TÜRKOLOJİ TARİH KASIM 2011
Türkoloji’ye
Atılan İmza,
Dr. Mustafa Aksoy
Fotoğraflar: Servet Somuncuoğlu
Somuncuoğlu’na
göre “Avrasya coğrafyasındaki kaya resimlerinin çok büyük bir kısmı, Türklerin
Asya’nın yüksek dağlık bölgelerindeki taşlara, kayalara çizdiği ve eski
dünyanın dört bir yanına yurt kurarken, tarih öncesinden bugüne bıraktıkları
izlerdir”.
***
Resimlerden
damgalara geçiş tarihi belirsiz olmakla beraber Somuncuoğlu’na göre
Yukarıda
kısaca ifade edildiği gibi kaya resimleri ve damgalar çok önemli olmasına
rağmen Türk kaya resimleri ve damgaları sosyal bilimcilerce yeterince
araştırılmamış, tarih yazımında kaynak olarak kullanılmamıştır.
Oysa
bu belgeler tarih yazımından başka sosyal bilimlerin birçok alanında yeni
ufuklar açacak özelliklere sahiptir. Ayrıca bu belgelerin yazıcıları geleneksel
değerlere bağlı insanlar olduğu için en yalın tarihi bilgileri yansıtırlar.1
Bu
önemli belgeler hakkında Türkiye’de en kapsamlı ve ciddi araştırmayı yapmak
Servet Somuncuoğlu’na nasip olmuştur. O çalışmalarına ilk defa 2004’de
Kazakistan ve Kırgızistan’da yaptığı araştırmalarla başlamış olup o günden beri
araştırmalarına aralıksız devam etmektedir. Bu zamana kadar iki kitap yazmış
aynı zamanda üç belgeselin metin yazarlığını, yapım ve yönetmenliğini
yapmıştır.
Servet
Somuncuoğlu’nun eserlerinden bahsederken aynı zamanda yaptığı araştırmalarının
Türk ve dünya tarihindeki önemine vurgu yapmaya çalışacağız.
Somuncuoğlu,
2007 yılı 7 Aralık’ta yayınlanmaya başlanan “Karlı Dağlardaki Sır”
belgeselinin, 28 Aralık 2007 tarihinde yayınlanan 4. bölümünde Ordu - Mesudiye,
Esatlı Köyü Kaya Resmi alanındaki “Göktürk Harfli” yazıtı tespit ederek kamuoyu
ile paylaştı. TRT tarafından yayınlanan “Karlı Dağlardaki Sır” adlı belgeselde,
“Bu alan araştırmacıları bekliyor” diyor Somuncuoğlu, yine Ordu - Mesudiye,
Esatlı Köyü’n de, Göktürk harfli, yani eski Türklerin kullandığı, literatürde
“Runik Türk Alfabesi” diye de tanımlanan alfabe ile yazılmış başka bir yazıtı
Mayıs 2008 tarihinde tespit etmiştir ama alandaki yazıtlar sadece bu ikisi ile
sınırlı olmayıp, kırk kadar farklı yazıt bulunmaktadır ve bunların hepsi
“Türkçe”dir.
Diğer
yandan Somuncuoğlu “çalışma yaptığım kaya resmi alanlarında Türkçe dışında
hiçbir yazıyla karşılaşmadım. Yaklaşık iki yüz ayrı kaya resmi alanının yüze
yakınında veya daha fazlasında bizim Orhun Abidelerini yazdığımız yazı vardır” demektedir.
“Karlı
Dağlardaki Sır” adlı Türk Tarihi açısından çok önemli belgeselin yapımcısı
Servet Somuncuoğlu, “İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Ödülleri’nde,
“Sosyal Bilimler Araştırma Dalı”nda, “Sibirya ’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler
2” kitabı ile 2008 yılı ödülünü almaya layık görülmüştür.
