20180121

Mustafa Kemal’in Askeri / Onur Caymaz

Mustafa Kemal’in Askeri 
Aydınlık Gazetesi, 21.1.2018
Onur Caymaz

 İlk kez Türkan Saylan’ın cenazesinde duydum; Teşvikiye’den Zincirlikuyu’ya doğru coşku ve hınçla bağırıyordu insanlar. Önce kimin aklına geldi bilmiyorum bu üç kelime; gel gör ki bir ürperti yakaladı ruhumu. İlk anda anlamak zordur, kavrasan da anlamak çoğu zaman sonradan: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırıyorlardı; ne demek olduğunu sonradan yakaladım.

Zor iştir böyle şeyi anlamak, ürperti gerek; olan biteni ruhunda, saç diplerinde, burnunun kemiğinde duymalısın. Düşün ki İngiliz dayanmış İstanbul’a, denize bakıyorsun, gemiler karanlık. O sol göz hep öyle şehla; bakıyorsun. Trablusgarp’ta bir İtalyan uçağından düşen bomba yüzünden, harabeler arasında yıkılan sütundan fırlayan taş, şiddetle patlamış gözünde... Ürperti gerek, yoksa nasıl anlayacaklar! Bu, büyük bir korodur, çok eski tragedyalardan; bir çocuk anlar da anlamaz onlar. Açık tribünde, binlerle birlikte İzmir Marşı söylemediysen ne fayda, anlamazlar! Omzunun, yanındaki omza değmesi gerek. Bir dalgaya düşmelisin titreyerek. Esir Şehrin Mahpusu’nda, ikinci bölümde bir un kurabiyesi hikâyesi vardır; kahramanımız Kâmil Bey’e, bir mahkum Millici Abi diye seslenir finalde. Öteden, karanlıktan gelen bu ses, romandan çıkıp aleve dönüşmüyorsa içinde, zor! Resmi tarihle yüzleşme uzmanları, fonlu ezber bozucular nasıl anlayacaklar!

Geçen 10 Kasım, dokuza on var; Zincirlikuyu’ya yürüdüm, caddeye. Görmek istiyordum. Araçlar normal seyrinde, hayat akıyordu. Tuhaf. Ne olacak diye bekledim, ses yok. Dokuz oldu. Tabii dedim, bitmiş, bu halktan bir halt olmaz. Dokuzu iki geçe. Üç geçe... Uzaklar uğuldamaya başladı gümbürtüyle.



Kimsenin umursamadığı dört beş kişilik eylemler düzenledikleri “şanlı” Nevizade ya da Sakarya Caddesi mücadele hattında, ona lider kültü, buna ulusalcı diye çemkirip ömründe hiçbir şeye aşkla inanmamışlar ne anlayacak! İzlediği kanala, aman kapanmasın diye maaşından artırıp üç yüz lira ayıran emekli öğretmenlerin e-postayla yolladığı dekontları gördüm ben. Coşkudan elleri titreyen bu insanlarla bir zamanlar Kemalist Teyze, cumhuriyet eliti diye alay ediyordu ülkemizde “büyük devrimciler.”

10 Kasım’a döneyim, dokuz sıfır dört. Başladı sokaktakiler hazırola geçmeye! Nasıl militaristler bak hele! Bankaya, plazaya, sıcak kahvesine koşturanlar, tek tek durdu yolda. Sanki bir ruh işliyordu birinden diğerine, duruyorlardı öyle. Sonra araçlar başladı durmaya. Dokuzu dört geçe. Hiçbiri, hayatında bir randevu olsun bunca dakik değilken duruyorlardı. Az ötedeki adam, bıyıklarını ısırarak ağlıyordu gizliden. Sirenler. Yanımdaki kadının gözleri kan çanağı. İnsanın, insan olduğu yerler sızlayacak önce yoksa bu işler çok militarist gelir ekolojik solcuya. Gömleği ateşten olacak insanın; Halide Edip’in o kâğıt karası çarşafının altında kalmış küçücük yüzüyle, Sultanahmet Mitingi’ndeki haykırışını bir kez olsun duymalısın göğsünde...

