus sınırına çekilmişti.
Bu sınır Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattından geçiyordu. Sınırın öte
yanında 1918'de Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Cephesindeki gelişmeler Rusya İmparatorluğu'nun 1917 yılından sonra içinden geçtiği süreçle çok yakından alakalıdır. Şubat Devrimi ile yıkılan Çarlık rejimi Ekim Devrimi ile birlikte yerini Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne
bırakır. Bu iktidar değişikliği hem Rusya içinde hem de uluslararası
güçler nezdinde direnişle karşılaşır. Patlak veren ve çok kanlı geçen Rus İç Savaşı bu döneme denk düşer.
1920 Eylülünde Türk-Sovyet mutabakatının sağlanması üzerine 28 Ekim 1920'de Kâzım Karabekir
komutasında harekete geçen Türk kuvvetleri, 10 gün süren bir harekât
sonunda Ermenistan'ı kesin yenilgiye uğrattı. Bu harekâtta Türk
tarafından 6 asker öldü, Ermeniler tarafında ise 95 asker öldü.[35] 1 Aralık'ta imzalanan Gümrü Antlaşması
ile Türk-Ermeni sınırı, 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattına
çekildi. Bu sınır, bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırıdır. 2 Aralık'ta
Kızıl Ordu, Ermenistan'ı işgal ederek bağımsız Ermenistan'ın varlığına
son verdi. Sonrasında 16 Mart 1921 günü imzalanan Moskova Antlaşması
da iki ülke arasında önem taşıyan belgelerdendir. Bu antlaşmalar
sürmekte olan Türk Kurtuluş Savaşı sırasında uluslararası kamuoyunda
yasal olarak tanınan İstanbul Hükûmeti'ne rağmen Ankara Hükûmeti tarafından uluslararası alanda imzalandığı için diplomasi alanında da çok önemli yer tutar.
El-Cezire Cephesi
Ayrıca bakınız: Türk Kurtuluş Savaşı El-Cezire Cephesi
Birleşik Krallık ateşkes imzalanmasından sonra ilk iş olarak Musul'u işgal etti. Britanyalıların buraya gelmesi Musul Vilayetinde yaşayan insanları mutsuz etmişti. İnsanların ayaklanmasıda pek te uzun sürmemiş 23 Mayıs 1919'da Zaho'da Şeyh Mahmut Berzenci'nin
önderlik ettiği bir ayaklanma meydana gelmişti. Birleşik Krallık modern
silahları ile bu ayaklanmayı bastırmışlardı. Ancak bu ilk direnişin
ardından 1920 yılında Telafer'de ayaklanma meydana geldi. Ancak yedek
kuvvetlerin gecikmesi sonucunda ayaklanma İngilizler tarafından bastırıldı. Bu sıralarda dağlarda direniş devam ediyordu. Direniş sonucunda Revanduz kurtarılmıştı. Özdemir Bey komutasında ki Kuva-yi Milliye birliği ve Kürt Aşiretleri ile Musul bölgesine taaruza geçmiş ve Britanyalıları Derbent Muharebesinde bozguna uğratmıştı. Özdemir Bey'in kuvvetlerini bölmek için Britanyalılar sürgündeki Mahmut Berzenci'yi çağırmış. Fakat Mahmut Berzenci, Özdemir Bey ile anlaşmış ve isyan etmiştir. Bunun üzerine Birleşik Krallık geri çekilmiş ve aşiretler Süleymaniye'ye
girmiştir. Fakat Boğazlar bölgesinde oluşan savaş durumu yüzünden
burada ki birliklerin çoğu o bölgeye gitmiş ve kalan birlikler ile
Britanyalılar arasında çatışma çıkmıştır. Çıkan çatışma sonucunda Özdemir Bey'in birlikleri Birleşik Krallık Ordusu tarafından mağlup edilmiş ve Özdemir Bey İran'a çekilmiştir.
Güney Cephesi
Ayrıca bakınız: Kurtuluş Savaşı Güney Cephesi
Türk-Fransız Cephesi veya Güney Cephesi Kurtuluş Savaşı
Milli kuvvetlerin Fransız lejyoner birliklerine (Fransız, Cezayir ve
Ermeni Askerlerinden oluşan) karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır.
Birleşik Krallık Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş, Elbistan ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi
işgal ettiler.Daha sonralarında ise Birleşik Krallık Musul hariç
Kilis,Antep,Maraş,Elbistan ve Urfayı Fransa'ya bıraktı. İşgalin
sonlandırılmasında Molla Mehmet Karayılan 6400 civarında şehit vererek
Fransızlara kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi. Böylece
Karayılan, Antep'te efsane oldu. Bugünkü Adana'nın ilçeleri Haçin
(Saimbeyli),Sis (Kozan) ve Pozantı'da Fransızların halka büyük zulmü
oldu; Fransızlar Haçin'de annelerinin gözleri önünde çocukları
kaynattılar ve büyük mücadeleler cereyan etti. En sonunda yörenin
yönetim merkezi olan Sis(Kozan) Sancağı 2 Haziran 1920 günü yöre
insanlarınca kurtarıldı.[36]
Maraş’ta, Sütçü İmam’ın
önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraş’ta tutunamayan düşman şehri
terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Urfa şehrinde Ali Saip
(Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla
sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttı. Antep halkı 1
Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandıysa da 9 Şubat 1921’de teslim
oldu. TBMM, Fransa ile Ankara Anlaşması’nı imzalayarak Güney Bölgesi'nden çekildi.
