20170827

Antolojiye Atılan İmza- 'Taştaki Türkler'den Saymlıtaş'a

 
TÜRKOLOJİ TARİH KASIM 2011
Türkoloji’ye Atılan İmza,
Ordu Mesudiye Esatlı Köyü Resim alanı
Dr. Mustafa Aksoy
Fotoğraflar:Servet Somuncuoğlu
Somuncuoğlu’na göre “Avrasya coğrafyasındaki kaya resimlerinin çok büyük bir kısmı, Türklerin Asya’nın yüksek dağlık bölgelerindeki taşlara, kayalara çizdiği ve eski dünyanın dört bir yanına yurt kurarken, tarih öncesinden bugüne bıraktıkları izlerdir”.
***
Resimlerden damgalara geçiş tarihi belirsiz olmakla beraber Somuncuoğlu’na göre
Yukarıda kısaca ifade edildiği gibi kaya resimleri ve damgalar çok önemli olmasına rağmen Türk kaya resimleri ve damgaları sosyal bilimcilerce yeterince araştırılmamış, tarih yazımında kaynak olarak kullanılmamıştır.
Oysa bu belgeler tarih yazımından başka sosyal bilimlerin birçok alanında yeni ufuklar açacak özelliklere sahiptir. Ayrıca bu belgelerin yazıcıları geleneksel değerlere bağlı insanlar olduğu için en yalın tarihi bilgileri yansıtırlar.1
Bu önemli belgeler hakkında Türkiye’de en kapsamlı ve ciddi araştırmayı yapmak Servet Somuncuoğlu’na nasip olmuştur. O çalışmalarına ilk defa 2004’de Kazakistan ve Kırgızistan’da yaptığı araştırmalarla başlamış olup o günden beri araştırmalarına aralıksız devam etmektedir. Bu zamana kadar iki kitap yazmış aynı zamanda üç belgeselin metin yazarlığını, yapım ve yönetmenliğini yapmıştır.
Servet Somuncuoğlu’nun eserlerinden bahsederken aynı zamanda yaptığı araştırmalarının Türk ve dünya tarihindeki önemine vurgu yapmaya çalışacağız.
Somuncuoğlu, 2007 yılı 7 Aralık’ta yayınlanmaya başlanan “Karlı Dağlardaki Sır” belgeselinin, 28 Aralık 2007 tarihinde yayınlanan 4. bölümünde Ordu - Mesudiye, Esatlı Köyü Kaya Resmi alanındaki “Göktürk Harfli” yazıtı tespit ederek kamuoyu ile paylaştı. TRT tarafından yayınlanan “Karlı Dağlardaki Sır” adlı belgeselde, “Bu alan araştırmacıları bekliyor” diyor Somuncuoğlu, yine Ordu - Mesudiye, Esatlı Köyü’n de, Göktürk harfli, yani eski Türklerin kullandığı, literatürde “Runik Türk Alfabesi” diye de tanımlanan alfabe ile yazılmış başka bir yazıtı Mayıs 2008 tarihinde tespit etmiştir ama alandaki yazıtlar sadece bu ikisi ile sınırlı olmayıp, kırk kadar farklı yazıt bulunmaktadır ve bunların hepsi “Türkçe”dir.
 