Anlamazlar, Mustafa Kemal’in askeri, A. Kadir’in, “ağzımda bal gibi bir türkü, kazanırım çocuklarıma ekmek parası” şiirindeki askerdir işte. Omzu yıldızlarla dolu asker değildir o sadece. Sivil kavramı da üniformayla değil, devlet erkini kullanıp kullanmamakla belirlenir. 
Mustafa Kemal’in askeriyse “kavgadan önce Kartal’da bahçıvandır, kavgadan sonra Kartal’da bahçıvan”, Kartallı Kâzım’dır o.
O, Karakol Cemiyeti’nden Yenibahçeli Şükrü’dür.
Süleymaniyeli Şoför Ahmet’tir.
İzmir Marşı’nda, “öksüz yavruları bağrıma bastım” dizesinde canı yanandır.
İmalat-ı Harbiye’den Eyüp veya Tayyar Rahime...
Falih Rıfkı’nın Çankaya’sının o mavi kapaklı baskısıdır...
Köşeleri, suikasta uğramasın diye hep açıktan dönen bir yoksul çocuğunun mavi gözleridir Kemal.



Onun askeri olmak, Türk Tarih Kurumu’nu, Tercüme Bürosu’nu anlamak; Tarama Sözlüğü nüshaları, Belleten dergileri, Verem Savaş, Kimsesizler Yurdu’dur onun askeri olmak; antiemperyalist tavır; ulusal gururdur; kendine yetebilen bir ülkeyi anlamak! Sümerbank’ın ilk motoru çalıştığında “Efendiler, dinleyin, bu bir musikidir” cümlesini söyler Gazi Kemal. Her şeye sahip bir ülkeye her şeyi ithal etmek değil, o ülkenin ilk on beş yılında kâğıttan kumaşa, şekerden silaha, “Her fabrika bir kaledir” diyebilmektir Kemal’in askeri... Yeni harfler, yeni garlardır, bira bahçeleri, telgrafhaneler, birlikte kutlanan bayramlardır. Bir yanık toprağı yeniden yurt eylemektir Kemal’in askeri; Türkiye’nin büyük kültür devrimi... Azimdir, fedakârlıktır, gözlerdeki alev, yalnızlığını bilerek çıktığın yol. “Burada olmaz, basıp giderim yurtdışına, kendimi sağlama alayım” diyen değil, terk etmeyendir. Hamile bırakılan çocuklar değil, kızlarımızın onurlu adıdır Kemal’in askeri, gençlerimizin onuru, asaleti. Yoldur, yorgun kılıçlar, durmayan saat, doru attır; mahzun söğütlerdir yoksul Anadolu’da, inattır...


Temiz yüzlerden okunan iyiliktir Kemal’in askeri. Okul yüzü görmemiş köy çocuklarına enstitülerde eğit-bilim, toplum bilim, müzik, coğrafya tarih öğretmek; camlı kütüphanelerde ansiklopediler.
İlericidir, aydınlanmacıdır Kemal’in askeri; şeyh şıh heykeli dikip önünde solculuk namına eşelenmez; sümüklü hocaların boklu donunu biriktirmez! Sorumluluktur, görevdir, muhafaza ve müdafaa mecburiyeti... Nasıl anlayacak sabaha kadar içtiği için çok geç ayılan!
Yürek gerek, aydınlık gerek, terazi gerek! Nasıl anlayacak Kızılordu komutanı Lenin’e selam durup, komutan Che tişörtü giyip Mustafa Kemal’in askerini militer sayan.

Günü gelirse bu topraklarda, bir olmanın tek yolunun Kemal’den geçtiğini, anlatmak gerek...

Alıntı Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/mustafa-kemal-in-askeri-onur-caymaz-kose-yazilari-ocak-2018