Somuncuoğlu,
“Başkent Üniversitesi ile Türk Dil Kurumu”nun düzenlediği “I. Uluslararası
Dünya Dili Türkçe Sempozyumu (20-21 Kasım 2008)’nda “Uzaklardan Yakınlara
Türkçe’nin Taşlardaki İzleri” adını taşıyan bildirisiyle de Türk tarihi,
özellikle Türklerin Anadolu’ya ne zaman geldikleri konusundaki tartışmalara
açıklık getirecek ve Türkoloji konusunda çalışanları şaşkına döndürecek çok
önemli olan bir belgeyi bilim âlemine sundu. Bu belge Ankara-Güdül Salihler
Köyü’ndeki Kaya Resmi alanında tespit edilmiş olup, üzerindeki damgalar
Ordu-Mesudiye, Esatlı Köyü’ndeki ve “Orhun Abideleri”ndekinin aynısı. Yani
tarihi Türk Alfabesi ile yazılmış satırlardan ibaret olup, hepimizi şaşkına
çevirdi. Bu tarihi kaya resmi Ankara şehir merkezine 80 km. uzakta, yıllarca
Türkologları beklemiş. Ancak akademisyenler açısından çok acı da olsa (gerçi
bir çoğunun umurunda bile değil) onu bulmak ve bilim alemine kazandırmak
Somuncuoğlu’na nasip olmuştur.3
Somuncuoğlu
söz konusu sempozyumda konuşmasına şöyle başladı: “Karlı Dağlardaki Sır” Programı’nın
yayınlanmasından sonra Anadolu’nun muhtelif yerlerinden, ‘bizim burada da
bunlardan var’ diye haberler geldi. Birçoğunda bir şey yoktu ama Ankara-Güdül
Salihler Köyü’nden Cemil Söylemezoğlu’nun verdiği bilgi, diğer bütün alanların
yorgunluklarını unutturdu. Alanda, kaya resmi – yazıt – kurgan yani eski Türk
anıt mezarları hep bir arada yer alıyordu. İşte bilim dünyasına ilk olarak
burada açıklıyorum…
Size
sunduğum kayalardaki yazıtlar eski Türk yazıtları konusunda bütün dünyanın
otorite kabul ettiği Prof. Dr. Dimitry Vasilyev tarafından “Yüzde yüz Türk
Runik harfli yazıtlar” sözü ile tescillendi. Ben bunları bilim kamuoyuna
sunuyorum.
Bundan
sonrası Türk yazıtlarını okuma konusunda uzman olduğunu söyleyen
akademisyenlere kaldı”.
Somuncuoğlu’nun
Orhun yazıtları hakkında da ilginç ve haklı bir görüşü var. Ona göre “bugüne kadar ders
kitaplarımız Orhun Anıtları ile başlatılmıştır. Oysa Orhun Anıtları Türk
Tarihi’nin önsözü değil, Türklerin taşlar üzerindeki son sözüdür. Ama yıllarca
bize önsöz gibi takdim edilmiştir”. Gerçek ten de o muhteşem devlet
felsefesinin ve hayat tarzının anlatıldığı yazıtlar Türklerin ilkyazı denemesi olamazdı.
Çünkü öyle bir yazı üslubunun oluşması için yüzlerce yılın gerekli olduğunu
konu üzerinde çalışan herkesin bilmesi gerekmesine rağmen maalesef konu
üzerinde Türk dil bilimcileri yeterince araştırma yapmamıştır.
Türk
tarihi ve Türkoloji açısından son derece önemli olan Ankara Güdül Salihler
köyündeki kaya resimlerinin Servet Somuncuoğlu tarafından tespit edilmesi onu
bir belgesel çekimine sevk etmiştir. Somuncuoğlu bu süreci şöyle özetliyor:
“Cemil
Söylemezoğlu ile 2008 yılı Nisan ayında başlayan araştırma çalışmalarımız 2010
yılı Nisan ayına kadar sürdü. Aralıklı olarak bölgede on ayrı araştırma gezisi yaptıktan
sonra “Damgaların Göçü” belgeselinin projelendirmesi ile çekim süreci başladı.
8 farklı alanda 5 binden fazla kaya resmi, binden fazla eski Türk mezarı kurgan
ve şu ana kadar tespit ettiğimiz 50 civarında yazıta rastladık. Bu ilk olarak şunu
gösterir: Anadolu’da Türklerin varlığının tartışılamaz tarihi M.Ö. 3000 yılıdır
ve belgelenmiştir.