Diğer yandan Somuncuoğlu “çalışma yaptığım kaya resmi alanlarında Türkçe dışında hiçbir yazıyla karşılaşmadım. Yaklaşık iki yüz ayrı kaya resmi alanının yüze yakınında veya daha fazlasında bizim Orhun Abidelerini yazdığımız yazı vardır” demektedir.
“Karlı Dağlardaki Sır” adlı Türk Tarihi açısından çok önemli belgeselin yapımcısı Servet Somuncuoğlu, “İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Ödülleri’nde, “Sosyal Bilimler Araştırma Dalı”nda, “Sibirya ’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler 2” kitabı ile 2008 yılı ödülünü almaya layık görülmüştür.
Somuncuoğlu, “Başkent Üniversitesi ile Türk Dil Kurumu”nun düzenlediği “I. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu (20-21 Kasım 2008)’nda “Uzaklardan Yakınlara Türkçe’nin Taşlardaki İzleri” adını taşıyan bildirisiyle de Türk tarihi, özellikle Türklerin Anadolu’ya ne zaman geldikleri konusundaki tartışmalara açıklık getirecek ve Türkoloji konusunda çalışanları şaşkına döndürecek çok önemli olan bir belgeyi bilim âlemine sundu. Bu belge Ankara-Güdül Salihler Köyü’ndeki Kaya Resmi alanında tespit edilmiş olup, üzerindeki damgalar Ordu-Mesudiye, Esatlı Köyü’ndeki ve “Orhun Abideleri”ndekinin aynısı. Yani tarihi Türk Alfabesi ile yazılmış satırlardan ibaret olup, hepimizi şaşkına çevirdi. Bu tarihi kaya resmi Ankara şehir merkezine 80 km. uzakta, yıllarca Türkologları beklemiş. Ancak akademisyenler açısından çok acı da olsa (gerçi bir çoğunun umurunda bile değil) onu bulmak ve bilim alemine kazandırmak Somuncuoğlu’na nasip olmuştur.3
Somuncuoğlu söz konusu sempozyumda konuşmasına şöyle başladı: “Karlı Dağlardaki Sır” Programı’nın yayınlanmasından sonra Anadolu’nun muhtelif yerlerinden, ‘bizim burada da bunlardan var’ diye haberler geldi. Birçoğunda bir şey yoktu ama Ankara-Güdül Salihler Köyü’nden Cemil Söylemezoğlu’nun verdiği bilgi, diğer bütün alanların yorgunluklarını unutturdu. Alanda, kaya resmi – yazıt – kurgan yani eski Türk anıt mezarları hep bir arada yer alıyordu. İşte bilim dünyasına ilk olarak burada açıklıyorum…
Size sunduğum kayalardaki yazıtlar eski Türk yazıtları konusunda bütün dünyanın otorite kabul ettiği Prof. Dr. Dimitry Vasilyev tarafından “Yüzde yüz Türk Runik harfli yazıtlar” sözü ile tescillendi. Ben bunları bilim kamuoyuna sunuyorum.
Bundan sonrası Türk yazıtlarını okuma konusunda uzman olduğunu söyleyen akademisyenlere kaldı”.


Somuncuoğlu’nun Orhun yazıtları hakkında da ilginç ve haklı bir görüşü var. Ona göre “bugüne kadar ders kitaplarımız Orhun Anıtları ile başlatılmıştır. Oysa Orhun Anıtları Türk Tarihi’nin önsözü değil, Türklerin taşlar üzerindeki son sözüdür. Ama yıllarca bize önsöz gibi takdim edilmiştir”. Gerçek ten de o muhteşem devlet felsefesinin ve hayat tarzının anlatıldığı yazıtlar Türklerin ilkyazı denemesi olamazdı. Çünkü öyle bir yazı üslubunun oluşması için yüzlerce yılın gerekli olduğunu konu üzerinde çalışan herkesin bilmesi gerekmesine rağmen maalesef konu üzerinde Türk dil bilimcileri yeterince araştırma yapmamıştır.
Türk tarihi ve Türkoloji açısından son derece önemli olan Ankara Güdül Salihler köyündeki kaya resimlerinin Servet Somuncuoğlu tarafından tespit edilmesi onu bir belgesel çekimine sevk etmiştir. Somuncuoğlu bu süreci şöyle özetliyor:
“Cemil Söylemezoğlu ile 2008 yılı Nisan ayında başlayan araştırma çalışmalarımız 2010 yılı Nisan ayına kadar sürdü. Aralıklı olarak bölgede on ayrı araştırma gezisi yaptıktan sonra “Damgaların Göçü” belgeselinin projelendirmesi ile çekim süreci başladı. 8 farklı alanda 5 binden fazla kaya resmi, binden fazla eski Türk mezarı kurgan ve şu ana kadar tespit ettiğimiz 50 civarında yazıta rastladık. Bu ilk olarak şunu gösterir: Anadolu’da Türklerin varlığının tartışılamaz tarihi M.Ö. 3000 yılıdır ve belgelenmiştir.
İkinci olarak Türkler tarihin en eski çağlarından beri Anadolu’ya gelip gitmişler, göçler yatay ve dikey olarak devam etmiştir. Üçüncü olarak da Anadolu Türk tarihi baştan yazılmak zorundadır. Anadolu Türk tarihini Müslüman Türk tarihi olarak yorumladığınızda 1071’dir ama Türk tarihi olarak yorumladığınız da bu tarihi çok eskilere götürmek zorundayız. Çünkü 5-6 yıl boyunca topladığımız veriler bize diyor ki:
 

