Dönemin TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, İskilipli Atıf Hoca'nın mahkeme defterlerini Hasan Mezarcı'ya verdiği gibi, mahkeme karar tutanağının da yeni harflere çevrilmiş fotokopilerini gördüğünüz resmi yazıyla Hasan Mezarcı'ya teslim etti.
İskilipli Atıf Hoca'nın yagılanarak idam edildiği mahkemenin günümüz Türkçesine çevrilerek Hasan Mezarcı'ya teslim edilen karar tutanağı:
Karar tutanağının devamı:
Gördüğünüz gibi Mahkeme karar tutanağında şapka giymediği için asıldığına dair herhangi bir ibare yok. Ne var? "Milli mücadele aleyhinde bildiri düzenleyip Yunan uçaklarından attırmak" var. Sarı renkle işaretlediğim kısmı dikkatle okuyun lütfen.
"Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahâlisi! Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz.
Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz?
Çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. Vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü.
Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belâların ve âfetlerin esbabını size biraz anlatalım:
Oniki sene evvel “İttihâd ve Terakki” namıyle memleketimizde bir bid’at çıktı. SELANİK DÖNMELERİYLE ASLI, NESLİ, MEZHEP VE MEŞREBİ BELİRSİZ ecnâsı muhtelife türedilerden mürekkep olan bu cemiyet;
istibdadı kaldıracağız, meşrutiyet ve hürriyet getireceğiz, hükümet ahâlîye zulmetmeyecek, halk rahat edecek, devletlerin yanında kadrimiz, itibârımız yükselecek diye bizi aldattılar.
O zamanki padişahımız Sultan Hamid’i de aldattılar. Padişah ile millet baba evlât gibi birbirine ısınacak, yakacak dediler. Arası çok geçmedi, iptida padişahı aldattıkları meydana çıktı.
Bir “Otuzbir Mart” desisesiyle Sultan Hamid’i bîgayrihak tahtından indirdiler ve sarayını Bulgar eşkiyasıyla birlikte yağma ettiler. Hatta bu eşkiya ile beraber harem-i hümâyûna kadar girerek oradaki muhadderât-ı muhteremenin üstünü başını aradılar, ziynetlerini soydular.
(...) Filhakika İttihat ve Terakki’nin kıpkızıl cahil ve kanlı elleriyle, bütün dünya için bir tehlike olan o Harb-i Umûmiyye istemeye istemeye sürüklendiğimiz zaman, millet ve memleketimiz için kıyamet kopmuştu.
Koskoca Saltanat-ı Osmaniye beş on serserinin keyif ve arzusuna feda edilmişti. Artık hudutta ve muhtelif cephelerde milyonlarca evlâd-ı vatan su yerine kırılıyordu.
Halbuki bu kadar fedakârlığa rağmen İngiliz ve Fransız gibi muazzam ve muntazam devletlere karşı bu muharebede katiyen bizim için kazanmak ihtimâli yoktu. Bir taraftan da meydanı harblerdeki zayiatımız kadar ve belki daha fazla olarak ahâli açlık ve sefaletten zayiat veriyordu
Efrâd-ı millet bu hal-i felâket ve sefalette kıvranırken, biçare Anadolu yavruları ana baba kuzuları kızgın çöllerde ve karlı dağlarda mihnet ve meşakkat altında aç ve susuz can verirken İttihatçılar İstanbul’da ve tehlikeden uzak yerlerde zevk-ü sefa ile vakit geçiriyor, istediği gibi yiyor, içiyor, yüz milyonlarca lira borca soktuğu hazine-i milletten, beytümâl-i müs-limanden, nafaka-i masuminden para çalıyor, zengin olmaya çalışıyor ve milletin hali pür-melâliyle adeta istihza ediyordu.
Çünkü bu herifler, bu hinoğluhinler memleketin başına kendi elleriyle getirdikleri her belâda, her muharebede âlemi ölüme teşvik etmek, halkı kırdırarak kendi canlarını beslemek ve evvelkinden daha zinde ve kuvvetli bir mevcudiyetle muharebenin sonuna çıkmayı biliyorlardı.
Muharebe olur, harbi kendisi çıkarmayan her sınıf halk zayiata uğrar, cidden azalır; fakat İttihatçılar sanki eskisinden fazla çoğalır. Bu hal gözbağcı ittihatçılara mahsus bir sinirdir.
