"İnsan Türk olur da nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz..!"
Yakup Kadri Karaosmanoğlu....
20190430
🖼 15. yy. Osmanlı'sında bir Arap-turist.
Dahi Türk piyanist ABD’daki piyano yarışmasında ikinci oldu
Elif Işıl Karakaş (16), geçen yıl ve önceki yıl üstüste iki kez tüm etapları birincilikle geçerek eyalet birincisi olduğu Teksas Eyaleti Senfoni Orkestrası’nın yarışmasından sonra bu yıl da Dr. Fred and Wanda Pauling Piano yarışmasında başarı gösterdi ve ikinci oldu
Elif Işıl Karakaş 1. Etabı Houston Üniversitesi Konservatuvarında yapılan ve Başta NewYork olmak üzere birçok eyaletten öğrenci arasından sadece 10 öğrencinin finale kaldığı yarışmada üstün performans sergiledi ve finalde 2. lik ödülüne sahip oldu.
ABD’nin başta NewYork olmak üzere birçok farklı eyaletinden katılımcıların olduğu Dr. Fred and Wanda Pauling piyano yarışmasında ikinci oldu.
Elde ettiği başarılar sonrasında Teksas Senfoni Orkestrası ile konserler veren, hasta çocuklar ve yaşlılar için gönüllü çalışmalara katılan, Haftada iki saat şehir kütüphanesinde çocuklar için çalışmalar yapan Elif Işıl’dan bu yıl da güzel haber geldi.
Elif Işıl’ın başarısını, Teksas’taki eğitimi boyunca kendisine eşlik eden annesi Nazan Comalak paylaştı. Elif’in bu başarılarının bir tesadüf olmadığını bunun için günde 5 saat piyano çalıştığını, üstlendiği sorumlulukları yerine getirebilmek için birçok şeyden uzak kalmak zorunda kaldığını paylaşan Nazan Comalak, ABD’nin en büyük eyaletlerinden birisi olan Teksas’ta bir Türk üst üste birçok yarışmada ilk üçte yer alarak, uluslararası bir müzik elçisi ve kültürler arası bir köprü olmak isteyen kızı ile gurur duyduğunu söyledi.
Temmuz ayında New York’ta yapılacak olan bir konser ve önemli bir yarışma için davet alan Elif Işıl bu konser ve bu yarışma için ulaşım ve konaklama konusunda bir sponsor bulabilirse New York’ta da birçok müzik etkinliğinde bir Türk olarak yer almaktan mutluluk duyacağını ifade etti.
Alıntı/Kaynak: Forum USA
🎞 Fazıl Say, sekiz buçuk yaşında ve 23 Nisan için hazırlanan özel programda
Fazıl Say, sekiz buçuk yaşında ve 23 Nisan için hazırlanan özel programda “Piyano Bana Ne Dedi?” adlı kendi çalışmasını sergiliyor.https://t.co/O8hVjJLJSk#FazılSay#23Nisan#pazartesi pic.twitter.com/8IWSrxxsUA— TRT Arşiv (@trtarsiv) April 22, 2019
✍️ 🇹🇷 Türkiye Parlamentosu da soykırıma hükmedemez - Doğu Perinçek
Sayın Meral Akşener’in yönettiği İyi Parti’nin TBMM Grup Başkanvekilliği, 8 Mayıs’ın ‘Cezayir Soykırımı Anma Günü’ olarak kabul edilmesi için kanun önergesi verdi.
KANUNLAR GENELDİR
Fransa’nın Cezayir’de Ermeni Soykırımı yaptığı konusunda kanun olmaz. Olsa olsa TBMM Kararı olabilir. Ancak öyle bir karar da, diğer ülkelerin parlamentolarında alınan soykırım kararları gibi hukuka aykırı olur.
SOYKIRIM SUÇUNU BİREYLER İŞLER DEVLETLER İŞLEMEZ
Ceza Hukuku’nun temel ilkesidir: Suç ve ceza bireyseldir. Suçu özel kişiler işler, bireyler işler, tüzel kişiler ve devletler suç işlemez. Vergi Hukuku’nun kurumlara uyguladığı yaptırımlar, Ceza Hukuku’nun suç ve ceza kavramlarından farklıdır.
Uluslararası hukuk doktrininde, soykırım suçunu belli bir devletin yöneticilerinin işlemesi durumunda, o devletin de sorumlu olacağı yönünde görüşler vardır. Ancak dikkat buyurulsun, buradaki sorumluluk, ceza sorumluluğu değildir, siyasal sorumluluktur. Bu nedenle devletler soykırım suçu işlemez.
PARLAMENTOLAR SOYKIRIMA HÜKMEDEMEZ
Daha önemlisi, parlamentoların soykırıma hükmetme yetkisi yoktur.
1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi, soykırım suçunu tanımlamıştır. Soykırım bir suçtur.
Dolayısıyla soykırım suçu, bir tarih konusu veya siyaset konusu değil, Ceza Hukuku konusudur.
Her suçta olduğu gibi soykırım suçunun varlığına da yetkili mahkeme karar verir.
Yine BM Sözleşmesi’nde öngörüldüğü üzere, yetkili mahkeme, soykırım suçunun işlendiği ülkenin yerel mahkemesi veya Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi ve Büyük Daire, Perinçek-İsviçre Davası’nda, 13 Aralık 2013 günü ve 15 Ekim 2015 günü aldığı kararlarda, parlamentoların, devlet başkanlarının, belediyelerin, üniversitelerin vb soykırım suçuna hükmedemeyeceklerini bir kez daha saptamıştır. Yine AİHM, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Mercan ile İsviçre Devleti arasındaki davada 30 Kasım 2017 günü aldığı kararla aynı saptamasını yinelemiştir. AİHM bu kez kararını oybirliğiyle almıştır. Bizim tezlerimiz karşısındaki hukuk dışı tavır, yerle bir olmuştur.
AİHM kararları, 1915 Olayları ile Holokost arasında tarihsel ve hukuki benzerlik olmadığı yönündeki artık perçinlenmiş olan içtihadıyla, 1915’te soykırım suçunun işlenmediğini de kabul etmiştir. Mahkeme kararı yok, soykırım yok! Aynı içtihat, Cezayir olayları için de geçerlidir.
Bizim Vatan Partisi olarak, çeşitli ülkelerin parlamentolarında alınan Ermeni Soykırımı kararlarına karşı mücadelede, temel görüşümüz, parlamentoların soykırım kararı almaya yetkili olmadığı esasına dayanmaktadır. Bu görüşün hukuken tartışılması bile mümkün değildir. Çünkü Sözleşme, yetkili mahkemeyi açıkça belirlemiş. AİHM kararlarında ve hukuk doktrininde ittifakla kabul edilen görüş budur.
