20170803

🇹🇷Türk mührü siliniyor! 'Uzaydan görünen tek Türk'🇹🇷



ÖZLEM KONUR USTA
Erzincan’da Keşiş Dağı’nın eteğinden bir ses, yardım istedi. “Atamızın yüzü dağdan siliniyor, sahip çıkın”… Işıkpınar Köyü muhtarı Abdurrahman Varlı, “Biz sırtımızı Atamıza yaslamışız, adresimizi sorana öyle deriz. Zaman zaman askeriye bakımını yapar. Ama şu sıralarda resim iyice silindi. Yok olmak üzere. Erzincanımızın simgesinin bakımı yapılsın” dedi. “Uzaydan görülebilen tek Türk”, dünyanın en büyük portresi. Keşiş Dağı’na işlenmiş gözleri, çakmak çakmak Erzincan’a bakıyor.
Yıl 1982. 59’ncu Topçu Er Eğitim Tugayı’nda bir erin tutkusuyla başlayan öykü, dağa vurulan Türk mührüne dönüşüyor. Alpay Tuğlu ile birlikte öykünün kahramanı ressam Mustafa Aydemir’i İstanbul’daki bürosunda ziyaret ettik. 3 bin kişilik yapıtı heyecanla anlattı, bize de aktarmak düştü.

-Bu hikaye nasıl başladı?
O yıllarda üniversite mezunları arasında bir yığılma olmuş. 4 aylık er olabileceğimiz söylendi. 59. Topçu Er Eğitim Tugayı Erzincan'a verdiler. 28-29 yaşındayım. Gider gitmez hayatımda yaşamadığım bir şey yaşadım. Dağda ilk bakışta Atatürk’ü gördüm. Dağın tam dibinde tugay, gerisinde 3. Ordu, onun da gerisinde Erzincan var. Dağ tam bunların önünde boş bir tuval gibi duruyor. Dağın dibinde rap rap rap toz içinde eğitim yapıyoruz, o sırada Atatürk bana, ben Atatürk'e bakıyorum. Duşta, yemekte her yerde aklımda o dağ var. Kafamı kaldırıyorum Atatürk'ü görüyorum. Bunları bir başkası bana anlatsa inandırıcı gelmezdi. Ama ben bunu yaşadım. Atışa dağın dibine götürdüler. Yamacından görme imkanım oldu. Pergel falan yok ilkel usullerle açıyı aldım. Projelendirdim. İki buçuk ay komutanların peşinden koşturdum. Tugay komutanı Hüseyin Karacaaslan. Beni yanına çıkarmadılar, Binbaşı “projeyi ben veririm” dedi. Hüseyin Karacaaslan, projeyi görünce, “Dünyada bu ölçüde bir şey yapılmış mı ki?” demiş, hayal bu deyip projeyi atmış. Benim hayallerim yıkıldı. 10 gün sonra tugay komutanı değişti. Hidayet Güngör Paşa geldi. Umutlandım. Bu kez bir şartım var. Projeyi bizzat ben vereceğim.

