20190915

📚 📖 ✍️ 'Üç İstanbul' - Mithat Cemal Kuntay

KİTABIN ÖZETİ :

Çürüyen yozlaşan İstanbul ve bu İstanbul’un çürümüş yozlaşmış insanları .Bu romanda yazar İstanbulu’un üç kötü dönemini okuyucuya yansıtmaktadır.Yalnız kişisel çıkar ardında koşan insanlar, dalkavuklar, jurnalcalcılar, ikiyüzlüler, birbirlerinin kuyusunu kuyusunu kazanlar gibi kişilerden söz eder.Bu roman kısaca Osmanlının yıkılış romanıda denebilir.

Adnan sınıf değiştirmek isteyen tipik bir Osmanlı-Türk aydınıdır. 93 harbi sebebiyle, sekiz yaşındayken İstanbul’a göçen Adnan bir konak sahibidir. Refahına kavusup particiliğin tatlı yanlarına kandıktan sonra nihayet taparcasına sevdiği Belkis ile evlenir.Belkis yozlaşan bir tabakanın tipik bir örneğidir.

Adnan’la Belkis kişilikleri ilişkileri olaylar karşısındaki davranışları “sınıf değiştirmek isteyen bir aydınla, çöken bir zümrenim kadını” nın tipik kişilikleri ilişkileri, davranışlarıdır.

Üç İstanbul romanı üç ayrı dönemin toplum gercekliğimi yansıtması,Adnan’la Belkis gibi unutmuaz kahraman yaratması bakımından Mithat Cemal’in bu romanı bu gün ilgiyle okunmaktadır.

A. KİTABIN ANA FİKRİ : Yanlış batılılaşma ve buna sebep olan etkenler...

B. KİTAPLARDAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Hicbir romanımızda Üç İstanbul’da olduğu kadar bol troman kişisi yoktur.Adnan’la Belkis’in cevresinde gelişip genişleyen olaylat romanda irili ufaklı kırk kadar insanla anlatılmıştır.
Adnan,sonuna kadar,Belkis’e aşık ve hayran,Belkis karşısında eziktir.

C. KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ DÜŞÜNCELER
Üç İstanbul’da o pek ilkel tesadüfler,durmadan veremden ölmeler,kaldırılan cenazeler,gereksiz ayrıntılar,süslü ifadeler vecize ve paradoks çabaları romanın güçsüz yanları.Ama bunlara rağmen roman gercekten üç ayrı dönemin toplum gercekliğini yansıtması romanı ayakta tutan en büyük güç.

D. YAZARIN HAYATI:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır!" mısralarıyla tanınan şair; 1885'te İstanbul’da doğdu. 1956'da İstanbul'da yaşamını yitirdi. Tek romanı "Üç İstanbul"la büyük başarı kazandı.
Vefa İdadisi’ni ve Mektebi Hukuku bitirdi. Doktora sınavını verdikten sonra Hukuk Mektebi'nde idare hukuku asistanlığı yaptı. Adliye Nezareti Özel Kalemi’ne girerek müdürlüğe kadar yükseldi. Birinci Hukuk Mahkemesi üyeliğinden sonra Beyoğlu Dördüncü Noteri oldu. 1956'da İstanbul’da ölümüne kadar bu görevi sürdürdü.

Yazmaya şiirle başladı. İlk şiiri "Elhamra" Resimli Kitap'ta yayınlandı. 2'nci Meşrutiyet'e kadar çeşitli dergilerde yayınlanan ve aruzun ustaca kullanıldığı, ulusal duyguların ön plana çıkarıldığı şiirleriyle tanındı. Milli Edebiyat Akımı'nın değerlerini benimsedi. "Üç İstanbul" romanında da canlandırdığı Mehmet Akif'le tanışması, sanatı ve düşünceleri üzerinde etkili oldu. Çınaraltı dergisinde 1943-1944'te yayınlanan son dönem şiirlerinde Yahya Kemal Beyatlı'dan da etkilendiği görüldü.