“Tarih yeniden yazılmalıdır”. Kaya resmi alanları, bütün tarih kurgusunu değiştirebilecek öznelliğe, özgürlüğe ve yeterliliğe sahiptir.
Somuncuoğlu’nun da ifade ettiği gibi “Damgaların Göçü” belgeseli
Türklerin Anadolu’ya 1071’den önce geldiğini ve Orta Asya’da sahip oldukları etnografya eserleri ile kültür unsurlarını Anadolu’nun merkezi olan Ankara’ya taşıdığının bir belgesiydi. Çünkü buradaki kaya resimleri Orta Asya Türk kaya resimleriyle birebir aynıdır.
Bu resimlerin, damgaların bize gösterdiği bir başka husus da şudur; nasıl ki biyolojik hayatımızda DNA’lar varsa sosyal hayatımızda da DNA’lar var. Ben buna sosyal DNA diyorum. Başka bir tabirle sosyal genetik diyoruz. Çünkü Sibirya’dan Balkanlara kadar olan Türk kültür coğrafyasına baktığımız da birbirinden haberdar olmayan, birbirini görmeyen, birbirinin coğrafyasını tanımayan insanların çok farklı bölgelerde aynı üslubu ortaya koymaları, aynı damgaları kullanmaları son derece manidardır. Damgaların Göçü belgeselinden sonra özellikle Türklerin “1071”de Anadolu’ya geldikleri iddiasının (yazılı belgesinin) yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. Aslında Türklerin Anadolu’daki izlerine Herodotos da işaret etmiştir. Ona göre Anadolu’da görülen İskitler, “kımız” içiyordu ve İskitlerin akrabası olan Masaget’lerde Tomris bayan adı vardı. Rus bilim adamlarına göre de İskitlerin ilk yerleşim yeri Altaylardır. Hazar’ın doğusunda yani Kazakistan’ın tarihi Mangışlak şehrinde ve Hakasya’nın Uybat bölgesinde tarihi İskit Mezarlığı vardır ve ben de bu mezarlıklarda saha araştırmaları yapmıştım.
 