BİLGİSİZ MİLLİYETÇİLİK OLUR MU
Şimdi İyi Parti, kalkıyor, TBMM’nin Fransa’nın Cezayir’de soykırım suçu işlediğine dair bir “kanun” çıkartmasını öneriyor. Oysa konu, kanun konusu değildir, olsa olsa TBMM Kararı’na konu olabilir. Ancak o da hukuk dışı olur. Çünkü TBMM yetkisiz. Ayrıca devletler soykırım suçunun öznesi değildir, ancak siyasal sorumluluk taşırlar.
Görüldüğü gibi bu tür ciddî davalar, hamasetle yürütülmüyor. 2005 yılında “Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır” parolasıyla mücadeleye başladığımız ve AİHM’de dava açtığımız zaman, çağırdığımız halde lütfedip mücadeleye katılmayanlar, şimdi Türk Milleti’nin oylarını avlamak için sahne alıyorlar. Ancak bu davalar, bilgiyle kazanılıyor.
KANUNİ SÜLEYMAN’A UZANAN TARİH KAVGASI
Bir Hukuk meselesi olan soykırım suçunu Hukuk dışı alana taşırma gayretini, İyi Parti’nin Meclis’e verdiği sözde Kanun Önergesi yanında, Genel Başkanı Akşener’in sosyal paylaşım hesaplarında da görüyoruz:
“Mesele tarih ise Kanuni’nin, Fransuva’ya yazdığı mektubu mu okuyalım? Kendi tarihinin hesabını veremeyen Fransa’nın, Türk tarihine leke sürmeye kalkışan kararı, hem fikrimizde, hem de vicdanımızda hükümsüzdür.”
Oysa soykırım suçu, bir tarih konusu değil, fakat hukuk konusudur. Tarih boyutu, hukuk boyutundan ayrıdır. Fransa Devlet Başkanı Macron’un aldığı kararın içeriği, Fransa Anayasa Konseyi tarafından defalarca iptal edilmiştir. Fransa üniversitelerinde okutulan AİHM Perinçek-İsviçre Davası derslerinde ve doktora çalışmalarında Perinçek’in hukukî görüşleri kabul edilmiştir.
Bu mücadelede, AİHM Kararlarına ve Hukuk Doktrinine değil de Kanunî Sultan Süleyman’ın mektubuna dayanmaya kalkmak, Türkiye’nin hakim sınıflar düzlemindeki siyasetinin seviyesizliğini kanıtlama çabasından başka bir anlam taşımıyor. Türkiye’nin soykırım konusunda karşılaştığı sorunlar, Kanunî Süleyman’la çözülmez. AİHM’nin Perinçek-İsviçre Davası’nda aldığı kararları bilmek yeterlidir.
Düzeltme:
Sağolsun, Eskişehir’den Prof. Dr. Can Ayday arkadaşım düzeltmiş, Eskişehir’in suyu kaplan suyu değil kalabak suyu.
Çocukluğumuzda Ankara-İsrtanbul treni Eskişehir İstasyonu’nda durunca, koşar çeşmeden su içerdik. Suyun tadı dilimizde kalmış, ama ismini yanlış hatırlıyotuz.
KANUNLAR GENELDİR
Birincisi, İyi Parti Meclis’e girmiş fakat kanun nedir bilmiyor. Kanunlar geneldir. Herhangi bir kişi veya olay hakkında kanun çıkarılamaz. Bu durumlarda yapılan düzenlemelere kanun değil, Anayasa Hukuku’nda “TBMM Kararı” denir.
SOYKIRIM SUÇUNU BİREYLER İŞLER DEVLETLER İŞLEMEZ
Ceza Hukuku’nun temel ilkesidir: Suç ve ceza bireyseldir. Suçu özel kişiler işler, bireyler işler, tüzel kişiler ve devletler suç işlemez. Vergi Hukuku’nun kurumlara uyguladığı yaptırımlar, Ceza Hukuku’nun suç ve ceza kavramlarından farklıdır.
Uluslararası hukuk doktrininde, soykırım suçunu belli bir devletin yöneticilerinin işlemesi durumunda, o devletin de sorumlu olacağı yönünde görüşler vardır. Ancak dikkat buyurulsun, buradaki sorumluluk, ceza sorumluluğu değildir, siyasal sorumluluktur. Bu nedenle devletler soykırım suçu işlemez.
PARLAMENTOLAR SOYKIRIMA HÜKMEDEMEZ
Daha önemlisi, parlamentoların soykırıma hükmetme yetkisi yoktur.
1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi, soykırım suçunu tanımlamıştır. Soykırım bir suçtur.
Dolayısıyla soykırım suçu, bir tarih konusu veya siyaset konusu değil, Ceza Hukuku konusudur.
Her suçta olduğu gibi soykırım suçunun varlığına da yetkili mahkeme karar verir.
Yine BM Sözleşmesi’nde öngörüldüğü üzere, yetkili mahkeme, soykırım suçunun işlendiği ülkenin yerel mahkemesi veya Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi ve Büyük Daire, Perinçek-İsviçre Davası’nda, 13 Aralık 2013 günü ve 15 Ekim 2015 günü aldığı kararlarda, parlamentoların, devlet başkanlarının, belediyelerin, üniversitelerin vb soykırım suçuna hükmedemeyeceklerini bir kez daha saptamıştır. Yine AİHM, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Mercan ile İsviçre Devleti arasındaki davada 30 Kasım 2017 günü aldığı kararla aynı saptamasını yinelemiştir. AİHM bu kez kararını oybirliğiyle almıştır. Bizim tezlerimiz karşısındaki hukuk dışı tavır, yerle bir olmuştur.
AİHM kararları, 1915 Olayları ile Holokost arasında tarihsel ve hukuki benzerlik olmadığı yönündeki artık perçinlenmiş olan içtihadıyla, 1915’te soykırım suçunun işlenmediğini de kabul etmiştir. Mahkeme kararı yok, soykırım yok! Aynı içtihat, Cezayir olayları için de geçerlidir.
Bizim Vatan Partisi olarak, çeşitli ülkelerin parlamentolarında alınan Ermeni Soykırımı kararlarına karşı mücadelede, temel görüşümüz, parlamentoların soykırım kararı almaya yetkili olmadığı esasına dayanmaktadır. Bu görüşün hukuken tartışılması bile mümkün değildir. Çünkü Sözleşme, yetkili mahkemeyi açıkça belirlemiş. AİHM kararlarında ve hukuk doktrininde ittifakla kabul edilen görüş budur.
