Nasreddin Hoca ve Ulus Devlet
1200'lerden 1900'lere dek tam 700 yıl Hace Nasreddin olarak anılan ünlü fıkra tiplememizin adı 1900'lerin başlarında Nasreddin Hoca olarak değiştirilmiştir. Selçuklu ve Osmanlı'da Hace Nasreddin şeref adlarıdır, arkasına gerçek ad eklenir. Hace Nasreddin Mahmut el-Hoyi gibi... Günümüzdeki örneklemesi, Prof. Dr. Mahmut el-Hoyi olabilir. Oysa Nasreddin Hoca dediğinizde, Nasreddin ad, Hoca soyadı gibi algılanıyor.
*
1900'lerin ilk yılları, Türkler için ulusal uyanış sürecinin başladığı yıllardır. Kısa süre sonra 1. Dünya Savaşı Çıkacak, Osmanlı yenik sayılacak, ulusal bilince sahip kadrolar önderliğinde Kurtuluş Savaşı başlayacak ve yaklaşık 10 yıllık bir süreç sonrasında yurttaşlık esasına oturmuş demokratik ve laik Cumhuriyet kurulacaktır. Cumhuriyet, tipik bir ulus devlet örgütlenmesidir; idari, hukuki ve kültürel kurumları da buna göre yeniden organize edilir.
Devlet doğrudan işe el atmasa da aydınlar fıkra tiplemelerini sözü edilen programa göre yeniden şekillendirirler. Buna göre Cuha, Şair Firuzdak, Şeyyad Hamza gibi Arap kültür emperyalizminin temsilcisi görülen tiplemelerin Anadolu'daki misyonerlik görevlerine son verilir. İncili Çavuş, Bekri Mustafa gibi kulluk esasını temsil eden tiplemeler de günlük yaşamımızdan sürülür ve tarihin tozlu sayfalarına gömülür. İki fıkra tiplemesine dokunulmaz: Biri Bektaşi, diğeri Nasreddin Hoca. Çünkü her iki tipleme de halk içinden doğmuş, halk adamı olarak kalmış, halkı temsil eden tiplemelerdir. Halk Cumhuriyeti'nin böyle kahramanlara gereksinimi vardır. Şans onların yüzüne güler.
*
Devlet laik olsa da kurucu kadro ağırlıklı olarak Sünni inanlılardan oluştuğundan, Bektaşi tiplemesi üvey evlat muamelesi görür, eğitim kitaplarından uzak tutulur; ulus devlet onu görmezden gelir. Bir tek -Bağımsızlık Savaşı'na katkılarından olacak- Alevi-Bektaşı inanlı kitlenin arasında özgürce yaşamasına ses çıkarılmaz.
Hoca ise ulus devletin korumasına alınır.
Hace Nasreddin şer'i imaj yarattığından, adı Nasreddin Hoca olarak yeniden düzenlenir. Çünkü bu, ulus devlet yapılanmasındaki ad ve soyadı çağrışımına daha uygundur.
*
Söylenenleri nesnel örneklerle ete kemiğe büründürmeye çalışalım:
Agayan Efendi'nin, Köprülü'nün kitabına yaptığı Hoca çizimi. |
Çaylak Tevfik Bey 1885 yılında Hazine-i Letaif adlı bir seçme dünya fıkraları kitabı yayımlamıştır. Henüz Osmanlıca'dan dilimize aktarılmamış olan bu kitapta dönemin uluslarına ait seçme fıkralar vardır ve aralarına da bizim tiplemelerimizin fıkraları serpiştirilmiştir. Orada Hoca'nın adı "Nasreddin Hoca" değil, "Hace Nasreddin-(ضواجه نصرالدين)" olarak geçer. Bu, Hoca'nın 1900'lerin başına dek bu adla anıldığını gösterir. 1918'de, ulus devletin kurucu kadrosunda yer alan Fuat Köprülü, Hoca ile ilgili bir kitap yayımlar. Adı "Nasreddin Hoca-(نصرالدين ضواجا)"dır. Köprülü, eserin önsözünde ve sonsözünde Hoca'nın "milli" mirasımız olduğundan, bunun dış baskılardan kurtarılarak yüceltilmesi gerekliliğinden söz eder ve neden şiirsel yazdığını da "Çok milli olan bu mevzunun, çocuklarımızı pek ziyade alakadar edeceğini evvelce de tahmin etmiştim. Binaenaleyh, bu teşvikten de yeni bir cesaret alarak, bu küçük kitabı teşkil eden manzumeleri yazdım."(s 24) sözleriyle gerekçelendirir.
"Çok milli" bulunan bu fikir tutar ve Hoca, o dönemden itibaren artık Nasreddin Hoca olarak anılmaya başlar. Sanki Nasreddin ad, Hoca soyadmış gibi... Onu Orhan Veli izler. Hace Nasreddin unutulur.
Bu ulusal duruş, diğer tüm fıkra tiplemelerini geri plana iter. Daha Cumhuriyet'in ilk yıllarında onlara ait fıkraların hatırı sayılır bir kısmı Hoca'ya aktarılır. 1500'lerdeki ilk el yazmalarına göre fıkra yaşamına ortalama 35 şaka ile başlayan Hoca'nın repertuarı 1900'lerde birden 1000 şakanın üstüne fırlar. Öyle ki günümüzde araştırmacı Mustafa Duman seçme yaptığı halde kitabının adını "Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası"olarak koymak zorunda kalır.
Böylece süreç tamamlanmış olur.
*
Not: Konu, bir kitap çalışmasının özeti olduğundan kısa tutulmuştur.
*
Bu yazı, TGC'nin yayın organı BİZİM GAZETE'de de yayımlanmıştır. TIKLAYINIZ