Somuncuoğlu’na göre “1071’de Türklerin nüfus olarak daha yoğun geldikleri ve Anadolu’yu Türkleştirdikleri tarihi kayıtlarda mevcuttur. Fakat 1071’de gelenler asla “tesadüfen” ve “rüzgârın önündeki yaprak” gibi gelmediler Anadolu’ya. Kendilerinden önce bu topraklara göç etmiş, burada yaşayan akrabalarının yanına gelmişlerdir. Mesela Hakkari - Gevaruk yaylasındaki 2900 rakımda bulunan kaya resimlerini, biz yapmadık. Bunlar M.Ö. 5000’de yapılmış olup Orta Asya Türkleriyle aynı kültür kodlarını taşıyor”.
Hakkari kaya resimlerinin yanında ve Yüksekova’daki koç başlı mezar taşları ile Hakkari merkezinde bulunan balballarda Türklerin milattan önceki yıllardan beri Anadolu’ da var olduklarının işaretidir.
Somuncuoğlu’nun bir başka çarpıcı tespitini daha aktarmak istiyorum; “Türk tarihi, bugün tanımlandığı gibi asla bir “göçebe ve göçebelik” tarihi değildir. Türk tarihinin temel itici gücü, “dolma-taşma”ya dayanır. Altay dağlarındaki çanaklar da, nüfus yoğunluğu arttıkça bu çanaklardan meydana gelen taşmalar, tarihi yapan güç olmuştur. İşte bugün Asya’nın derinliklerinde Türkçeye, Türk kültürüne hala rastlanıyorsa, bu dolma-taşma’dan dolayıdır. Çünkü göçebe ardında sadece yangın küllerinden başka bir şey bırakmaz. Türkler göçebe değil, göç eden bir millettir. İşte bundan dolayı Orta-Asya’nın her yerinde kurganlar, büyük toplu mezarlıklar vardır.
Bugün Orta-Asya’nın her yerinde Türkçe ve Türk kültürünün temel kodları bütün canlılığı ile yaşamaya devam ediyorsa (ki ediyor) sadece bu bile Türklerin “göçebe” olmadığını anlatmaya yeter.
Somuncuoğlu, yapmış olduğu saha çalışmalarındaki gözlem ve karşılaştırmalarından hareketle şöyle diyor: “Baykal Gölü kıyılarından Macaristan ovalarına kadar tarih öncesindeki Türklüğün somut izlerini gördüm, fotoğrafladım. “Macaristan Solnok Müzesi”ndeki damga ile “Gorno Altay Müzesi”ndeki (Rus ya Altay Özerk Cumhuriyeti) “damga” aynı ise, tarihe başka açılardan bakmak, yerinde ve doğru olacaktır. Türk tarih yazıcılığı aşağıda belirttiğim hususu dikkate alarak yeniden başlamalıdır. Artık tek disiplinli, tek alanlı çalışmaların dönemi kapanmıştır.
Eğer tarihi yeni baştan çözümleyerek geleceğimizi daha güzel inşaa etmek istiyorsak, Tarih, Türkoloji, Sosyoloji, Antropoloji, Sanat Tarihi, Arkeoloji, Fotoğraf Sanatı gibi disiplini bir araya getirerek çalışmak zorundayız. Anadolu Türk tarihinin bizzat Türkler tarafından yeni baştan yazılma zamanı geldi ve geçmeye başladı”.
Somuncuoğlu, “Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler” adlı eserinin nasıl meydana geldiğini şöyle anlatır:
Türkler tarihi hafızalarından kaynaklanan bilgileri yazıyı kullanmadan önce taşlara kazımıştır. Bu gelenek yazının oluşmasına kaynaklık ettiği gibi zamanla yazıyla da beraber devam etmiştir.
 
Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler adlı eser Türk tarihinin ilk kaynaklarını ilgililere sunması açısından son derece önemli bir eser olup, Türkiye’de sanat tarihi, resim tarihi, dil tarihi, kültür tarihi vb. alanlarda araştırma yapanlara da önemli belgeler sunmaktadır.
Somuncuoğlu, “Saymalıtaş - Gökyüzü Atları”4 adlı eseri için şu bilgileri ifade eder: “Kaya resimlerinden damgalara, damgalardan alfabeye geçişin belge kitabı. Kırgızistan’da bulunan Saymalıtaş’a iki yıl üst üste gittim ve çalışmalar yaptım. Bugüne kadar tespit edilmiş yüz bin resmin olduğu Saymalıtaş ’ta çektiğim on bin civarında fotoğraflar tarandı ve seçimleri yaptım. Konu başlıklarına göre sınıflandırmayı yaparak, bölüm başlarında gözlem ve analizleri içeren yazılarla Saymalıtaş kitabı ortaya çıktı…”.
Saymalıtaş - Gökyüzü Atları ile Türk Tarihi’nin mitolojik dönemlerine uzanan veriler, yolculuklar, bilimsel etiğe uygun olarak sunulmaya çalışılmıştır.
Tarih öncesi dönemde Sibirya Steplerinden Macaristan ovalarına kadar geniş bir alana yayılan arkeolojik verilerin toplanması ve karşılaştırmalarının yapılması mevcut tarih kuramlarını alt-üst edecek nitelikte, tarihin yeni baştan yazılmasını gerektirecek zenginliktedir.
Kaya resimlerindeki değişmeyi ve resimlerden damgaya geçişi ve damgadan yazıya geçişi takip etmek için mutlaka bu esere başvurmak gerekiyor. Bu açıdan “Saymalıtaş Gökyüzü Atları” adlı eser Türk dil ve kültür tarihi hakkında önemli ipuçlarını içeriyor. Konu hakkında yapılacak önemli çalışmalar Türklerin yazıya ne zaman geçtikleri hakkında da bilgilerin elde edilmesine yardımcı olacaktır 2011 yılında, Yapımcılığını-Yönetmenliğini ve Metin Yazarlığını Servet Somuncuoğlu’nun yaptığı “Damgaların Göçü” ve “Zamana Karşı- Kazdağı Koşuburnu Türkmenleri” adlı iki belgesel çalışması da TRT Belgesel kanalında yayınlanmıştır. Umarız bu belgesellerin kitapları da yakın bir zamanda okuyucularına kavuşur. Her iki belgeselde çok önemli olmakla beraber “Damgaların Göçü” Türklerin ne zamandan beri Anadolu’da oldukları hakkında önemli bilgiler vermesinden dolayı ilgililere çok önemli belgeler sunmuştur.
Somuncuoğlu’nun “Karlı Dağlardaki Sır” belgeseli ile “Taştaki Türkler” adlı kitabından sonra Türkiye’nin her yerinde, Anadolu’da Antik dönem Türk izlerini arayan yerel araştırmacılar ortaya çıkmıştır. Çünkü ortaya koyulan çalışmalardan sonra nerdeyse her gün Somuncuoğlu’na “sizin tespit ettiğiniz kaya resimleri bizim buradaki kayalarda da var. Lütfen gelip bakabilir misiniz” gibi haberler gelmeye başlamıştır. Bu haberlerden biri ise TRT de yayımlanan” Damgaların Göçü” belgeselinin yapılmasına vesile olmuştur. Somuncuoğlu diğer haberleri de imkânı ölçüsünde değerlendirerek, alanlara gidip görmeye çalışıyor ve yeni belgesel projeleri yapıyor.
“Taştaki Türkler” ve “Saymalıtaş - Gökyüzü Atları” kitapları ve “Damgaların Göçü” belgeseli ile Somuncuoğlu, Türklerin Orta Asya’dan Türkiye’ye milattan önceki yıllardaki yolculuğunu, resimden damgaya, damgadan yazıya geçişlerini tespit edip Türkoloji âlemine sunarak Türkoloji’ye kalıcı bir imza atmıştır.
Bundan sonraki görev Türkoloji konusunda çalışan akademisyenlere kalmıştır. Umarız Anadolu Türk tarihi ve kültürü hakkında yazan ya da söz söyleyen akademisyenler Somuncuoğlu’nun tespit ettiği kültür unsurlarını değerlendirerek, Türkoloji’ye farklı imza atmaya çalışırlar.
Aksi takdirde Türklerin 1071’de Anadolu’ya geldiklerini kabul edip birbirlerini tekrarlamaya devam ederler.
Çalışmalarını aralıksız sürdüren Somuncuoğlu, “Taştaki Türkler” adı ile ilk fotoğraf sergisini de 11-23 Ekim 2011 tarihlerinde Brezilya / Sau Paulo’daki Ses Sergi ve Görüntü Müzesi’nde açmıştır.

 

Sonuç olarak Somuncuoğlu şöyle diyor:
“Ben şunu savunuyorum: Benim yaptığım gazeteciliktir, televizyonculuktur, fotoğrafçılıktır. Tabii ki kendimce de gördüklerimi anlatıyorum.
Ama bundan sonra yapılması gereken bu konuyla ilgili bir Enstitü’nün kurulmasıdır. Bu enstitüde, Arkeoloji, Sanat Tarihi, Sosyoloji,
Antropoloji, Tarih, Türkoloji, Halkbilim, Filoloji hatta Psikoloji, Felsefe, Fotoğraf gibi farklı disiplinlerden insanların bir araya gelerek, öncelikle tam bir envanter çıkarılması, sonrasında ise Antik dönem Türk kültür ve medeniyetinin verilerini içeren bu envanterin yorumlanması çalışmalarının başlatılmasıdır”..