İkinci
olarak Türkler tarihin en eski çağlarından beri Anadolu’ya gelip gitmişler,
göçler yatay ve dikey olarak devam etmiştir. Üçüncü olarak da Anadolu Türk
tarihi baştan yazılmak zorundadır. Anadolu Türk tarihini Müslüman Türk tarihi
olarak yorumladığınızda 1071’dir ama Türk tarihi olarak yorumladığınız da bu
tarihi çok eskilere götürmek zorundayız. Çünkü 5-6 yıl boyunca topladığımız
veriler bize diyor ki:
“Tarih
yeniden yazılmalıdır”. Kaya resmi alanları, bütün tarih kurgusunu değiştirebilecek
öznelliğe, özgürlüğe ve yeterliliğe sahiptir.
Somuncuoğlu’nun
da ifade ettiği gibi “Damgaların Göçü” belgeseli
Türklerin
Anadolu’ya 1071’den önce geldiğini ve Orta Asya’da sahip oldukları etnografya
eserleri ile kültür unsurlarını Anadolu’nun merkezi olan Ankara’ya taşıdığının
bir belgesiydi. Çünkü buradaki kaya resimleri Orta Asya Türk kaya resimleriyle birebir
aynıdır.
Bu
resimlerin, damgaların bize gösterdiği bir başka husus da şudur; nasıl ki
biyolojik hayatımızda DNA’lar varsa sosyal hayatımızda da DNA’lar var. Ben buna
sosyal DNA diyorum. Başka bir tabirle sosyal genetik diyoruz. Çünkü Sibirya’dan
Balkanlara kadar olan Türk kültür coğrafyasına baktığımız da birbirinden
haberdar olmayan, birbirini görmeyen, birbirinin coğrafyasını tanımayan
insanların çok farklı bölgelerde aynı üslubu ortaya koymaları, aynı damgaları
kullanmaları son derece manidardır. Damgaların Göçü belgeselinden sonra
özellikle Türklerin “1071”de Anadolu’ya geldikleri iddiasının (yazılı
belgesinin) yeniden değerlendirilmesi gerekecektir. Aslında Türklerin
Anadolu’daki izlerine Herodotos da işaret etmiştir. Ona göre Anadolu’da görülen
İskitler, “kımız” içiyordu ve İskitlerin akrabası olan Masaget’lerde Tomris
bayan adı vardı. Rus bilim adamlarına göre de İskitlerin ilk yerleşim yeri Altaylardır.
Hazar’ın doğusunda yani Kazakistan’ın tarihi Mangışlak şehrinde ve Hakasya’nın
Uybat bölgesinde tarihi İskit Mezarlığı vardır ve ben de bu mezarlıklarda saha
araştırmaları yapmıştım.
Hakkari
kaya resimlerinin yanında ve Yüksekova’daki koç başlı mezar taşları ile Hakkari
merkezinde bulunan balballarda Türklerin milattan önceki yıllardan beri Anadolu’
da var olduklarının işaretidir.
Somuncuoğlu’nun
bir başka çarpıcı tespitini daha aktarmak istiyorum; “Türk tarihi, bugün
tanımlandığı gibi asla bir “göçebe ve göçebelik” tarihi değildir. Türk
tarihinin temel itici gücü, “dolma-taşma”ya dayanır. Altay dağlarındaki çanaklar
da, nüfus yoğunluğu arttıkça bu çanaklardan meydana gelen taşmalar, tarihi
yapan güç olmuştur. İşte bugün Asya’nın derinliklerinde Türkçeye, Türk
kültürüne hala rastlanıyorsa, bu dolma-taşma’dan dolayıdır. Çünkü göçebe
ardında sadece yangın küllerinden başka bir şey bırakmaz. Türkler göçebe değil, göç eden bir millettir.
İşte bundan dolayı Orta-Asya’nın her yerinde kurganlar, büyük toplu mezarlıklar
vardır.
Bugün
Orta-Asya’nın her yerinde Türkçe ve Türk kültürünün temel kodları bütün
canlılığı ile yaşamaya devam ediyorsa (ki ediyor) sadece bu bile Türklerin
“göçebe” olmadığını anlatmaya yeter.
