20200402

Avrupa Kültüründe Türkler


Alman ‘Din Adamı’; Martin Luther-‘Hümanizmin Sözcüsü’ Voltaire

Alman Papaz Martin Luther (1483-1576), Türk karşıtlığını düşünce ve eyleminin temeline yerleştirerek dizgeleştiren Batılıların öncülerinden biridir. Ortaçağ düşüncesine karşı çıkarak dinde reform hareketini başlatan kişi diye tanıtılmıştır. Ancak Hıristiyanlık dinini feodal egemenliğin bir aracı olmaktan çıkararak kentsoyluluğun (burjuvazinin) egemenlik aracı haline getirmeye çalışmıştır.

Bu Alman ilahiyatçısının, Türklere yönelik yargıları şöyledir: “Türkler, Tanrı’nın öfkeli kırbacı, yakıp yıkan Şeytan’ın uşağıdır. Onları yenmek için önce efendisi Şeytan’ı yenmek ve Türkleri tek başına bırakmak gerekir. Şeytan ise bir ruhtur; topla, tüfekle, at ve insanla yenilmez… Bir Türkü öldüren vicdan azabı duymamalı, tersine Hıristiyanlığın düşmanını yok ettiği için vicdanı rahatlamalıdır... Eğer Samson gibi güçlü olsaydım, çaresini bulur hergün bir Türk öldürürdüm...”1

‘Aydınlanma felsefesinin ve yeni insancılığın sözcüsü’ olarak tanıtılan François Voltaire (1694-1778), Avrupa’da yaygın olan Türk karşıtlığının bilgisizliğe dayanan abartılar içerdiğini ileri sürer ancak bunu yaparken karalamayı aşan daha ‘bilinçli’ karşıtlıklar ortaya çıkarır. ‘Fatih’in Ölümünden Sonra Yunanistan’ adlı yazısında; Türklerin ‘yağmacı ve cahil’ olduğunu, ‘güzel sanatları ve tarımı bilmediklerini’, ‘kadınlara kötü davrandıklarını’ söyleyerek Avrupa’daki Türk karşıtlarına şu öğüdü verir: “Türkler dünyanın en güzel, en büyük topraklarına hakimdirler. Küfür savurmak yerine o yerleri geri almaya çalışmak daha yararlı olmaz mı?”2

Volter’in Rus Çariçesi II. Katerina’ya 1773’de yazdığı bir mektup yazar ve o sırada Osmanlı İmparatorluğu ile savaşmakta olan Çariçe’ye şunları söyler: “Umarım bundan sonra bombalarınız Türklerin kafalarını patlatır/ezer (crever: gebertmek, oymak, patlamak, ezmek). Umarım Prens Orlof yalnızca buzun üstüne değil, İstanbul’da Atmeydanı’na da zafer takları inşa eder ve böylece Yunanistan’da Milttade’lar, Pheidias’lar (antik çağ yontucuları yeniden var olur...”3

Matematikçi Filozof; Kant- ‘Diyalektik Düşüncenin Babası’; Hegel

Alman aydınlanmasının temelini atan matematikçi, filozof Immanuel Kant (1724-1804) ‘Antropoloji Üzerine Yazılar’, ‘Tarih Felsefesi, Siyaset ve Eğitim Bilimi’ adlı yapıtında Avrupalılarla Türkleri, toplumsal gelenek ve ulusal kimlik açısından kıyaslar ve bilim dışı görüşler ileri sürer.

Kant’a göre, Almanlar, ‘din ve dil birliğini öne çıkaran, çabuk örgütlenen, çalışkan, temiz ve tutumlu’; Fransızlar, ‘konuşkan, yabancılara karşı nazik, sevimli, yaşam sevinci ve özgürlük istenci yüksek; İngilizler, ‘becerikli, inatçı ve saygınlığa düşkün’insanlardır. Türkler ise; “doğal gelişim için gerekli olan niteliklerden yoksun, ulus karakteri edinebilme yeteneğine sahip olmayan ve bundan sonra da olamayacak olan, Araplar ve İranlılar gibi çirkin” insanlardır.4
Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831) bilimsel gelişime temel oluşturan diyalektik düşünce yöntemini felsefi kuram haline getiren bir ‘öke (dâhi)’ ve Avrupa aydınlanmasında ‘en az Fransız devrimi kadar etkili’5 olan bir bilge olarak değerlendirilir.
Bu düşünür de aynı Kant ve Herder gibi, çeşitli yapıtlarında Doğu ve Türkler için karalama amaçlı yargılarda bulunmuştur. Hegel’e göre, “kaba saba olan Türkler, buluntu bir akla sahiptir. Kendi akılları olmadığı için, başkalarının aklına muhtaçtır”.‘Tarih Felsefesi’ adlı yapıtında, Avrupa sömürgeciliğini açıktan savunur ve yalnızca Türklerin sahip olduğu toprakların değil, dünyanın tümünün ‘Avrupalıları ilgilendirdiğini’ söyler; Türklerden ‘korkunç güç’ olarak söz eder.7