Dipnotlar
1- Geniş bilgi için bakınız: Mustafa Aksoy, “Tarihi Kaynak Olarak Etnografya Eserleri”, Türkiye Günlüğü, Sayı 106, 2011.
2- Servet Somuncuoğlu, Taştaki Türkler, İstanbul, 2011 (İsteme adresi: somuncuoglu@yahoo.com )
3- Ankara Güdül Salihlerobası Köyü’nde 2009 Tem muz ayında araştırmalarını sürdüren Somuncuoğlu, daha önce tespit ettiği iki ayrı kaya resmi alanına ek olarak üçüncü bir kaya resmi alanı daha tespit ederek, üçüncü alanda yaklaşık elli kadar kurganın var olduğunu ifade etmiştir. İlk gözlemlerine göre, bu üç alandaki resimler, resim yapılan yerlerin seçimi ve kurganlar üslup açısından M. S. 4-5 yüzyıllara tekabül etmektedir. Alanda yapılan tespitlerden oluşan albüm kitap “Damgaların Göçü Ankara Güdül Türk Kaya Resimleri” kitabı çok yakın bir zamanda meraklıları ile buluşacaktır.
4- Servet Somuncuoğlu, Saymalıtaş-Gökyüzü Atları, İstanbul, 2011 (İsteme adresi: somuncuoglu@yahoo.com)
---------------------------------------------
Maalesef Servet Somuncuoğlu’nu 2013’te kaybettik: 
Mekanı cennet olsun.
 
Servet Somuncuoğlu fotoğraf sanatçısı, yazar, televizyon program yapımcısı, yönetmen
14 Mayıs 1964 tarihinde Bursa'nın Karacabey ilçesinde doğdu. Aslen Giresun Eynesil'li. Arifiye Öğretmen Lisesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümlerinden mezun oldu.
1988 / 2004 arası TRT İstanbul Radyosu'nda prodüktör olarak çalıştı ve Günle Gelen, Günün İçinden, Müzikli Edebiyat, Yeni Bakışlar, Türkülerle Yaşamak, Aşkın Has Bahçesinde, Tarihte Yolculuk ve Tarihin Büyük İhanetleri programlarını hazırladı.
Türk Edebiyatı ve Atlas dergilerinde yazdı. 2005 yılı temmuz ayında "Saymalı Taş- Türklerin Bilinçaltı" çalışmasını Kırgızistan'da tamamladı ve Atlas Dergisinin Aralık 2005 sayısında yayınladı. 2007 yılının aralık Atlas sayısında "Taştaki Türkler" konusunu yazdı ve fotoğraf çekimlerini gerçekleştirdi.
1740 - 1962 yılları arasında Türkiye'de yaşayan ve 1962 yılında Rusya'ya göç eden Manyas-Akşehir Kazakları ve Kars Malakanlarının göç hikayesini anlatan "Don Kazakları", Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Çetin Berkmen'le yaptığı söyleşiler "Adanmış Bir Ömür" adı altında kitap olarak yayımlandı. "Gallemit" adlı eseri Bilgeoğuz Yayınları'ndan çıktı.
Fotoğraf çalışmalarına kesintisiz olarak devam etti. Rusya, Çin, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Kosova, Macaristan ve Avusturya'da çekimler yaptı. Anadolu Çiçekleri, İnsan Anadolu, Şimdi Dem Zamanı, Dumanda Yaşamak, Tanrı Dağlarından, Krater Gölleri ve Çocuklar konulu fotoğraf projelerinin çekimlerini yaptı. Ayrıca, Türk tarihinin antik döneminin belgeleri olan kaya resimleriyle ilgili çalışmalarını sürdürdü.

Dört yıllık bir emek sonucunda, 150 bin km yol katedilip, 138 gün saha çalışması ile ortaya çıkan, TRT tarafından yayınlanan ve TÜRKSAV 12. Türk Dünyası Hizmet Ödülünü alan "Karlı Dağlardaki Sır" adlı belgeselin yapım-yönetim ve metin yazarlığını yaptı. A-Z İnşaat'ın desteğiyle yayınladığı "Sibirya'dan Anadolu'ya Taştaki Türkler" kitabı ile 2008 yılı TGC Sedat Simavi Sosyal Bilimler Araştırma Ödülüne layık görüldü. TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör olarak çalışmaktaydı. 6 Ağustos 2013 tarihinde vefat etti.
------------------------------- 



Mekanı cennet olsun...