Yalın bir dil kullandığı "Kemal", "Yirmi Sekiz Kânun-ı Evvel" gibi oyunlarında yurt sevgisi konusunu işledi. Tek romanı ve en önemli eseri "Üç İstanbul"da, 2'nci Abdülhamit, 2'nci Meşrutiyet ve Mütareke yıllarının İstanbul'unu anlattı. Gerçekçi kişiler, ayrıntılı tahliller ve bu üç dönemin yaşantısından sunduğu canlı kesitlerle dikkat çeken bu roman televizyon dizisi olarak da yayınlandı ve büyük ilgi topladı. Edebiyat araştırmaları yapan Kuntay, inceleme ve araştırmalarını 1913'te yayınlanan "Hitabet ve Münazara Dersleri", 1914'te yayınlanan "Hitabet Dersleri" kitaplarında topladı.





Yazar Selim İleri'nin Gözüyle Üç İstanbul Romanı
Mithat Cemal Kuntay'ın ölümünü (1956) hayal meyal hatırlıyorum; yazar olmasından dolayı değil. Cihangir’e yeni taşındığımız o zamanlarda, “Beyoğlu 4. Noteri ‘fena hastalığa’ yakalandı” demişlerdi. Bir zaman sonra da o kibar yaşlı adamın öldüğünü söylediler. Yıllar sonra öğrenecektim ki, Beyoğlu 4. Noteri Mithat Cemal Kuntay'mış...

Vatan sevgisi, kahramanlık konusundaki ağdalı şiirleriyle edebiyata başlamış Kuntay. Roman türünde tek eser vermiş: Üç İstanbul . Bu roman uzun süre gözden ırak kalmış. İlk basım Üç İstanbul'u Ankara Caddesindeki Semih Lutfi Kitabevi'nin camekânında, kızıl kahverengi cildiyle şimdi yine görür gibiyim... Edebiyat tarihçileri, eleştirmenler yıllar yılı ilgilenmemişler.

Üç İstanbul 1976’da ikinci kez yayınlandıktan sonra farklı değerlendirmeler ortaya çıktı. Üç İstanbul nihayet gündem kazanıyordu.

Kuntay, bir “muaşeret romanı” yazdığını belirtiyor; bildiği, tanıdığı kişileri kaleme getirdiğini, pek çok belgeden, tanıklıktan, kişisel anılarından yararlandığını vurguluyor. Gerçek yaşamdan esinli bazı roman kişileri söz konusudur Üç İstanbul da, kimi eleştirmenler bu kişileri sadece saptamakla yetinmiş, Kuntayin romanda, onları nasıl işlediğine, nasıl roman kişisine dönüştürdüğüne pek önem vermemiştir.

Eserin kalabalık kadrosu, imparatorluğun son yüzyılından değişik portreler çizer. Ayrıca, o son dönemin İstanbul’u, eşyadan töreye, görgüden, siyasetten kültüre âdeta yetkin bir tutanakta yaşatılmıştır. Bu tutanağın yer yer akıllara durgunluk verici ayrıntılarla dolup taşması kimileyin okuru bunaltsa bile, edindirdiği ‘bilgi’ göz ardı edilecek gibi değil.

Üç İstanbul, imparatorluk başkentinin Üç dönemini, II. Abdülhamid, İkinci Meşrutiyet, Mütareke dönemlerini yansıtıyor. 93 Harbi’nde babasının şehit düşmesi üzerine, küçük yaştayken annesiyle birlikte İstanbul’a gelen Adnan, şimdi Yıkılan Vatan adını verdiği bir roman yazmaktadır.

Hukuk Mektebi mezunu Adnan —Mithat Cemal de Hukuk Mektebi’ni bitirmiştir-, Maliye Nazırı’nın kızı Süheyla’ya edebiyat, Erkân-ı Harp Müşiri’nin kızı Belkıs’a tarih dersi vermektedir. Süheylâ, Adnan’a; Adnan, evli Belkıs’a aşık olurlar. Genç adam bu arada gizli İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer.