Karl Marks-Friedrich Engels

Karl Marks (1818-1883) ve Friedrich Engels’in (1820-1895), Batı aydınlanması içinde ayrı bir yerleri vardır. Bu düşünürler, inceleme ve araştırmalarında, kendilerinden önceki düşünürlerden farklı olarak, kentsoylu egemenliğine dayanan kurulu düzeni değil, bu düzenin ‘yıkılmasını’ savunmuşlardır. İşçi sınıfı üzerindeki sömürüye karşı çıkarken eşitlik, özgürlük ve demokrasi gibi tanımları çağdaşlarından değişik yorumlamışlar ve kuramlarını bu anlayış üzerine oturtmuşlardır.

Ancak, aydınlanma ve Batı uygarlığı konusundaki bakış açıları, öteki aydınlanmacılardan pek de farklı olmamıştır. Karl Marks,1853 yılında kaleme aldığı ‘Rus Sorunu’ adlı yazısında; ‘Doğu barbarlığının temsilcisi’ olan Türklerin, Batı uygarlığıyla, kendilerine başkent yaptıkları İstanbul’da karşılaştığını, bu nedenle “Batı uygarlığıyla Doğu barbarlığının İstanbul’da birbirine karıştığını”  ileri sürer.
Ona göre, Bizans İmparatorluğu ‘Batı uygarlığını’, Türk İmparatorluğu ise ‘Doğu barbarlığını’ temsil eder. ‘Türkiye’nin Batı için taşıdığı jeo-stratejik önemi yüksektir’ der ve ilave eder; “İstanbul Doğu ile Batı arasında altın bir köprüdür. Batı uygarlığı aynı güneş gibi, bu köprüden geçmeden, dünya çevresinde dönemez… Sultan, İstanbul’u yalnızca devrim için emaneten elinde tutmaktadır... Batı’nın Romasını (kapitalizmi) yıkacak olan devrim, Doğu’nun Romasının da (Türk egemenliği) şeytani etkisinin üstesinden gelecektir”.8



Friedrich Engels’in Türk kimliği ile ilgili görüşleri, Karl Marks’ın görüşlerinin farklı değildir ve kimi zaman daha da sertleşerek Herder’in yargılarıyla örtüşür duruma gelmektedir. Avrupa’daki Türk varlığı için ‘ayaktakımının egemenliği’ tanımını kullanan Engels“Bu varlığın er ya da geç son bulacağını ve Avrupa’nın en güzel topraklarının bu ayaktakımının egemenliğinden kurtulacağını” söyler.

1853 yılında yazdığı ‘Türk Sorunu’ (Die Türkische Frage) adlı yazısında, Türk ve Arnavutları, ‘uzun süreden beri her türlü ilerlemeye sert biçimde karşı koyan Yunan karşıtı barbarlar’ olarak tanımlar ve şunları söyler: “Avrupa Türkiyesi’nde Yunan ve Slav burjuvazisinin etki ve varsıllığı sürekli artmakta, Türkler ise her geçen gün biraz daha gerilere itilmektedir. Eğer Türkler, devlet ve asker gücü tekelini ellerinde tutmasalar, kısa sürede yok olup giderlerdi. Türklerin sahip oldukları bu tekel ve uygarlık önünde engel oluşturan güçleri artık güçsüzlüğe dönüşecektir. Gerçek şu ki, Türkler ortadan kaldırılmalıdır...”9

Fizikçi Pascal-Victor Hugo,


Türk ve Türkiye karşıtlığına, düşünürlerden ayrı olarak, teknik bilimlerle uğraşan bilim adamları da, uzmanlık alanları olmamasına karşın Türk karşıtlığı kampanyasına katılmışlardır. Örneğin, akışkanlar mekaniğinde kendi adını taşıyan Pascal Yasasını bulan ve teknik işlerle uğraşan Fransız fizikçi Blaise Pascal (1623-1662), Türklerle ilgili hiçbir somut bilgisi olmamasına karşın; “Atalarından aldığı gelenekleri uygulayan bu kadar çok, inançsız kafir Türk’le karşılaşmak ne kadar elem verici” diye yazılar yazmıştır.10

Türk karşıtlığı özellikle 19. Yüzyıl’da, her alanda ve her zaman, önce Yunan hayranlığıyla başlatılıyor, oradan siyasi alana taşınıyordu. Avrupa’da yerleşik bir politika haline getirilen bu yöntem, 1821 Yunan ayaklanmasının başlatılmasında, propaganda aracı olarak başarıyla kullanılmıştır.