Tugay karargahında 4-5 paşa toplantı yapıyor. Kapılarında kırmızı ışıkla “Girilmez” yazıyor. Emir subayı “İçeriye almam” diyor. Kapıdakileri ikna ettik. İçeri girince, Paşa Binbaşıya bir bağırdı:
-Üçüncü Dünya Savaşı mı çıktı? Nedir bu kadar acil olan!
Kem küm… Neyse ilk şokun ardından heyecanla anlatmaya çalışıyorum. Dağ… proje…
-Paşam, bu portreyi ben bedava yapacağım, hiç para harcamayacaksınız. İnanmıyor.
-Nasıl dünyanın en büyük portresi olacak ve hiç para harcamayacağız. Ha tamam anladım. Sen çok zenginsin?
-Ben de para harcamayacağım.
-Boyayı nereden bulacaksın, yarım kilo boya kaç lira biliyor musun?
Küçükken 7 yıl boyacı çıraklığı yapmıştım. Akademi boyunca tuval boyalarımı bile kendim imal ettim. Boya kimyasına hakimim. Paşa’nın sorusunu da “Burada ordumuza ait bir asetilen fabrikası var. Karpit yakılıyor, posası doğaya atılıyor. Onu basit bir kimyasal işlemden geçireceğim. Dünyanın en sağlam beyaz boyası olacak. Siyah boya için de 3.Ordu’nun tank, kamyon gibi araçlarından çıkan atık motor yağlarını kullanacağım” diye yanıtladım. Paşa bu kez:
-600 küsur ton taş nasıl olacak?
-7 dağın taşını gönüllülük esasıyla çalışacak erlere insan zinciriyle toplatacağım.
-Böyle bir şeyin yapımı ayları hatta yılları alır. Terhisine şunun şurası 1,5 ay kalmış!
Paşa'ya "Size iddia ediyorum 30 günde bitecek" dedim. Sallamıştım. Bu kadar kısa sürede bitecek iş değildi. Uzun uğraşlar sonunda ikna oldu.
-Çalışacak insanları nasıl ikna ettiniz?
Koğuşlarda konuşma yaptım. "Bu vatana borçluyuz, bunu ödeme şansımız var. Bu dağa çakılan bir Türk mührü olacak. Eser bırakacağız. Türk Ordusu’nda moral yaratacak” dedim. Ama dağdaki koşulların ne kadar zor olduğunu biliyorum. Onu da anlattım.


KÖR RESMİ

-Dağa çıktığınızda sizi karşılayan hayallerinizdeki gibi bir ortam mıydı?
Uzaktan görüp gönül koydum ama dağa bir çıktım ki eyvah. Dağda üzerine resim yapılacak bir zemin yok. Bazı yerlerinde akan bir toprak bazı yerlerinde de kayalıklar vardı. Artık insanları ikna etmişim, geriye dönüş yoktu. Bir de Kuzey Anadolu fay hattı Keşiş Dağı'nın tam dibinden geçiyor. Depremde resim de zarar görebilirdi. Erzincan büyük bir deprem geçirdi ama resim milim oynamadı.

15 kişilik bir ekip oluşturdum. Hepsi üniversite mezunu en güvendiğim adamlardan ekip başları belirledim. Taş sorumlusu, boya sorumlusu, kanal sorumlusu, yemek sorumlusu, temel sorumlusu, zimmet sorumlusu...

Şantiye yalnızca başımızı sokacak yer. Hiçbir şey vermediler, araç gereç yok. Hiçbir malzeme yok. Beyaz boya için bir havuz açtık. Asetilen fabrikasından gelen atıklar o havuza boşaltıldı. Donmaması için sürekli karıştırılması gerekiyordu. Ardıç ağacından yaklaşık 250 kilo ağırlığında büyük bir lata buldum. Ona 4 halat bağladım. Bir düzenek kurduk. 20 kişi aynı anda boyayı karıştırıyor.

Önce resmi çizdik. Çiziyorum ama dağın üzerinde resmin bütününü görme şansınız yok. Biz Atatürk'ü dağdan farklı Erzincan'dan farklı, 3. Ordu'dan farklı görüyoruz. Bunca üniversite mezununun arasında yüksek matematikçiler vardır, açı hesabını da bunlarla çözeriz diye düşündüm. Ama yanılmışım. Yapamadılar. İlk başta dağa yapılan resim farklıydı. Hatayı gördüm, yeni resme geçtim. Orada bir kırılma noktası yaşadık. Bu adam beceremeyecek diyebilirlerdi. Ama atlattık. O sırada aşağıya inip arada bir resme bakmak istiyorum. Motosiklet bir bisiklet verin, ama yok. Ne yaptığımı, bütününü görmeden resmi tamamladım.