Somuncuoğlu,
yapmış olduğu saha çalışmalarındaki gözlem ve karşılaştırmalarından hareketle
şöyle diyor: “Baykal Gölü kıyılarından Macaristan ovalarına kadar tarih öncesindeki
Türklüğün somut izlerini gördüm, fotoğrafladım. “Macaristan Solnok Müzesi”ndeki
damga ile “Gorno Altay Müzesi”ndeki (Rus ya Altay Özerk Cumhuriyeti) “damga”
aynı ise, tarihe başka açılardan bakmak, yerinde ve doğru olacaktır. Türk tarih
yazıcılığı aşağıda belirttiğim hususu dikkate alarak yeniden başlamalıdır.
Artık tek disiplinli, tek alanlı çalışmaların dönemi kapanmıştır.
Eğer
tarihi yeni baştan çözümleyerek geleceğimizi daha güzel inşaa etmek istiyorsak,
Tarih, Türkoloji, Sosyoloji, Antropoloji, Sanat Tarihi, Arkeoloji, Fotoğraf Sanatı
gibi disiplini bir araya getirerek çalışmak zorundayız. Anadolu Türk tarihinin bizzat
Türkler tarafından yeni baştan yazılma zamanı geldi ve geçmeye başladı”.
Somuncuoğlu,
“Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler” adlı eserinin nasıl meydana geldiğini şöyle
anlatır:
Türkler
tarihi hafızalarından kaynaklanan bilgileri yazıyı kullanmadan önce taşlara
kazımıştır. Bu gelenek yazının oluşmasına kaynaklık ettiği gibi zamanla yazıyla
da beraber devam etmiştir.
Sibirya’dan
Anadolu’ya Taştaki Türkler adlı eser Türk tarihinin ilk kaynaklarını ilgililere
sunması açısından son derece önemli bir eser olup, Türkiye’de sanat tarihi,
resim tarihi, dil tarihi, kültür tarihi vb. alanlarda araştırma yapanlara da önemli
belgeler sunmaktadır.
Somuncuoğlu,
“Saymalıtaş - Gökyüzü Atları”4 adlı eseri için şu bilgileri ifade eder: “Kaya
resimlerinden damgalara, damgalardan alfabeye geçişin belge kitabı.
Kırgızistan’da bulunan Saymalıtaş’a iki yıl üst üste gittim ve çalışmalar
yaptım. Bugüne kadar tespit edilmiş yüz bin resmin olduğu Saymalıtaş ’ta
çektiğim on bin civarında fotoğraflar tarandı ve seçimleri yaptım. Konu
başlıklarına göre sınıflandırmayı yaparak, bölüm başlarında gözlem ve
analizleri içeren yazılarla Saymalıtaş kitabı ortaya çıktı…”.
Saymalıtaş
- Gökyüzü Atları ile Türk Tarihi’nin mitolojik dönemlerine uzanan veriler,
yolculuklar, bilimsel etiğe uygun olarak sunulmaya çalışılmıştır.
Tarih
öncesi dönemde Sibirya Steplerinden Macaristan ovalarına kadar geniş bir alana
yayılan arkeolojik verilerin toplanması ve karşılaştırmalarının yapılması
mevcut tarih kuramlarını alt-üst edecek nitelikte, tarihin yeni baştan
yazılmasını gerektirecek zenginliktedir.
Kaya
resimlerindeki değişmeyi ve resimlerden damgaya geçişi ve damgadan yazıya
geçişi takip etmek için mutlaka bu esere başvurmak gerekiyor. Bu açıdan
“Saymalıtaş Gökyüzü Atları” adlı eser Türk dil ve kültür tarihi hakkında önemli
ipuçlarını içeriyor. Konu hakkında yapılacak önemli çalışmalar Türklerin yazıya
ne zaman geçtikleri hakkında da bilgilerin elde edilmesine yardımcı olacaktır 2011
yılında, Yapımcılığını-Yönetmenliğini ve Metin Yazarlığını Servet Somuncuoğlu’nun
yaptığı “Damgaların Göçü” ve “Zamana Karşı- Kazdağı Koşuburnu Türkmenleri” adlı
iki belgesel çalışması da TRT Belgesel kanalında yayınlanmıştır. Umarız bu
belgesellerin kitapları da yakın bir zamanda okuyucularına kavuşur. Her iki
belgeselde çok önemli olmakla beraber “Damgaların Göçü” Türklerin ne zamandan
beri Anadolu’da oldukları hakkında önemli bilgiler vermesinden dolayı
ilgililere çok önemli belgeler sunmuştur.