Victor Hugo“En Grêce, ô mes amis! Venqeance! Liberte!”(Yunanistan’a arkadaşlar! Öc Alma! Özgürlük) diye şiirler yazıyor, İngiliz şairler Thomas Moore, Laila Rookh benzer şeyler söylüyor, gezginci ozan Corsaize du Hiaour ve Chalde Harold köy köy dolaşıp ‘tutsak’ Yunanistan’a ağıtlar yakıyordu.11 Fransız Ressam Delacroix‘Mora’da Yunanlıları öldüren Türklerin vahşi uygulamalarını’ işleyen tablolar yapıyordu; Delacroix’nın, Yunanlı ‘Chio’nun Öldürülmesi’ tablosu o dönemde çok ünlenmişti. Oysa, Mora’da, Batı kışkırtmasıyla ayaklanan Yunanlılar, sıradışı bir vahşet uygulamış ve binlerce Türkü katletmişlerdi.12

1876 yılında Fransa’da kurulan ‘Helen Dostları Derneği’nin kurucularından olan Victor Hugo (1802-1885), Yunanistan’a yaşamı boyunca hiç gitmedi ancak orada yaşadığı izlenimi veren şiirler yazdı. Şiirlerinde işlediği Türk karşıtlığı, ‘hocası’ Chateubriand’ı da aşıyor ve daha sert yargılar içeriyordu.

Davranışını ölene dek sürdüren Hugo, ‘Navarin’ adını verdiği uzun şiirinde, Osmanlı donanmasının 1827 yılında Mora’nın Navarin limanında İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarının ortak girişimiyle yok edilmesinden duyduğu mutluluğu dile getirir ve ‘Artık Yunanistan kurtuldu, Byron mezarında Navarin’i alkışladı’ der. ‘Türk Marşı’ adlı şiirinde, Türklerin askeri gücünün acımasızlığından söz ederek Türkleri ‘korkunç’ ve ‘vahşi’ insanlar olarak gösterir; ‘Çocuk’ adlı şiirine ‘Türkler oradan geçtiler’dizesiyle başlar ve “Türkler oradan geçtiler/Herşey yıkılmış ve yas içinde” dizesiyle bitirir.13

İngiliz Şair; George Gordon Byron



Batı’da ‘açıklık, neşe, hoşgörü ve özgürlüğün ozanı’ olarak tanımlanan14 İngiliz şair George Gordon Byron (1788-1824), Türk karşıtlığını neredeyse bir yaşam biçimi durumuna getirmişti. Karşıtlığını yalnızca yapıtlarına değil, sahip olduğu büyük serveti kullanarak eylemlerine de yansıtıyordu.


Türk düşmanlığında o denli kararlı ve hırslıydı ki, dengesiz yaşamını bu uğurda harcamıştı. Türklere karşı savaşan Rum çeteleri arasındaki ayrılıkları gidermek ve onları tek bir çatı altında toplamak için Yunanistan’a gelmiş ve 1824 yılında burada ölmüştü. Byron’dan ayrı olarak Amerikalı yazar Edgar Allan Poe’da (1809-1849) aynı duygularla, Türk-Yunan savaşına gönüllü olarak katılmış, ancak o ölmeden ülkesine dönmüştü.


DİPNOTLAR

1       “Alman Kültüründe Türk İmgesi” Prof. Onur Bilge Kula, Gündoğan Yay.,  992 ak, Deniz Som Cumhuriyet 15.12.2002
2       “Türkler Müslümanlar ve Ötekiler” Voltaire, derleyen Osman  Yenseni, İş.Bank Yay., 2.Baskı, sf.87-93
3       “Lettres Choisies de Voltaire” Librainie Garnier Freres–Paris-VII., sf.150
4       “Batı Düşünde Türk ve İslam İmgesi” Prof.O.B.Kula, Büke Yay., sf.37-42
5       “Felsefenin Temel İlkesi” G.Politzer, Sol Yay., 3.Bas., 1971, sf.39
6       “Batı Düşününde Türk ve İslam İmgesi” Prof. O.B.Kula, Büke Yay., sf.13
7       a.g.e. sf.95, 107 ve 116
8       a.g.e. sf.117
9       a.g.e. sf.145 ve 149
10     “Türkler” Stephane Yerasimos, Doruk Yay.-2002, sf.32
11     “Doğulular için Önsöz” Victor Hugo, Le Livre de Poche Yay., sf.6
12     http : // www. tetedeturc . com /prejudes /prejudes.htm
13     “Çağdaşımız Victor Hugo” Server Tanilli, Adam Yay., 2002, sf.76
14     “Büyük Larousse” Gelişim Yay., 4.Cilt, sf.2103

Alıntı/Kaynak: https://kuramsalaktarim.blogspot.com/2020/03/avrupa-kulturunde-turkler.html#more



İzmir'in göbeğinde! Smyrna antik tiyatrosu ortaya çıkıyor

 İzmir'in göbeğinde! Smyrna antik tiyatrosu ortaya çıkıyor İzmir'in tarihi miraslarından Smyrna Antik Kenti'nin 20 bin kişilik a...