20180127

'Uyanma Zamanı - Türk Olmak için 'Türkiyeli' olmak yetmez / Alp Icoz


* NOT: BU YAZI 2004 YILINDA YAZILMIŞTIR. 


Değerli bir dostum İnternet sitelerınden birindeki bir yazısında diyor ki: "Kendi değerini kendin belirlersin." Bu söze  gönülden katılıyorum Bir insanın başkası tarafından değerlendirilmesinde kişinin kendine verdiği değerin çok büyük önemi vardır. Kendini bilen, tutarlı, kendine güvenen, olumlu ve yapıcı bakış açılarıyla çözüme dönük düsünceler üreten ve o doğrultuda davranışlarda bulunan bireyler, karşılarındakiler tarafından da saygı görürler. 

Ne yazik ki, Türk insanı kendi ve kültürü hakkındaki çelişkiler içinde hala kimlik savaşı vermektedir. Sağcı-solcu, dinci-dinsiz diye ayırım yaparken sağduyulu düşünüp, eğitimli, manevi yanı gelişmiş, uygar, sosyal demokrat ve milliyetçi vatanseverlere yaşama şansı vermiyoruz. 

Dostumun da ifade ettiği gibi "bir topluluğu ulus (millet) yapan değerlerde bir anlaşmazlığa düşülmüşse, herkesin bir millet olarak birarada kalmasını sağlayan ortak değerler silsilesi yok edilmeğe çalışılıyorsa, işte orada mutlaka bir hainlik, bir ard niyet vardır." Doğrudur. Ancak bazen ard niyet cehalet ve gafletten de gelebilir. Kişiliği bozuk, kendi kompleksleriyle mücadele eden bireyler kimlik karmaşası yaşarlar. Bu insanları kandırmak, sömürmek, satın almak ve kötü emellere alet etmek çok kolaydır. İşte, bu insanları ard niyetli yapan budur.

Sezar'ın sırtına hançeri saplayan Brütus da, kendisi gibi bir Romalı, hatta her zaman yanından eksik etmedigi bir dost kılıklı haindi. Türklerin, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılma döneminde ve Atatürk'ün ölümünden sonra Anadolu'daki Türklerin hali acınacak durumdadır. Çünkü “Uygar Avrupalı” olmak ve “Çarıklı Bağnaz” olmak arasında gidip gelerek bir kimlik bunalımına girmiştir. Türkler, ne Avrupalıdır, ne de Asya'lı. Dünya haritasına baktığımızda ve antropolojik olarak milletlerin kökenlerine inildiğinde, Türk ırkının her yerde kendini gösterdiğini görürüz. Bu, bilim adamlarının da çoğunlukla kabul ettiği bir gerçektir. Türkler Avrasyalı'dır. Aynı zamanda, Bering Boğazı'ndan Amerika kıtasına inip Kızılderililerin ataları olması bile bilimsel açıdan kanıtlanmak üzeredir, ama Türk’ün varlığı nasıl inkar ediliyorsa o da inkar edilmeğe devam edilecektir. 

Dostum, "Türktü - Türkiyeliydi polemiği eklediler ve adeta kıs kıs gülerek karşıdan bizim birbirimizi yememizi izliyorlar. Yapmayalım arkadaşlar. İnanın bunun hiç bir problemimize çözüm olacağına inanmıyorum" diyor. Yukarıda belirttiğim ve kör gözleri bile faltaşı gibi açmaya yetecek gerçeklerin ışığında, Türk olmak, ya da Türkiye'li olmak çelişkisi ve bunalımı içinde kendi kendimizi yoketmenin bir anlamı yok. Tek dişi kalmış canavarlar, zaten aç sırtlanlar ve akbabalar gibi, Türk insanının kendisiyle olan savaşından geriye kalanları miğdelerine afiyetle götürmek için fırsat kolluyorlar. 

Atatürk, büyük bir önderdi. Onu büyük önder yapan, geçmişini iyi analiz edip, bugünü yaratıp, geleceğin temellerini kurmasıydı. Büyüklüğü, düşüncelerindeki ve davranışlarındaki tutarlılık yanında, Türklüğe olan inancından geliyordu. O, Turancı değildi, ama kanının son damlasına kadar Türk’tü. Selanik'liydi, ama Yunanlı değildi. Öz be öz Türk evladıydı. Eğer Türkiye'li olmak tartışmasına girerseniz, Mustafa Kemal Atatürk gerçegini inkar edersiniz. Atatürk, dinci değildi, ama  hayatını, çoğunluğu Müslüman olan ve Birinci Dünya Savaşı ve öncesinde Arap Müslümanlarının İngiliz ve Fransızlara sattığı bir milletin varolmasına adamıştı. Türkler, karakter ve dünya görüşü olarak, ne Romalılara, ne İngilizlere, ne Almanlara, ne Araplara, ne Pakistanlılara, ne Çinlilere, ne Ruslara, ne de Amerikalılara benzer. Ama bütün bu milletlerin yakından tanıma fırsatı bulduklarında, gıptayla ve hayranlıkla baktığı ve saygı duyduğu, dünya uygarlıklarına büyük katkıları olan tarihi ve kültürel karizması olan bir millettir.

