Türk kadınları
Anaçtır Türk kadını. Evladını her şeyin önünde ve üstünde tutar. Şefkate ihtiyaç duyduğunda, aynı anaçlığı erkeğine karşı da sergiler. Koruyup kollar sevdiklerini. Bazen kendini feda edercesine.
Evine de, evliliğine de çok düşkündür; asla toz kondurmaz namusuna. Eri bildiğini, adamı bellediğini sonuna dek sahiplenir. Ve yuvasını korumak adına, aldatılmalara, ihanetlere de siper eder gövdesini. Yeter ki ortada kalmasın çocukları. Anasız, babasız büyümesin evlatları. Kan kustuğu halde, kızılcık şerbeti içtiğini sanırsın; dışardan. O derece diktir başı, öylesine vakurdur
Anadolu kadını.
Ev işlerine meraklıdır, özellikle evde oturanları. Beceriklidir. Elinden her iş gelir. Ona güvenildiğinden emin olursa... En imkansızı, en yapılamayacağı mümkün kılar. Vefalı, kadirşinasça davranıldığında kendisine... Katlanamayacağı dert yoktur. Dünyanın en fedakar insanı olur hemen. Yeter ki nankörlükle yüz göz edilmesin.
Sevince, evrenin en tatlı hanımıdır. Hele bir de seviliyorsa... Bir ayağı yerde, bir ayağı gökte gezinir. Yari de ona ayak uydurduğunda... Hak ettiği değeri bulduğunu anladığında... Er kişisini yitirmemek adına her yolu dener. Bütün ihtimaller tükenmesin diye; en beklenmedik anlarda, yuvayı küllerinden yeniden kurar. Hiçbir umudu kalmadığında terk eder gönül verdiğini; daha fazla acı çekmemeleri için.
Sevişirken utangaçtır. Kolay kolay söyleyemez nasıl öpmenden, neresine, nasıl dokunmandan hoşlandığını. İlanı aşk etmeye niyetlense de bazı bazı... Toplumsal şartlanmışlıkları, o aşk ilanını erkeğinden bekletir mecburi...
Ekmeğini kazananı da, kazanmayanı da kolay kolay açıklayamaz uğradığı fiziksel ya da psikolojik şiddeti. Kimileri onların; alkolik, kumarbaz, hovarda tiplerimize de katlanır; kaderim buymuş, diyerek. Ve hatayı kendinde arar, eksiği özünde bulur; herifine çamur atmasın, iftira etmesin diye dili.
Asildir Türk kadını. Eksik yanını ele vermez. Aç gezse de, perişanlık çekse de günlerce... Dile düşürmez çilesini. Umudu her şeyidir onun. Meğer ki başkaları gelip o umudu yüreğinden çalmasın.
Evlenince, duygusal partnerini, ruh eşini bulunca, paspallaşmasına, bakımı bırakmasına, sınırsızca kilo almasına, aynaya bile bakmaz hale gelişine, boş vermişliğine çok kızarım mesela.
Ve Alın yazısına boyun eğişine, anlık teslimiyetlerine deliriyorum; elimde değil. Çok hızlı hayal kırıklığına uğraması, gereksiz yelken indirişleri, ansızın gözyaşlarını salıveren aşırı duygusallıkları, çenesine vuran yersiz asabiyetleri tüylerimi diken diken eder. Bu teslim oluşları, bu vazgeçişleri yakıştıramam kutsal topraklarımın kutlu avratlarına. Böyle halleri, taşıyamayacağım ağırlıklar yükler kalbime çünkü.
Eriyle beraber vatanını kurtardığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduğunu bilmesem... Yenilgiyi çabuk kabullenen yanını görmezden gelebilirdim belki...
Ammaaa... Mete Han’ı, Atilla’yı, Alparslan’ı, Ertuğrul Bey’i, Fatih Sultan Mehmet’i, Kanuni Sultan Süleyman’ı, Mustafa Kemal Atatürk’ü doğuran anneler de bu toprakların bereketli, ulu anaları bilinmez mi milletimce? Nene Hatun, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Gördesli Makbule, Erzurumlu Kara Fatma bizim değil mi?
Öyleyse yalnızca başı dik olmak yaraşır Türk Kadınına. Yeter ki soyunun nerelerden, kimlerden geldiğini unutmasın. Yeter ki, damarlarındaki asil kanı hatırından çıkarmasın.
Yeryüzünün en değerli kadınıdır o. Her dar gününde koca bir milleti ayakta tutan... Her düştüğümüzde, hepimizi yerden kaldıran...
...
Şahin ÖZŞAHİN
Alıntı/Kaynak: http://blog.milliyet.com.tr/turk-kadinlari/Blog/?BlogNo=557219