BİLGİSİZ MİLLİYETÇİLİK OLUR MU
Şimdi İyi Parti, kalkıyor, TBMM’nin Fransa’nın Cezayir’de soykırım suçu işlediğine dair bir “kanun” çıkartmasını öneriyor. Oysa konu, kanun konusu değildir, olsa olsa TBMM Kararı’na konu olabilir. Ancak o da hukuk dışı olur. Çünkü TBMM yetkisiz. Ayrıca devletler soykırım suçunun öznesi değildir, ancak siyasal sorumluluk taşırlar.
Görüldüğü gibi bu tür ciddî davalar, hamasetle yürütülmüyor. 2005 yılında “Ermeni Soykırımı Emperyalist Bir Yalandır” parolasıyla mücadeleye başladığımız ve AİHM’de dava açtığımız zaman, çağırdığımız halde lütfedip mücadeleye katılmayanlar, şimdi Türk Milleti’nin oylarını avlamak için sahne alıyorlar. Ancak bu davalar, bilgiyle kazanılıyor.
KANUNİ SÜLEYMAN’A UZANAN TARİH KAVGASI
Bir Hukuk meselesi olan soykırım suçunu Hukuk dışı alana taşırma gayretini, İyi Parti’nin Meclis’e verdiği sözde Kanun Önergesi yanında, Genel Başkanı Akşener’in sosyal paylaşım hesaplarında da görüyoruz:
“Mesele tarih ise Kanuni’nin, Fransuva’ya yazdığı mektubu mu okuyalım? Kendi tarihinin hesabını veremeyen Fransa’nın, Türk tarihine leke sürmeye kalkışan kararı, hem fikrimizde, hem de vicdanımızda hükümsüzdür.”
Oysa soykırım suçu, bir tarih konusu değil, fakat hukuk konusudur. Tarih boyutu, hukuk boyutundan ayrıdır. Fransa Devlet Başkanı Macron’un aldığı kararın içeriği, Fransa Anayasa Konseyi tarafından defalarca iptal edilmiştir. Fransa üniversitelerinde okutulan AİHM Perinçek-İsviçre Davası derslerinde ve doktora çalışmalarında Perinçek’in hukukî görüşleri kabul edilmiştir.
Bu mücadelede, AİHM Kararlarına ve Hukuk Doktrinine değil de Kanunî Sultan Süleyman’ın mektubuna dayanmaya kalkmak, Türkiye’nin hakim sınıflar düzlemindeki siyasetinin seviyesizliğini kanıtlama çabasından başka bir anlam taşımıyor. Türkiye’nin soykırım konusunda karşılaştığı sorunlar, Kanunî Süleyman’la çözülmez. AİHM’nin Perinçek-İsviçre Davası’nda aldığı kararları bilmek yeterlidir.
Düzeltme:
Sağolsun, Eskişehir’den Prof. Dr. Can Ayday arkadaşım düzeltmiş, Eskişehir’in suyu kaplan suyu değil kalabak suyu.
Çocukluğumuzda Ankara-İsrtanbul treni Eskişehir İstasyonu’nda durunca, koşar çeşmeden su içerdik. Suyun tadı dilimizde kalmış, ama ismini yanlış hatırlıyotuz.
20190429
✍️ 🇹🇷 Atatürk'te 'Çocuk Bayramı' vurgusu yok! - Ercan Dolapçı
Atatürk'te 'Çocuk Bayramı' vurgusu yok!
Aydınlık GazetesiERCAN DOLAPÇI
23 Nisan 1920 günü açılan TBMM'nin tarihimizdeki önemini vurgulamak için, 1921 yılından itibaren bayram olarak ilan edildi. Bugün, Atatürk'ün ölümüne kadar hep Milli Bayram olarak kutlandı ve Atatürk de bugüne ilişkin yayımladığı mesajlarında 'milli hakimiyete' vurgu yaptı.
Çocuk bayramı ise bugüne ayrıca eklendi ve 1981 yılında resmileşti, Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Dr. Doğu Perinçek'in "23 Nisanlar balon bayramı oldu" mealindeki açıklamasıyla başlayan tartışmaya katkı sunmak amacıyla bu makaleyi hazırladım. Yaptığım araştırmada dikkatimi çeken, Atatürk'ün açıklamalarında (1921-38) çocuk bayramına ilişkin bir vurgunun olmaması. Bunu özellikle 23 Nisan gününe ilişkin açıklamalarını dikkate alarak belirtiyorum. Yani Atatürk dışında çocuk bayramı gelişmiş ve özellikle 12 Eylül yönetiminin müdahalesiyle Milli Egemenlik Bayramı'na "Çocuk Bayramı" ilave edilmiş. Resmileşen bu bayrama 1981 tarihinden itibaren de uluslararası çocuk etkinliği katılmış. Böylece uluslararası 'balon' bayramı olmuş!
'MUKADDES DAVA'
Oysa Cumhuriyetin Atatürklü yıllarında da vurgulandığı gibi, 23 Nisan milli tarahimizde çok önemli bir yere sahip. Milli Mücadelenin başlaması, adım adım zafere ulaşması bu oluşumla ilgili. Yani önce kurtulup sonra devrim yapmadık. 23 Nisan günü padişahsız, halifesiz Meclisin açılması ve bunu yoksul Anadolu halkının bizzat kendi çabalarıyla ve onun önderi Mustafa Kemal Paşa'nın girişimiyle yapması tam manasıyla bir devrim! Öyle ki, bu devrim sayesinde milli orduyu kurduk ve yaratığı zaferlerle kurtulduk. Bu süreç içinde de adım adım devrimlerimizi hayata geçirdik. Böylece önce milli iradeyi ortaya koyarak devrim yaptık, sonra kurtulduk. Bu bilinçle de 23 Nisan 1921 günü Meclis bu günü "Milli Bayram" olarak ilan etti. Mustafa Kemal Paşa bugüne ilişkin olarak şu tebrik mesajını yayımladı:
"Kurtuluş ve bağımsızlık davası ile kıyam eden tekmil Anadolu'nun bu mukaddes davası temsil ve müdafaa için vücuda getirdiği Türkiya Büyük Millet Meclisi 1920 senesi Nisan'ın yirmi üçüncü günü açılmıştı. Yine ve ulvi bir tarihe başlangıç olan bu yüce günü milletin hatırasında ebediyen yaşatmak üzere Meclis'imiz bugün 23 Nisan tarihini milli bayram sayılmasını özel bir kanun ile kabul etmiştir. Bu mukaddes tarihi vücuda getiren milli mücahedelerin en canlı ve fedekâr etkeni bulunan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk heyetlerini büyük bir samimiyet ve hararetle tebrik eder ve bu tebriklerin bütün kaza, nahiye ve mahallelerin idare heyetlerine de bildirilmesini rica eylerim, Efendim." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 11, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.146.)