Türkler, İslamiyeti canla başla savunmadan önce Şamanizmle yoğruldular. Bu iki dinin arasında, çoğu Türkler dramatik bir geçiş yaşarken, bir kısım Türkler Musevilik ve Hırıstiyanlık dinlerini kabul ettiler. Yani Türkler, her yerde inandıkları bütün davalar, inançlar ve topraklar için canlarını feda ettiler. Onlar, bütün mazlumlara kapısını açan, bağrından Oğuz Kağan, Atilla, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Atatürk, Mevlana ve Yunus gibi hem savaşmasını bilen hem Türklük, hem de insanlık için yaşamış değerli insanları çıkaran ve dünyaya maleden bir ırktır. Türkiye'li olmak, yetmez, buna yürekten inanmak ve gurur duymak gerekir. “Gönülden Türk”(1) olmak gerekir.

Ey Türkoğlu, uyan artık!

Üstünden at artık şu ölü toprağını. Yırt artık diri diri sarıldığın şu kefeni. Atalarının kemiklerini sızlatma! 

Ve unutma ki, Plevne’de, Anafartalar’da, Çanakkale'de Conk Bayırı’nda, Trablusgarb’da Sakarya'da, Kore’de, o vatan evlatları bir  hiç uğruna şehit düşmediler. Bir hiç uğruna da yaşamadılar. Bir ideale başkoydular. Kendilerine topla, mermiyle, süngüyle saldıranlara bağırlarını açtılar; ya şehit oldular ya da dost... 

Onlar boşuna yaşamadılar, yaşatmadılar ve bir hiç uğruna sevdiklerinden, doğdukları, büyüdükleri topraklardan uzaklarda, kışın ayazında karlı dağlarda, cehennem sıcağında çöllerde aç ve sefil ömürlerini tüketmediler. Onların da düşleri vardı gerçekleştirmek istedikleri; onların da eşleri, çocukları vardı, kucaklanmayı, öpüp koklanmayı bekleyen. 

Ama onlar, “Hakka tapan bir millet”in istiklali uğruna, memletinin şafağında dalgalanacak olan “şanlı bayrak” uğruna toprağa düştüler birer birer, onar onar, yüzer, yüzer, biner biner…  ellerini, kollarını, bacaklarını, gözlerini, yüreklerini ve canlarını verdiler...

Milyonlar yatıyor, bu topraklar altında milyonlar!… Nehirlerden gürüldeyerek akan sular, onların damarlarından akan kan değil de nedir? 

Gerçekte, yobazlık karşıtı bir şair olan Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'nda Türk'ün inancını öne çıkarmasının ana nedeni, altıyüz yıldır Osmanlı İmpratorluğu'nda milli değerlerin geri plana itilmesi ve tarikatların tekke ve zaviyelerinde sürekli inancın sömürüsüyle uyuşturularak bastırılması, din ayrımı yapılarak Osmanlı topraklarında yaşayan insanların, vergi toplamak da dahil çeşitli nedenlerle 'müslüman' ya da 'kafir' diye etiketlenmesine dayanan siyasetin bir sonucuydu. Milliyetçi duyguları yokedilmeye çalışılmış olan, çeşitli yollarla susturulmuş aynı topraklar üzerinde yüzyıllarca beraber yaşamış olan insanlarda ilk bağımsızlık ateşini yakmak ancak büyük bir cesaret ve özveriyle olabilirdi. Türklerin içinde her inançtan, çok uzaklardan gelmiş, farklı geçmişleri olmasına rağmen Türkçe konuşan ve Anadolu'yu memleketleri olarak sahiplenmiş insanlar vardı. Türklerde inanç ayrımcılığı yoktu, aksine bu insanları bir millet (ulus) kimliği altında toplamak büyük bir idealdi. Milli duygu, insanın Tanrı'yla olan kişisel ilişkisinden daha güçlü bir duygudur. İnsanoğlu öncelikle fizyolojik ve coğrafi koşulların etkisiyle yaşamanı ve kültürünü oluşturuyor. Bu şekilde, elinden tutunabileceği herşeyi alınmış bir milleti koskoca bağımsız bir demokratik bir cumhuriyet yapmak hiç kolay bir iş değildi... 

O devasa top mermilerini sırtında, cepheye birer birer taşıyan, Aziziye Tabyası’nda Moskofları kahramanca geri püskürten ve Amerikalı generale elini öptüren kadın, senin anandır...
O tek dişi kalmış canavara ve Garbın afakını saran o çelik zırha, inanç dolu göğsünü açan ve o “adsız kahramanlık destanları”nı yazan  adam da, senin babandır… 

Senden özgür bir vatan bekleyen, geleceğe umudun olan yavrucak da, senin bala’ndır...

Uyan Türk evladı... 
“Türk” olmak için “Türkiyeli” olmak yetmez!!!

Çünkü,…
Toprağı "VATAN" yapan altında yatandır. 
Bayrağı “BAYRAK” yapan uğrunda dökülen o asil kandır. 
Gerisi ya cehalet, ya gaflet ya da yalandır. 

Alp İçöz
Eğitimci Yazar

JOURNALTA
The Journal of Turkish Americans
Copyright©ALP ICOZ 2004-2012

------------------------------------------------------------------
(1) Haber “Rus genç Türk olmak istiyor"