Taştan sorumlu ekip taşları taşıdı, dağda eşit büyüklüklerde kırdı, boyandı. Temel yapıldı. Taşlar bulabildiğimiz çok az çimentoyla temele tutturuldu.

KURTLARIN VE AYILARIN BASKINI

-Darbe yıllarından söz ediyoruz. Bunun etkisi ne oldu?
İlk bakışta ordunun morali iyi. Bu olumlu gibi görülebilir ama ben rütbesiz bir erim. Dağda tek komutan olmak zorundaydı. O komutan da bendim. Paşa, projeyi kabul ettiği zaman; bunu şart koştum. “Dağda tüm yetki bende olacak” dedim. O da “Sen ne diyorsun dağda benim subaylarım bir erden mi emir alacak!” dediyse de sonunda benim dediğim oldu. Dağda insanların sevk ve idaresi çok zordu. Çıktığımızda çoğu vazgeçti. Ama bu planın işlemesi için herkesin kaytarmadan çalışması gerekiyordu. İddia ettiğim gibi şantiyenin sökülmesi dahil portre 30 günün sonunda tamamlandı.

-Günde kaç saat çalıştınız?
Özellikle ekip başlarının olduğu 15 kişi insanüstü bir çaba gösterdi. Hava kararana kadar 15 saat çalışıyorduk. Zaman zaman fırtına çıkıyor. İç çamaşırın üstünde eşofman, onun üstünde askeri gömlek, üstüne parka, kafalarda yün başlık, üst üste yün çoraplar, üstümüzde ikişer battaniye… Sabah 5.30 kalkış...Ekim ayında kar yağınca kurtların sesleri de gelmeye başladı. Ayılar ve kurtlar çalışma alanımızı bastı. Geceleri kurt sürüsü nedeniyle tuvalete gidemiyorduk.

-Resmin dağdan silinmeye başlamasına ne diyorsunuz?
Yalnızca boyasının yenilenmesi gerekiyor. Mesele bir resim değil. Elbette Atamızı ne kitaplardan ne dağlardan ne de gönüllerden silmeye kimsenin gücü yetmez. Erzincan’ın da simgesi haline gelen bu değerli sanat eserine halkımız sahip çıkacaktır. Türk Milleti aklın ve bilimin öncülüğünde özgürlüğünü borçlu olduğu Atasına vefasını gösterecektir.

KURTULUŞ SAVAŞI RUHU
“Dünyanın en güzel coğrafyasındayız ama yoksul kalmayı nasıl başarıyoruz? Ben bunu orada fark ettim. Yağ, un, şeker var. İnsan da var. Biz bunları niçin kafamızda birleştirip tamamlayamıyoruz? Bu, yalnızca bir resim değil. Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurtuluş Savaşı ruhu var.”

SELE KARŞI GİZLİ KANALLAR
“Toplam ağırlığı bin 250 ton olan resmi orada tutabilmekti. İlk karda yağmurda akıp gidebilirdi. Mühendislik yaptık. Sel sularını resmin altından sağından solundan gizli kanallarla aşağı gönderdik. Gizli setler yaptık.”

ERMENİ BİR VATANPERVER
“Bayram izni çıkardılar, 9 gün. Ekipler yavaş yavaş dağılmaya başlıyordu. Çok zor bir anda dağdaki sağ kolum Ermeni arkadaşım Arden Arevyan yetişti. Ekip başlarından 5 kişi kaldık. Plan aksamasın diye gece de çalışıyorduk. Son kalanlar da artık ‘Kusura bakmayın’ gibi sözler söylemeye başlayınca Arden ortaya atıldı, ‘Siz adam mısınız? Vatan millet dersiniz ama ilk fırsatta tüyersiniz. Hepiniz gidin. Ben tek başıma da kalsam ölene kadar buradayım’ dedi. Çok önemli bir andı. Herkesi ikna etmişti.”


Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/turkiye/2017-agustos/turk-muhru-siliniyor