'BAĞIMSIZLIK BENİM KAREKTERİMDİR'
Mustafa Kemal Paşa, 22 Nisan 1921 günü de Hakimiyeti Milliye gazetesine 23 Nisan gününün önemine ilişkin görüşlerini açıklar. "Bağımsızlık" vurgusu yapar. Bu açıklama gazetenin 24 Nisan tarihli nüshasında yayımlanır. Paşa sözlerine "16 Mart feci vekası üzerine artık büsbütün kement vurulmuş, millet ve memleket başsız kalmıştı. Onun bağımsızlığını düşünmek ve kurtarmak için Anadolu'da milli bir meclis toplamak lazım geldi" ifadeleriyle başlar. Paşa sözlerine şu önemli vurgularla devam eder: "Hürriyet ve bağımsızlık benim karekterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli miraslarından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. (...) Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vecut ve beka bilabilmesi, mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara çok ehemmiyet veririm ve bu vasıfların kendimde mevcudiyetini iddia edebilmek için, milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir." (Age, s.143.)
23 Nisan 1920 günü BMM'nin açılışı nedeniyle Mustafa Kemal Paşa'nın kaleme aldığı ve en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey'in kürsüden okuduğu açış konuşmasında Meclisin neden açıldığı şu ifadelerle dile getirilmişti:
"İstanbul'da geçici kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün esaslarıyla hilafet makamı ve hükümet merkezinin bağımsızlığı iptal edildiği malumunuzdur. Bu vaziyete baş eğmek, milletimizin teklif olunan yabancı esaretini kabul etmesi demekti. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak kati azminde olan, ezelden beri hür ve serbest milletimiz, esaret vaziyetini tam bir şiddet ve katiyetle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayacak Yüce Meclis'inizi vücuda getirmiştir." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, Kaynak Yayınları, s.25.)
MİLLİ HÜKÜMET HARİKASI
Milletin egemenliğini ele alarak bağımsızlık davasını güttüğü bu günün ertesi yıl, Paşa Sakarya gibi büyük bir zaferle 23 Nisan'ı karşılamıştır. 23 Nisan 1922 günü Anadolu'da Yeni Gün gazetesine verdiği demeçte şunları dile getirir: "23 Nisan günü, Türkiya milli tarihinin başlangıcı, yeni bir dönem noktasıdır. Bugün, bir düşmanlık dünyasına karşı kıyam eden Türkiya halkının Türkiya Büyük Millet Meclisi'ni vücuda getirmek ve onun etrafına toplanarak en hukuki manasında milli bir hükümet kurmak hususunda gösterdiği harikayı ifade eder." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 12, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.391.)
Musatfa Kemal Paşa, 23 Nisan'ı "Türkiye milli tarihinin başlangıcı" olarak görüyor. "Milli bir hükümet kurmaktaki" atılımını ise önemsiyor. Gerçekten de bu atılımla dört ay sonra düşman bozguna uğratılacak ve zafere ulaşılacaktır. Paşa, 1927 Nutuk'unda 23 Nisan atılımını şöyle tanımlar: "Meclis'te toplanan milli iradeyi bilfiil vatanın mukadderatına el koymuş tanımak, esas ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üzerinde bir kuvvet mevcut değildir.
"Efendiler, bu esaslara dayanmış olan bir hükümetin mahiyeti, kolayca anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, milli hakimiyet esasına dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir."
Paşa bugünün önemini ve açtığı ufku ise 2 Ocak 1922 günü Cemal Paşa'ya gönderdiği mektupta şu ifadelerle açıklar: "Türkiye'de tahmin edemeyeceğin derecede bir inkılap olmuştur. Bütün manasıyla bir halk hükümeti teşekkül etmiştir. Kanun yapma ve icra salahiyetlerini kendine toplayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün devlet işlerine bizzat el koymuştur." (Age, C.12, s.195.)
Aydınlık GazetesiERCAN DOLAPÇI
23 Nisan 1920 günü açılan TBMM'nin tarihimizdeki önemini vurgulamak için, 1921 yılından itibaren bayram olarak ilan edildi. Bugün, Atatürk'ün ölümüne kadar hep Milli Bayram olarak kutlandı ve Atatürk de bugüne ilişkin yayımladığı mesajlarında 'milli hakimiyete' vurgu yaptı.
Çocuk bayramı ise bugüne ayrıca eklendi ve 1981 yılında resmileşti, Vatan Partisi Genel Başkanı Sayın Dr. Doğu Perinçek'in "23 Nisanlar balon bayramı oldu" mealindeki açıklamasıyla başlayan tartışmaya katkı sunmak amacıyla bu makaleyi hazırladım. Yaptığım araştırmada dikkatimi çeken, Atatürk'ün açıklamalarında (1921-38) çocuk bayramına ilişkin bir vurgunun olmaması. Bunu özellikle 23 Nisan gününe ilişkin açıklamalarını dikkate alarak belirtiyorum. Yani Atatürk dışında çocuk bayramı gelişmiş ve özellikle 12 Eylül yönetiminin müdahalesiyle Milli Egemenlik Bayramı'na "Çocuk Bayramı" ilave edilmiş. Resmileşen bu bayrama 1981 tarihinden itibaren de uluslararası çocuk etkinliği katılmış. Böylece uluslararası 'balon' bayramı olmuş!
'MUKADDES DAVA'
Oysa Cumhuriyetin Atatürklü yıllarında da vurgulandığı gibi, 23 Nisan milli tarahimizde çok önemli bir yere sahip. Milli Mücadelenin başlaması, adım adım zafere ulaşması bu oluşumla ilgili. Yani önce kurtulup sonra devrim yapmadık. 23 Nisan günü padişahsız, halifesiz Meclisin açılması ve bunu yoksul Anadolu halkının bizzat kendi çabalarıyla ve onun önderi Mustafa Kemal Paşa'nın girişimiyle yapması tam manasıyla bir devrim! Öyle ki, bu devrim sayesinde milli orduyu kurduk ve yaratığı zaferlerle kurtulduk. Bu süreç içinde de adım adım devrimlerimizi hayata geçirdik. Böylece önce milli iradeyi ortaya koyarak devrim yaptık, sonra kurtulduk. Bu bilinçle de 23 Nisan 1921 günü Meclis bu günü "Milli Bayram" olarak ilan etti. Mustafa Kemal Paşa bugüne ilişkin olarak şu tebrik mesajını yayımladı:
"Kurtuluş ve bağımsızlık davası ile kıyam eden tekmil Anadolu'nun bu mukaddes davası temsil ve müdafaa için vücuda getirdiği Türkiya Büyük Millet Meclisi 1920 senesi Nisan'ın yirmi üçüncü günü açılmıştı. Yine ve ulvi bir tarihe başlangıç olan bu yüce günü milletin hatırasında ebediyen yaşatmak üzere Meclis'imiz bugün 23 Nisan tarihini milli bayram sayılmasını özel bir kanun ile kabul etmiştir. Bu mukaddes tarihi vücuda getiren milli mücahedelerin en canlı ve fedekâr etkeni bulunan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk heyetlerini büyük bir samimiyet ve hararetle tebrik eder ve bu tebriklerin bütün kaza, nahiye ve mahallelerin idare heyetlerine de bildirilmesini rica eylerim, Efendim." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 11, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.146.)