Batı Cephesi
Buradaki Savaşlar, İzmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. Müttefik devletler tarafından 18 Nisan 1920'de Paris'in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması
Türkiye'den önemli bazı toprakların alınmasını ve Türk devletinin
müttefikler kontrolü altında bir tür yarı-bağımsız statüde yönetilmesini
öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamayı Mısak-ı Milliye'ye
karşı bulduğu için müttefikler, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk
ettiler. Temmuz ayında Bursa, Ağustos'ta Uşak Yunanlar tarafından işgal
edildi. Yıl sonunda Yunan ordusu Eskişehir ve Kütahya'yı tehdit etmeye
başladı. Bu sırada çıkan Çerkez Ethem İsyanı Türk savunmasını zor durumda bırakarak, Yunanların mevzilerini ilerletmesine yardımcı oldu.
Batı Cephesi komutanlığına atanan İsmet Bey, Ocak 1921'de Birinci İnönü Muharebesi ve Mart 1921'de İkinci İnönü Muharebesi'nde Yunan ilerlemesini durdurdu. İnönü zaferleri, milli ordu projesinin başarısını kanıtlayarak TBMM
hükümetinin otoritesini pekiştirdi, Milli Mücadelenin nihai zaferine
olan güveni sağladı. 27 Mart'ta Afyon'un kaybedilmesi bu zafer duygusunu
ancak kısmen gölgeleyebildi. Temmuz 1921'de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye uğratarak çevirme harekatıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek Sakarya nehri kıyılarına çektiler. Ancak 23 Ağustos - 13 Eylül arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi
ile Yunan taarruzu püskürtüldü.Halkın kendine güveni tazelendi,ayrıca
kaybedilen subay sayısı fazla olduğu için Gazi Mustafa Kemal Paşa
zaferden sonra bu savaşı "Subaylar Savaşı" olarak nitelendirdi. Bu zafer
nedeniyle Başkomutan Mustafa Kemal Paşa TBMM tarafından Mareşal
rütbesine yükseltildi ve Gazi payesi verildi. Nihayet 26 Ağustos 1922'de
Afyon'un doğusundaki mevzilerden taarruza geçen Türk ordusu, 30
Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde
Yunan Ordusu'nu kesin yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan
ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç gün içinde Türk kuvvetlerinin
eline geçti. Nihayet 9 Eylül'de Türk orduları İzmir'e girerek Yunan işgaline son verdi.
Londra Barış Konferansı, Şubat 1921 ve Mart 1922
1921 yazında Londra Barış Konferansı
ile müttefikler Sevr Antlaşmasını Ankara hükümetine kabul ettirmek
istediler. TBMM hükümetinin kesin tavrı karşısında Yunan ordusu bu kez
Ankara'yı ele geçirmek üzere harekete geçti. Sakarya Meydan Muharebesi
bir güç gösterisi olarak gerçekleşti. Sonraki yıl 1922'nin ilk yarısı
sonuçsuz barış müzakereleri ile geçti. Bu dönemde değiştirilmiş Sèvres
Antlaşması ortaya atıldı. Bu yeni çözüm Sèvres hükümlerini yumuşatılmış
şekli olmaktaydı.
Barışın sağlanması, Mart 1922 - Kasım 1923
Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin
etkinlikleri çizilen sınırların dünyaca kabulünü ve bu sınırlar içinde
Cumhuriyet ile yönetilecek devletin ilanını kapsamaktadır.