Adnan, Süheylâ’nın başkaları aracılığıyla dile getirilmiş evlilik önerisini geri çevirecek, sonra kabul edecek, bu kez de gururu kırılmış Süheylâ evlenmek istemeyecektir. Tam o dönemde, Adnan cemiyetle ilişkisi sebebiyle tutuklanır...

Adnan İkinci Meşrutiyet’te avukatlık yapar, büyük para kazanır, toplumun önde gelen insanları arasına girer. Belkıs’sa gözden düşmüş bir ailenin kızı durumundadır. Devirler değiştikçe, mevki ve para da el değiştirmektedir. Adnan Belkıs’la evlenir.

Mütareke döneminde işleri bozulmuş, yoksullaşmış, gözden düşmüş Adnan’la, onu hiçbir zaman sevmemiş Belkıs ayrılırlar. Süheylâ yardım elini uzatır ve Adnan bu kez Süheylâ’yla evlenir.

Fakat Adnan annesi gibi veremden ölecek; Süheyla kocasının evrakı arasında Belkıs’ın fotoğrafını bulacak, aşkının boşunalığını anlayacaktır...

Üç İstanbul'dakî ‘aşk üçgeni’nin kaba özeti bu. Roman kalabalık kadrosuyla çok başka oluntulara da açılıyor. Bu kalabalık kadronun kişileri çoğu kez olumsuzluklara alıp götürür okuru. Büyük çıkar oyunları, siyasî entrikalar, bir türlü dinmeyen yükseliş ihtirasları ve çoğu kez kötülüğü erdem bilmiş roman kişileri... Onların ortasında silik bir iki olumlu kişi, sözgelimi Şair Raif, Süheylâ...

Yazarın sürekli karanlık tablolar çizmesi kimi eleştirmenlerce garipsenmiştir. Ne var ki, bu karanlık tablolar, içleri hesap kitap dolu kişiler, o dönemlerin panoramasını çizmede etkileyici bir «özellik gösterir, örnekse, Hidayet’in yükselişi, dinmeyen kibri, sonunda çöküp gidişi enikonu çarpıcıdır.

Üç İstanbul etkisini dalga dalga sürdürmüş, yarın da sürdürecek bir roman. Değerli Peride Celal 1980 sonrasında okumuştu, “unutulmayacak bir eser” demişti. Sevgili Ahmet Ümit 2010'larda okudu, çok beğendiğini söyledi bana...

Üç İstanbul Özeti

Üç İstanbul, Mithat Cemal Kuntay'ın 1938 yılında yayımlanan tarihi romanı.

Roman Abdülhamit'in istibdat döneminde başlar ve Ankara Hükümeti'nin kurulduğu yıllarda son bulur. Romanın başkahramanı Adnan'dır. Romanın kapsadığı, Adnan'ın yaşamından da çıkarılabilecek olan 30-40 yıllık bir süreçtir. Eserin başında 20'li yaşlarda olan Adnan, romanın sonunda 50'li yaşlarında ölür. Romanda İstanbul'un üç dönemi (Abdülhamit dönemi İstanbul, İttihat ve Terakki dönemi İstanbul ve milli mücadeleyle önemini kaybeden İstanbul) anlatılır. Bu dönemler Adnan'ın yaşamındaki üç dönemi de kapsar; fakir ve idealist Adnan, zengin ve "önemli" Adnan, hasta ve bedbaht Adnan.

Adnan, romanın başında veremli annesiyle fakir bir hayat süren, para kazanmak için gazeteye yazılar yazan, özel dersler veren ve yaşadığı dönemi romanlaştırmak isteyen genç bir yazardır. İlerleyen bölümlerde İttahat ve Terakki'nin önemli bir kaç isminden biri ve ülkenin kaderinde söz sahibi, iktidar bağlantıları sayesinde zengin bir avukat olur. En sonunda ise ülkenin kaderinin belirlendiği Ankara'ya çağrılmayı ve eski itibarının iadesini bekleyen bedbaht bir avukat olarak ölür.