'BAĞIMSIZLIK BENİM KAREKTERİMDİR'
Mustafa Kemal Paşa, 22 Nisan 1921 günü de Hakimiyeti Milliye gazetesine 23 Nisan gününün önemine ilişkin görüşlerini açıklar. "Bağımsızlık" vurgusu yapar. Bu açıklama gazetenin 24 Nisan tarihli nüshasında yayımlanır. Paşa sözlerine "16 Mart feci vekası üzerine artık büsbütün kement vurulmuş, millet ve memleket başsız kalmıştı. Onun bağımsızlığını düşünmek ve kurtarmak için Anadolu'da milli bir meclis toplamak lazım geldi" ifadeleriyle başlar. Paşa sözlerine şu önemli vurgularla devam eder: "Hürriyet ve bağımsızlık benim karekterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli miraslarından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. (...) Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vecut ve beka bilabilmesi, mutlak o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara çok ehemmiyet veririm ve bu vasıfların kendimde mevcudiyetini iddia edebilmek için, milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir." (Age, s.143.)
23 Nisan 1920 günü BMM'nin açılışı nedeniyle Mustafa Kemal Paşa'nın kaleme aldığı ve en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey'in kürsüden okuduğu açış konuşmasında Meclisin neden açıldığı şu ifadelerle dile getirilmişti:
"İstanbul'da geçici kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün esaslarıyla hilafet makamı ve hükümet merkezinin bağımsızlığı iptal edildiği malumunuzdur. Bu vaziyete baş eğmek, milletimizin teklif olunan yabancı esaretini kabul etmesi demekti. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak kati azminde olan, ezelden beri hür ve serbest milletimiz, esaret vaziyetini tam bir şiddet ve katiyetle reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayacak Yüce Meclis'inizi vücuda getirmiştir." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, Kaynak Yayınları, s.25.)
MİLLİ HÜKÜMET HARİKASI
Milletin egemenliğini ele alarak bağımsızlık davasını güttüğü bu günün ertesi yıl, Paşa Sakarya gibi büyük bir zaferle 23 Nisan'ı karşılamıştır. 23 Nisan 1922 günü Anadolu'da Yeni Gün gazetesine verdiği demeçte şunları dile getirir: "23 Nisan günü, Türkiya milli tarihinin başlangıcı, yeni bir dönem noktasıdır. Bugün, bir düşmanlık dünyasına karşı kıyam eden Türkiya halkının Türkiya Büyük Millet Meclisi'ni vücuda getirmek ve onun etrafına toplanarak en hukuki manasında milli bir hükümet kurmak hususunda gösterdiği harikayı ifade eder." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 12, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.391.)
Musatfa Kemal Paşa, 23 Nisan'ı "Türkiye milli tarihinin başlangıcı" olarak görüyor. "Milli bir hükümet kurmaktaki" atılımını ise önemsiyor. Gerçekten de bu atılımla dört ay sonra düşman bozguna uğratılacak ve zafere ulaşılacaktır. Paşa, 1927 Nutuk'unda 23 Nisan atılımını şöyle tanımlar: "Meclis'te toplanan milli iradeyi bilfiil vatanın mukadderatına el koymuş tanımak, esas ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üzerinde bir kuvvet mevcut değildir.
"Efendiler, bu esaslara dayanmış olan bir hükümetin mahiyeti, kolayca anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, milli hakimiyet esasına dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir."
Paşa bugünün önemini ve açtığı ufku ise 2 Ocak 1922 günü Cemal Paşa'ya gönderdiği mektupta şu ifadelerle açıklar: "Türkiye'de tahmin edemeyeceğin derecede bir inkılap olmuştur. Bütün manasıyla bir halk hükümeti teşekkül etmiştir. Kanun yapma ve icra salahiyetlerini kendine toplayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün devlet işlerine bizzat el koymuştur." (Age, C.12, s.195.)
'BÜYÜK MİLLİ BAYRAM'
Gazi Paşa, 23 Nisan 1923 günü yayımladığı beyannamede ise yine Milli Bayram'a vurgu yapar: "Bugün dördüncü 23 Nisan Milli Bayramı'nı idrak ediyoruz. Bu büyük milli bayram asil ve kahraman milletimize mübarek olsun. Vatanımızda milli hükümet esasının konması hatırasını canlı tutan günün yadı münasebetiyle, bütün memleketin milli bağımsızlık ve hakimiyetin sonsuz feyizleri ebediyen mesut olmasını temenni eylerim." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 15, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.304.)
Paşa, 25 Nisan 1923 günü de ordulara tebrik telgrafı gönderir: "Bütün millet ve memleket bugün 23 Nisan Bayramı'nı idrak ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış günü olan bu tarih, vatanımızda millet hakimiyetini teessüsüne başlangıç olmuştu. Her mesut günde sizi hatırlayan ve vatanın müdafaasını sizin büyük liyakatinizden bekleyen Başkumandanınız sıfatıyla hepinizin milli bayramını tebrik ederim." (Age, s.307.)
13 Ağustos 1923 günü TBMM'de yaptığı konuşmada ise "halk hükümetine" vurgu yapar: "İlk Meclis'imiz milletin kendi mukadderatına bizzat el koyduğunu ilan etti. Milli hâkimiyet esaslarını harekât düsturu kabul etti ve kuvvetli bir halk hükümetinin esasını ortaya koydu. (Şiddetli alkışlar.)" (ATABE, C.16, s.76.)
Gazi Paşa, 23 Nİsan 1924 günü yayımladığı mesajda ise şu vurguları yapar: "Beş sene evvel nasılsa bugün de aynı hisler ile mütehassisim. Bugünden ve gelecekten eminim. Bugün nasılsa yarın da öyle olacaktır." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.16, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.252.)
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, 1928 yılından itibaren 23 Nisan Bayramı'na ilişkin gelen kutlama mesajlarına Anadolu Ajansı aracılığıyla cevap verir. Bu usul ölümüne kadar devam eder. Bütün bu mesajlarda Atatürk'ün "Çocuk Bayramı"na ve çocuklara ilişkin bir ifadesi bulunmamaktadır. Bütün vurgu, günün önemi ve millet hakimiyetidir. Yani "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" vurgusu. Çocuk bayramı ise "23 Nisan Bayramı" dışında gelişmiştir. Zaman içinde bugüne eklenmiştir. Onun öyküsünü de yan sütünlarda bulacaksınız.