Bu sır ve sihrin miftâhınıda, arzettiğimiz veçhile başkalarını harbe ve ölüme sevkederek kendileri geride yaygarayla vakit geçirmek ve tehlikeden kendilerine iltica ederek kul köle yazılanların adediyle kendi mevcutlarını artırmak usulünü maharetle idare etmelerinde aramalıdır
Burası önemli
👉
NİTEKİM BU DEFA DA ANADOLU’DA MUSTAFA KEMAL VE KUVÂ-YI MİLLİYE MASKARALARI YUNAN ASKERLERİNİN ÖNÜNDEN NÂMERDÂNE BİR SURETTE KAÇARKEN, saf ve gafil ahâlî ve askerden cem ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve “siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz” tarzında yalanlarla savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar👉
Biçare millet bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hâlâ tamamen anlayamamıştır.Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek mütârekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evlâdını telef ediyor da burası önemli
TALÂT, ENVER, CEMAL, MUSTAFA KEMAL VESAİRE GİBİ BEŞ ON ŞAKÎNİN VÜCUDUNU ORTADAN KALDIRMAK İÇİN icap eden küçük fedakârlığı göze aldıramayarak memleketi ve kendilerini ebedi tehlikeden kurtarmak ve selâmete çıkarmak tarikini idrâk edemedi ve hâlâ da edemiyor!
Millet Meşrutiyeti kabul ettiği zaman bunun ahkâmını ve Kânun-ı Esâsi’sini kendi muhafaza edecek ve hukukunu zorbalara ve yalancılara, dolandırıcılara kaptırmamak üzere kendisi olanca kuvvetiyle ve bütün azim ve dikkatiyle çalışacaktı.
Uyumayacak ve yaldızlı sözlere aldanmayacak, mazarrat ve menfaatini bihakkın takdir edecekti.
Halbuki millet hâlâ aldanıyor, aldatılıyor, lüzumsuz yere girdiği ve mağlubiyetle çıktığı bir muharebenin ferdasında da aklını başına toplayamıyor! Kendisini hâla aldatmağa çalışan heriflere niçin diyemiyor ki: “Ey hainler, Ey Allahtan korkmayan ve peygamberden haya etmeyen mahlûklar, muharebe ettiniz, başımızı bin türlü belâlara soktunuz, mağlup oldunuz, bizi de o yolda mahv ve perişan ettiniz, devletlere karşı mağlûp olduk” dediniz mütâreke imzaladınız.
Şimdi niye tekrar gücünüz yetmediğini ikrar ettiğiniz devletleri yeniden kızdırarak üzerimize gazaplarını davet etmekten ve memleketimizi istilâ ettirmekten başka bir faidesi olmayacak surette mecnunane hareketlere kalkışıyor ve bizi de eskisi gibi boşuboşuna kırdırıyorsunuz?
BAKINIZ DÜŞMANLA SAVAŞMAYIN DENİLİYOR.
👇
İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harbde mağlup olduktan sonra uslu oturmak ve mağlubiyetin netâyicine katlanarak telâfisini sabr ü sükûn ve akl ü tedbir dâiresinde izâle etmekten başka çare var mıdır?
ATATÜRK VE ARKADAŞLARINA NE DİYOR BAKIN BEYANNAME:
Yunanlılarla harbe tutuşuyor, sonra da bir taraftan kaçıyor ve bir taraftan şöyle mukavemet ettik, böyle zayiat verdik gibi yalanlarla halkı iğfale çalışıyorsunuz!👇
Düşünmüyorsunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı bir şey olmaz. sizin yalanlarınızı şahit tutarak işgal ettiği memleketimizde; “bu kadar kan döktüm ve şöyle fedakârlık ettim, böyle emek çektim” diyerek hakkı feth davasına kalkar!
Hem sizler ey yalancı ve deni şakîler! Kendi milletimize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı şekavet ve şenaatleri irtikâp edip dururken milleti, eşrafı memleketi, ulemâyı asıp keserek mallarını yağma ederken NEFRET SÖZLERİNE BAKIN
Kendinize ne hakla, ne yüzle Kuvâyı Milliye namını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdâfaa edeceksiniz öyle mi?
Utanmaz hâinler, artık yetişir, yakamızı bırakın: Cenâb-ı Hakk’ın gazap ve laneti sizin üzerine olsun!”
Alıntı: Sosyal medya
Ümit Doğan @tsumut71