Somuncuoğlu’nun
“Karlı Dağlardaki Sır” belgeseli ile “Taştaki Türkler” adlı kitabından sonra
Türkiye’nin her yerinde, Anadolu’da Antik dönem Türk izlerini arayan yerel
araştırmacılar ortaya çıkmıştır. Çünkü ortaya koyulan çalışmalardan sonra
nerdeyse her gün Somuncuoğlu’na “sizin tespit ettiğiniz kaya resimleri bizim
buradaki kayalarda da var. Lütfen gelip bakabilir misiniz” gibi haberler
gelmeye başlamıştır. Bu haberlerden biri ise TRT de yayımlanan” Damgaların Göçü”
belgeselinin yapılmasına vesile olmuştur. Somuncuoğlu diğer haberleri de imkânı
ölçüsünde değerlendirerek, alanlara gidip görmeye çalışıyor ve yeni belgesel
projeleri yapıyor.
“Taştaki
Türkler” ve “Saymalıtaş - Gökyüzü Atları” kitapları ve “Damgaların Göçü”
belgeseli ile Somuncuoğlu, Türklerin Orta Asya’dan Türkiye’ye milattan önceki yıllardaki
yolculuğunu, resimden damgaya, damgadan yazıya geçişlerini tespit edip
Türkoloji âlemine sunarak Türkoloji’ye kalıcı bir imza atmıştır.
Bundan
sonraki görev Türkoloji konusunda çalışan akademisyenlere kalmıştır. Umarız
Anadolu Türk tarihi ve kültürü hakkında yazan ya da söz söyleyen akademisyenler
Somuncuoğlu’nun tespit ettiği kültür unsurlarını değerlendirerek, Türkoloji’ye
farklı imza atmaya çalışırlar.
Aksi
takdirde Türklerin 1071’de Anadolu’ya geldiklerini kabul edip birbirlerini
tekrarlamaya devam ederler.
Çalışmalarını
aralıksız sürdüren Somuncuoğlu, “Taştaki Türkler” adı ile ilk fotoğraf
sergisini de 11-23 Ekim 2011 tarihlerinde Brezilya / Sau Paulo’daki Ses Sergi
ve Görüntü Müzesi’nde açmıştır.
Sonuç
olarak Somuncuoğlu şöyle diyor:
“Ben
şunu savunuyorum: Benim yaptığım gazeteciliktir, televizyonculuktur,
fotoğrafçılıktır. Tabii ki kendimce de gördüklerimi anlatıyorum.
Ama
bundan sonra yapılması gereken bu konuyla ilgili bir Enstitü’nün kurulmasıdır.
Bu enstitüde, Arkeoloji, Sanat Tarihi, Sosyoloji,
Antropoloji,
Tarih, Türkoloji, Halkbilim, Filoloji hatta Psikoloji, Felsefe, Fotoğraf gibi
farklı disiplinlerden insanların bir araya gelerek, öncelikle tam bir envanter
çıkarılması, sonrasında ise Antik dönem Türk kültür ve medeniyetinin verilerini
içeren bu envanterin yorumlanması çalışmalarının başlatılmasıdır”..
Dipnotlar
1-
Geniş bilgi için bakınız: Mustafa Aksoy, “Tarihi Kaynak Olarak Etnografya
Eserleri”, Türkiye Günlüğü, Sayı 106, 2011.
2-
Servet Somuncuoğlu, Taştaki Türkler, İstanbul, 2011 (İsteme adresi:
somuncuoglu@yahoo.com )
3-
Ankara Güdül Salihlerobası Köyü’nde 2009 Tem muz ayında araştırmalarını
sürdüren Somuncuoğlu, daha önce tespit ettiği iki ayrı kaya resmi alanına ek
olarak üçüncü bir kaya resmi alanı daha tespit ederek, üçüncü alanda yaklaşık
elli kadar kurganın var olduğunu ifade etmiştir. İlk gözlemlerine göre, bu üç
alandaki resimler, resim yapılan yerlerin seçimi ve kurganlar üslup açısından M.