Devrimin özünden uzaklaşılınca, milli bayramlar da zamanla içerikten çok gösterilerle anılır oldu. Mahiyet kayboldu, şekilcilik öne çıktı. Tıpkı 12 Eylül sonrası 23 Nisan Bayramı'nın asıl gayesinden uzaklaşarak "balon bayramı"na dönüşmesi gibi...
23 Nisan’a ‘Çocuk Bayramı’ nasıl eklendi?
TBMM, 23 Nisan 1920 Cuma günü Ankara'da cuma namazı sonrası resmi törenle açıldı. 30 bin nüfuslu Ankara tarihi bir kalabalığı yaşadı. Herkes en iyi kıyafetleriyle Milli Gün'e katıldı. O heyecanı yaşadı. Artık o günden itibaren egemenlik fiilen milletindi.
Meclis'in açılışının birinci yıldönümünde de 23 Nisan günü, '23 Nisan Milli Bayramı' olarak kutlanmaya başlandı. Bu genç Türkiye'nin ilk milli bayramı oldu. 1 Kasım 1922 günü Saltanatın kaldırılması da 'Hakimiyet-i Milliye Bayramı' olarak kabul edildi. İki benzer bayram, 1935 yılında bayramlar ve tatil günleriyle ilgili kanun değişikliğiyle birleştirildi. '23 Nisan Milli Bayramı'nın adı 'Milli Hakimiyet Bayramı' olarak kabul edildi.
Kimsesiz çocuklara yardım etkinlikleri
1923-1927 yılları arasında Himaye-i Etfal Cemiyeti tarafından, 23 Nisan günleri çocuk etkinlikleri düzenlenmeye başlandı. Bu etkinlikler giderek ilgi gördü ve 23 Nisan, Çocuk Bayramı olarak da anılmaya başlandı. 1927 yılında Himaye-i Etfal Cemiyeti ve Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın himayesinde '23 Nisan Çocuk Bayramı' kutlamaları yapıldı.
Cumhurbaşkanlığı bandosu çocuklar için konser verdi ve Ankara'da çocuk balosu düzenlendi. Çocuk Bayramı, savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacıyla kutlanmaya başlandı. Ayrıca onlara yardım kampanyaları düzenlendi. 1929 yılından itibaren de 23-30 Nisan günleri 'Çocuk Haftası' olarak etkinliklerle kutlanmaya başlandı. 23 Nisan, Milli Hakimiyet ve ayrıca o gün kutlanan Çocuk Bayramı resmiyet dışı birlikte kutlanarak yerleşti ve günümüze geldi. Çocukları makamda kabul etme geleneği de ilk kez 1933 yılında Atatürk tarafından başlatıldı. Aynı yıl Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip tarafından 'Andımız' kaleme alındı ve bugünlere kadar çocuklar tarafından her sabah onu okudu.
1980'de resmi bayram oldu
Kutlamalara 1975 yılında TRT dahil olmaya başladı. 1978 yılında TBMM'deki kutlamalara ise ilk kez çocuklar da katıldı. 1979 yılında bu uygulama Ankara ilkokullarından gelen çocuklarla düzenli olarak devam etti. UNESCO, 1979 yılını "Dünya Çocuk Yılı" ilan etti. TRT tarafından, 23 Nisan 1979 günü 'Uluslararası Çocuk Şenliği' düzenledi. Dünyanın birçok ülkesinden gelen çocuklar, Ankara'da el ele vererek milli bayramı kutladı. Kardeşlik mesajı verdi... 1980 yılında bütün illerden gelen çocuklarla 'Çocuk Parlamentosu' oluşturuldu. 12 Eylül 1980 yönetimi bu bayramı, 1981 yılından itibaren, '23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' adıyla resmileştirdi ve bu isimle kutlanmaya başladık.
1980'de resmi bayram oldu
Kutlamalara 1975 yılında TRT dahil olmaya başladı. 1978 yılında TBMM'deki kutlamalara ise ilk kez çocuklar da katıldı. 1979 yılında bu uygulama Ankara ilkokullarından gelen çocuklarla düzenli olarak devam etti. UNESCO, 1979 yılını "Dünya Çocuk Yılı" ilan etti. TRT tarafından, 23 Nisan 1979 günü 'Uluslararası Çocuk Şenliği' düzenledi. Dünyanın birçok ülkesinden gelen çocuklar, Ankara'da el ele vererek milli bayramı kutladı. Kardeşlik mesajı verdi... 1980 yılında bütün illerden gelen çocuklarla 'Çocuk Parlamentosu' oluşturuldu. 12 Eylül 1980 yönetimi bu bayramı, 1981 yılından itibaren, '23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı' adıyla resmileştirdi ve bu isimle kutlanmaya başladık.
🎞 'Arapapıştı Kanyonu'
Yerli ve yabancı turistlerin gezi rotalarında yer alan ve kuraklık nedeniyle suları çekilen Arapapıştı Kanyonu'nda, su seviyesinin yükselmesiyle tekne turları yeniden başladı.https://t.co/0FZlGWnT7q pic.twitter.com/5UKH2hckRZ— TRT HABER (@trthaber) April 30, 2019
🗺 🇹🇷 Hangi Bölgede Hangi Tarım Ürünü Yetişir?