Mudanya Mütarekesi, Eylül 1922
Ayrıca bakınız: Mudanya Mütarekesi
İzmir'in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki TBMM Süvari Kolordusu kuzeye yöneldi ve birkaç gün sonra Birleşik Krallık işgalinde bulunan Çanakkale Boğazı karşısında mevzilenerek Britanyalıların çekilmesi için bir ültimatom verdi. Çanakkale Krizi adı verilen bu olay üzerine, 15 Eylül'de başbakan Lloyd George
başkanlığında toplanan Birleşik Krallık kabinesinin Liberal Parti'li
bazı üyeleri ültimatomu reddederek, Birleşik Krallık ile Türkiye
arasında savaş çıkmasına yol açacak bir politika[37] benimsedi. Ancak Britanya kamuoyunun sert tepkisi üzerine koalisyon ortağı olan Muhafazakâr Parti hükümetten çekildi. Lloyd George hükümeti 19 Ekim'de düştü. 11 Ekim'de Birleşik Krallık ile Ankara hükümeti arasında Mudanya'da ateşkes imzalandı. Ateşkes anlaşması en kısa zamanda İsviçre'nin Lozan
(Lausanne) kentinde bir barış konferansı toplanmasını öngörüyordu. Bu
süreçte ABD de bölgede bulundurduğu gemileri arttırma yoluna gitmiştir. İzmir kurtarıldıktan 19 gün sonra ABD, 13 yeni savaş gemisinin Türkiye sularına gönderilmesini kararlaştırmıştır.[38] Toplam sayıları 20'yi aşan bu gemiler ancak Lozan Antlaşması'nın imzalanması ardından Türk denizlerinden çıkmışlardır. Zaten USS Scorpion adlı gemileri 1908-1923 arası Amiral Bristol komutasında istihbarat görevi dahil olmak üzere İstanbul'da bulunmuştur.
Saltanatın kaldırılması, 1 Kasım 1922
Ayrıca bakınız: Saltanatın Kaldırılması
1 Kasım'da TBMM, İstanbul hükümetinin hukuki varlığına son vererek Türkiye'nin tek ve tartışmasız hakimi oldu.
Şeklen "halife" unvanını koruyan VI. Mehmet Vahdettin 10
Kasım'da son cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne
yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde
demirli bulunan Britanya zırhlısı ile Malta'ya gönderilmiştir. Bunun
üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etmiştir.
Lozan Barış Konferansı, Kasım 1922
Ayrıca bakınız: Lozan Barış Konferansı
20 Kasım 1922'de toplanan Lozan Barış Konferansı'nda Türk delegeleri İsmet Paşa ve Dr. Rıza Nur Bey idi. 4 Şubat 1923'te konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı. Türkiye'de, müzakere edilen anlaşmanın Misak-ı Milli
sınırlarından taviz verdiğini belirterek dayatılan koşullara direnen
Meclisin feshedilerek yeni Meclis üyelerinin seçilmesi üzerine, 23
Nisan'da yeniden toplanan konferans, 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması kabul edildi.
Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923
Ayrıca bakınız: Lozan Antlaşması
Bu antlaşma ile Türkiye Hicaz, Mısır, Suriye, Filistin, Irak, Kıbrıs ve Oniki Ada üzerindeki tüm haklarından vazgeçti; Batı Trakya'da da bazı koşullarla Yunan egemenliğini kabul etti. Türkiye ayrıca İstanbul ve Çanakkale
Boğazlarının silahsızlandırılarak uluslararası bir komisyonun
yönetimine bırakılmasını da kabul etti. Osmanlı borçlarının bir kısmı
silinirken, bakiyesinin uzun vadede ve uygun koşullarla Türkiye tarafından ödenmesi de kabul edildi.
Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklara uluslararası hukukun
koruması altında bazı haklar tanındı. Buna karşılık Türkiye'nin idari,
hukuki, adli ve mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı. Ekonomik ve
siyasi kapitülasyonlar ise tamamiyle kaldırıldı.
Antlaşmaya ekli bir protokolle, Türkiye'deki Rum azınlığı
ile Yunanistan'daki Müslüman Türk azınlığın (bazı istisnalarla) zorunlu mübadelesine karar verildi.
Cumhuriyetin İlanı, 29 Ekim 1923
Ayrıca bakınız: Cumhuriyetin İlanı
29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten
sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece, Türkiye
devletinin yönetimi biçimi "Cumhuriyet" olarak, adı "Türkiye Cumhuriyeti
Devleti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin,
ilk "Cumhurbaşkanı" oldu.
Ek konular
Birleşik Krallık, Batı Anadolu'yu
işgal eden Yunanistan kuvvetlerine politik ve parasal destek vermiş
fakat Yunan hükümetinin ısrarlı talebine rağmen Yunan ordusunda danışman
ve subay bulundurmaktan kaçınmıştır. Yunanistan'a Birleşik Krallık'ın
askeri yardımı 1922 başlarında kesilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında düzensiz Türk kuvvetleri Adana, Maraş, Antep ve Urfa'yı
işgal eden Fransız ordusuna karşı savaşmıştır. Aralık 1919-Mayıs 1920
arasında altı ay süren çatışmalar, 31 Mayıs 1920'de ateşkes ile
sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Fransa
uluslararası planda genellikle Ankara Hükümetini desteklemiş, Ekim
1921'de Anadolu'dan çekilen Fransız kuvvetleri, Türk tarafına önemli
boyutta silah ve mühimmat teslim etmiştir.
1919 Mayıs'ında İzmir'in Yunanlarca işgalini kendi çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendiren İtalya, Kurtuluş Savaşı süresince Türk tarafını desteklemiştir. 1919 yazında Kuşadası cephesinde Yunan ve İtalyan kuvvetleri çatışmıştır.