S. 4-5 yüzyıllara tekabül etmektedir. Alanda yapılan tespitlerden oluşan albüm
kitap “Damgaların Göçü Ankara Güdül Türk Kaya Resimleri” kitabı çok yakın bir zamanda
meraklıları ile buluşacaktır.
4-
Servet Somuncuoğlu, Saymalıtaş-Gökyüzü Atları, İstanbul, 2011 (İsteme adresi: somuncuoglu@yahoo.com)
---------------------------------------------
Maalesef Servet
Somuncuoğlu’nu 2013’te kaybettik:
Mekanı cennet olsun.
Mekanı cennet olsun.
Servet Somuncuoğlu fotoğraf
sanatçısı, yazar, televizyon program yapımcısı, yönetmen
14
Mayıs 1964 tarihinde Bursa'nın Karacabey ilçesinde doğdu. Aslen Giresun
Eynesil'li. Arifiye Öğretmen Lisesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi Kazım
Karabekir Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, İstanbul Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümlerinden mezun oldu.
1988
/ 2004 arası TRT İstanbul Radyosu'nda prodüktör olarak çalıştı ve Günle Gelen,
Günün İçinden, Müzikli Edebiyat, Yeni Bakışlar, Türkülerle Yaşamak, Aşkın Has
Bahçesinde, Tarihte Yolculuk ve Tarihin Büyük İhanetleri programlarını
hazırladı.
Türk
Edebiyatı ve Atlas dergilerinde yazdı. 2005 yılı temmuz ayında "Saymalı
Taş- Türklerin Bilinçaltı" çalışmasını Kırgızistan'da tamamladı ve Atlas
Dergisinin Aralık 2005 sayısında yayınladı. 2007 yılının aralık Atlas sayısında
"Taştaki Türkler" konusunu yazdı ve fotoğraf çekimlerini
gerçekleştirdi.
1740
- 1962 yılları arasında Türkiye'de yaşayan ve 1962 yılında Rusya'ya göç eden
Manyas-Akşehir Kazakları ve Kars Malakanlarının göç hikayesini anlatan
"Don Kazakları", Darüşşafaka Cemiyeti Başkanı Çetin Berkmen'le
yaptığı söyleşiler "Adanmış Bir Ömür" adı altında kitap olarak
yayımlandı. "Gallemit" adlı eseri Bilgeoğuz Yayınları'ndan çıktı.
Fotoğraf
çalışmalarına kesintisiz olarak devam etti. Rusya, Çin, Moğolistan, Kazakistan,
Kırgızistan, Azerbaycan, Kosova, Macaristan ve Avusturya'da çekimler yaptı. Anadolu
Çiçekleri, İnsan Anadolu, Şimdi Dem Zamanı, Dumanda Yaşamak, Tanrı Dağlarından,
Krater Gölleri ve Çocuklar konulu fotoğraf projelerinin çekimlerini yaptı.
Ayrıca, Türk tarihinin antik döneminin belgeleri olan kaya resimleriyle ilgili
çalışmalarını sürdürdü.
Dört
yıllık bir emek sonucunda, 150 bin km yol katedilip, 138 gün saha çalışması ile
ortaya çıkan, TRT tarafından yayınlanan ve TÜRKSAV 12. Türk Dünyası Hizmet
Ödülünü alan "Karlı Dağlardaki Sır" adlı belgeselin yapım-yönetim ve
metin yazarlığını yaptı. A-Z İnşaat'ın desteğiyle yayınladığı "Sibirya'dan
Anadolu'ya Taştaki Türkler" kitabı ile 2008 yılı TGC Sedat Simavi Sosyal
Bilimler Araştırma Ödülüne layık görüldü. TRT İstanbul Televizyonunda prodüktör
olarak çalışmaktaydı. 6 Ağustos 2013 tarihinde vefat etti.
-------------------------------
-------------------------------
Mekanı cennet olsun...