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik göstermesine de yol açmıştır. Yer şekilleri aynı zamanda bölgelerde yetişen ürünlerin yetişme koşullarını, çeşitlerini, yetişme sürelerini vb. gibi özellikleri etkileyebilmektedir. Peki hangi bölgemizde hangi ürünler yetişiyor? Aşağıdaki listede hangi bölgede hangi ürünlerin yetiştirildiğini görebilirsiniz. Tarım ürünlerinin yetiştiği bölgeler haritası
Marmara’da Yetişen Tarım Ürünleri
- Buğday,
- Ayçiçeği,
- Şeker pancarı,
- Tütün,
- Mısır,
- Pirinç,
- Şerbetçi otu,
- Zeytin,
- Dut,
- Meyve,
- Sebze
Akdeniz’de Yetişen Tarım Ürünleri
- Buğday,
- Pirinç,
- Pamuk,
- Turunçgiller,
- Muz,
- Haşhaş
- Şeker pancarı,
- Zeytin
- Üzüm
Güneydoğu Anadolu’da Yetişen Tarım Ürünleri
- Buğday,
- Arpa,
- Pamuk,
- Kırmızı Mercimek,
- Susam,
- Çeltik,
- Antep Fıstığı,
- Üzüm,
- Zeytin,
- Tütün,
- Sebze,
- Meyve
Doğu Anadolu Bölgesinde Yetişen Tarım Ürünleri
- Arpa,
- Buğday,
- Çavdar,
- Tütün,
- Şeker pancarı,
- Pamuk,
- Üzüm,
- Kayısı,
- Patates,
- Lahana,
- Kavun,
- Karpuz,
- Dut,
- Elma,
- Tahıl,
- Baklagil,
- Darı
İç Anadolu Bölgesinde Yetişen Ürünler
- Tahıl,
- Şeker pancarı,
- Elma,
- Armut,
- Sebze(baklagiller-fasulye, nohut, mercimek, bakla),
- Ayçiçeği,
- Badem,
- Patates
Ege Bölgesinde Yetişen Ürünler
- Tütün,
- Zeytin,
- Üzüm,
- İncir,
- Pamuk,
- Turunçgiller,
- Pirinç,
- Sebze,
- Meyvelik
Karadeniz Bölgesinde Yetişen Ürünler
- Mısır,
- Çeltik(Pirinç),
- Tütün,
- Çay,
- Ayçiçeği,
- Fındık,
- Turunçgiller (portakal, mandalina, limon, greyfurt)
- Patates,
- Soğan
- Sarımsak,
- Keten-Kenevir
Alıntı/ Kaynak: https://www.hangisoru.com/hangi-bolgede-hangi-tarim-urunu-yetisir-9118.html
✍️ Anadolu’da neler oldu? - Prof. Dr. Sait Yılmaz
Anadolu’da neler oldu?
26 Nisan 2019
Prof. Dr. Sait Yılmaz
“Ferman Padişahınsa,
Dağlar Bizimdir.”
Dadaloğlu, (1865).
Osmanlı, Anadolu’ya gereken değeri vermemiş ve kendi özü, pek çok ayaklanma ve isyan ile birlikte onu en çok uğraştıran sorunlardan biri olmuştur. Anadolu’da son bin yılda neler olduğunun doğru bir muhasebesini çıkarmak, kimliğimizin kaynaklarını hatırlamak zorundayız. Bu analizi son bin yılımızda Anadolu’daki Türk kimliğine şekil veren aşağıdaki parametreler üzerinden yapacağız;
– Selçuklu’nun mirası ve Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi,
– Osmanlı’nın devlet düzeni, Türklüğü ve Anadolu Türklerine bakışı,
– Karındaş Katliamı ve Oğuz boyları liderlerinin yok edilmesi,
– Anadolu’da din anlayışı ve Aleviliğin kökleri,
– Anadolu’da yaşanan ayaklanma ve isyanlar,
– Anadolu’ya yapılan göçler ve nihayet,
– Osmanlı’nın mirası üzerinden yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması.
Böylece, bugün geldiğiniz noktada yaşadığımız toplumsal sorunları anlamamıza temel teşkil edecek sonuçlara ulaşmaya çalışacağız.
Osmanlı ve Türklük…
Osmanlı Devleti’nin yerleşip serpilmesinde tayin edici unsur yani ana dinamik Türkmen damarıdır. Osmanlı, ağırlıkla Selçuklu ve Türkmen beyliklerinin birikimi ve kadrolarıyla kurulmuştur. Ancak, Osmanlı sonraki dönemlerdeki kurumlaşması ile kültürel ve siyasal olarak Türkmenlere iyice yabancılaşır. Bunun sonucu olarak, Türkmen beyliklerinin ve ardından Alevi ayaklanmalarının ezilmesine başvurulacak ve bu süreçte sarayın ve ideolojik uzantılarının ürettiği aşağılayıcı bir literatür ortaya çıkacaktır.
Osmanlı Devleti, Balkanlara ve İstanbul’a yerleşip çok uluslu bir imparatorluk olduktan sonra Türklük ve Türkçülük duygularına hemen hiç önem vermemiştir. Devletin bağı, Osmanlı hanedanı ve İslam dini idi. İslami ideoloji, Ortaçağ boyunca Türklerin sosyal, politik, hukuk ve eğitim kavramlarını etkilemiş ve Osmanlı Devleti’nin İslami yapısı Türklük bilincini ikinci plana itmiştir.
Devletin asıl gücü Rumeli’de toplanmış, buranın çöküşü ile sonu gelmiştir. Bu durum, 19. yüzyıla dek sürecek, diğer ulusların Osmanlıyı reddi sonucunda Türklüğün kimlik olarak belirlenmesine sarılınacaktır.
Ayaklanma ve isyanlar..
Osmanlı tarihi yazılırken genellikle bu ayaklanmaların arkasındaki ekonomik nedenler gizlenerek ideolojik-dinsel neden öne çıkarılmak sureti ile bir çarpıtma yapılır ve sık olarak hatalı bir şekilde Alevilik ve Şiilik birbirine karıştırılır. 1230-1240 yıllarında Sünni İslam’a dâhil olmayan göçebelerin Selçuklu’ya karşı giriştiği Babai isyanı, Aleviliğin tarihsel altyapısını oluşturmaktadır.
Sorun göçebe Türklerin yerleşikliğe, merkezin iskân politikalarına ve Sünni İslam’dan yana tavır almasına duyulan tepki idi. Baba İshak, Şeyh Bedrettin gibi halk kahramanlarının savaşı ve yoldaşlığı, başkalarının birikimlerine el koyan haksız egemene karşı koymaktı.
Osmanlı tarihinde üç büyük iç direniş dalgası ile karşılaşacaktır;
– Bunlardan ilki Fatih dönemi de dâhil kuruluştan imparatorlaşmaya geçen yüzyıllarda gerçekleşen Babai İsyanı, Şeyh Bedrettin isyan dalgası ve ilhak edilen Türk-Müslüman beyliklerinin direnişleridir.
– İkincisi; 16. ve 17. yüzyıl imparatorluk dönemine damgasını vuracak olan ve önce Kızılbaş sonra da Celali ağırlıklı halk ayaklanmalarıdır.
– Üçüncü dalga ise Hıristiyan ve diğer bağlı halkların 19. yüzyıldaki bağımsızlık mücadeleleridir.
Kendi Türkmen geleneğine yabancılaşan Osmanlı egemenliğine karşı halk tepkisi, beylikler ezildikten sonra artık beylerin öncülüğünde değil, doğrudan halkın kendi içinde çıkaracağı önderlerin etrafında toplanarak direnmek olacaktır.
Halk öylesine çaresiz, umutsuz ve sefalet içindedir ki her türden başkaldırı ve yağma olanağı peşine binlerce köylüyü takacaktır. Adeta bir arı kovanından boşanan halk, siyasi krizler sona erse de bir daha yerlerine oturmayacaklardır.
Yeni dönemi belirleyecek bu eşkıyalık dalgası üç kategorik biçimde kendini gösterecektir;
– İlk kesim; Köroğlu, Kiziroğlu, Demircioğlu, Kulaksız Yusuf, Aydın Yazıcı gibi adalet dağıtıcı direnişçilerdir.
– İkinci kesim; ekonomik çaresizlik ve örgütsüzlükle sağa sola saldıran, çalan, sonra daha güçlü olanların “adamı” haline gelen sıradan köylüler, suhteler, askerlerdir.
– Döneme asıl damgasını vuranlar ise bu kargaşa ortamında devlete karşı devlete dönüşecek olan yerel güç odakları olacaktır.
Sonuç..
Osmanlı rejimi, tepesinde kadir-i mutlak bir hükümdarın yer aldığı ve onun dışındaki herkesin “kul” addedildiği, hak ve özgürlük tanımayan bir hukukun geçerli olduğu, temel ordu biriminin zorla alınan Hıristiyan çocuklardan kurulu bir lejyon ordusu olduğu, Gayri Müslimlerin ve ikinci sınıf resmi mezhepten farklı inanca sahip Müslümanların “zındık (dinsiz)” ilan edilip katledilmelerine ferman çıkarıldığı bir düzendir.
1834 yılında Harp Okulu’nun kurulması ile Anadolu Türk gençleri askeri okullara alınmaya başlayacak ve zamanla ordunun tamamına hâkim olacaklardır. Böylece Türkçülüğün ve Türk milliyetçiliğinin mimarı olan Süleyman (Uslu) Paşa ve modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak Mustafa Kemal Atatürk gibi devlet adamları buradan yetişecektir.
Osmanlı Devleti bir imparatorluk, Türkiye ise bir ulus-devlettir. Ulus-devlette egemenliğin kaynağı, milletin hür ve serbest iradesidir. Bu irade milletin serbestçe seçtiği milletvekillerinin oluşturduğu TBMM’nde kendini gösterir; egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
Osmanlı Devleti’nde egemenlik, Osmanlı hanedanının tekelindedir, babadan oğula bir mülk gibi algılanır. Osmanlı Devleti’nde bireyler tebaadır, kuldur; Türkiye Cumhuriyeti’nde ise bireyler eşit hakka sahip vatandaştır.
Alıntı/Kaynak:
Makalenin geniş versiyonu için:
https://www.academia.edu/38930218/Anadoluda_neler_oldu
https://www.academia.edu/38930218/Anadoluda_neler_oldu
20190428
İngiliz turistlerin bu yaz Avrupa Birliği dışındaki ilk tercihi Türkiye
Yaz tatili yaklaşırken, İngiltere'de çoğu kişi tatil için seçimini ve rezervasyonunu yaptı. En fazla rezervasyon İspanya için yapılırken, ikinci tercih Türkiye oldu.
Bunun en önemli sebebi, İngiliz Sterlini'nin euro karşısında değer kaybetmiş olması.
Türkiye için geçen yıllardaki düşüşe oranla ciddi bir talep artışı olduğunu belirten şirket, rezervasyonlarının dörtte birinin Türkiye istikametli olduğunu, turistlerin çoğunlukla deniz kenarındaki şehirlere yöneldiğini duyurdu.
Avrupa dışına en fazla rezervasyon alan ülkelerden biri de Tunus. Tunus'a giden turist sayısı, geçen yıla göre ikiye katlandı.
Thomas Cook tur operator şefi Will Waggott, İngiliz turistlerin bu yaz çoğunlukla Avrupa dışında ve "her şey dahil" paketleri tercih ettiğini söyledi:
"Türkiye, İngiliz turistlerin en çok tercih ettiği ülke sıralamasında Yunanistan'I geçerek ikinci sıraya yükseldi. Tunus da kendisini dönüştürürken hızla yukarı doğru çıkıyor."
2019 yazı için İngiliz turistlerin en çok tercih ettiği ülkelerin başında İspanya, ardından Türkiye, 3. sırada Yunanistan, sonrasında ABD ve Kıbrıs geliyor.
Alıntı/Kaynak: BBC Türkçe
🎞 🇹🇷 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun🧿
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun.#MSB #23Nisan #GaziMustafaKemalAtatürk pic.twitter.com/LpwfFqSRKP— T.C. Millî Savunma Bakanlığı (@tcsavunma) April 23, 2019
Gölge Oyunu Sanatı
Turkish restaurant @Turkitch_US Chicago hosted 500 year old traditional shadow play (or shadow puppetry) known as “Karagöz-Hacivat”. While kids were having fun parents enjoyed flavors from #TurkishCuisine— TRConsulateChicago 🇹🇷 (@TRConsulChicago) April 24, 2019
The art of shadow play pic.twitter.com/mhajiwMf4A
🌷🌷🌷Osmanlı sarayının bahçesinden Avusturya kraliyet malikanelerine...🌷🌷🌷
“Renowned Austrian Ambassador Ogier Ghislain de Busbecq...was in the Ottoman lands in the 1550s. There were tulip bulbs among the plants that he brought with him while returning to Vienna.” Story of tulips 👇https://t.co/xnMfCTa7v9 https://t.co/1Y2u4JqUp4— TRConsulateChicago 🇹🇷 (@TRConsulChicago) April 20, 2019
'Türk Kültür Bahçesine Atatürk anıtı '
''19 Mayıs’ın 100. yılında, Cleveland Türkleri, bayrağımızın
dalgalandığı Türk Kültür Bahçesine Atatürk anıtı yapabilmek için desteğinizi bekliyor.''
dalgalandığı Türk Kültür Bahçesine Atatürk anıtı yapabilmek için desteğinizi bekliyor.''
'Türk kahvaltısı'
Turkish breakfast...in Chicago
@Turkitch_US
Simit, menemen, olives, apricots & kadayif, among others. Kaymak coming in a few weeks.
@AcarUmut
@visitist
Alıntı: Sosyal Medya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
🎞️🇹🇷Türk Dünyası'nın Yeni Bayrağı Ne Anlama Geliyor, Türk Birliği Kurulacak Mı?
ORTAK KÜLTÜR, ORTAK MİRAS Ortak tarih, ortak edebiyat, ortak kültür... Türk dünyası, gücünü Türk Devletleri Teşkilatı ile artırıyor. Teş...
-
Bu yazımızda Milli Edebiyat Dönemi'nin en önemli şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul'un "Cenge Giderken" şii...
-
Ülkemiz yer şekilleri bakımından oldukça farklı özelliklere sahiptir. Yer şekillerindeki farklılık iklimlerin bölgelere göre değişiklik...
-
* Kün-Ay tamgası ile Türklerle ilgili Göbeklitepe'de T şeklindeki dikilitaşlarda görünen Kün-Ay tamgası, Türk kavimlerinin bayrakla...